Toronto Raptors oyuncusu Patrick Patterson’ın takas macerasının ruhunda yarattığı hezeyanları anlattığı yazısını sizler için çevirdik.
İlk kez takas edildiğimde, bunu hiç beklemiyordum.
Bir Şubat ayıydı, sezonun ortasında, takımım, Houston Rockets kendi sahasında Oklahoma City Thunder ile oynayacaktı. Nornal maç günü rutinimi uyguluyordum; biraz şut attım, biraz uyudum, bir şeyler yedim, salona gittim, bir duş aldım ve bir film izlemeye başladım. Koç ekibi bize maç öncesi yapmamız gerekenleri yapmak için içeriye girdi. Tam o anda ayakkabımı bağlıyordum, baş antrenörümüz genel menajerin ve basketbol operasyonları başkan yardımcısının benimle konuşmak istediğini söyledi.
Bunun olması kafamda herhangi bir alarm çaldırmadı. Takımdaki üçüncü yılımdı, tümünü Rockets formasıyla geçirmiştim ve bu en iyi oynadığım sezondu. Genel menajer ve yöneticiler ile de aram çok iyiydi. Bazen beni odalarına çağırırlar ve takım hakkında neler hissettiğimi sorarlardı. Bazen de draft etmeyi planladıkları oyuncular hakkında fikrimi sorarlardı. Bu çağrılmam neden diğerlerinden farklı olsun ki diye düşündüm.
Genel menajerin odasına girdiğim anda çok rahattım ve koltuğa oturdum. Takasın son günleri yaklaşıyordu, ve bana yeni takım arkadaşımla ilgili bilgi verecekler diye meraklandım.
Tam düşündüğüm gibi olmadı.
“Güzel haber nedir?” diye sordum.
“Ne yazık ki güzel bir haber yok”
Odadaki hava bir anda degişti…
“Ne demek istiyorsunuz?”
“Seni Sacramento Kings’e takasladık.”
Bunu hemen algılayamadım. Bir an için hislerimi anlayabilmek için duraksadım ve aklıma gelen ilk şeyi sordum:
“Beni kim için takasladınız?”
“Thomas Robinson”
Beynimin içinde acayip gürültüler oluştu!
Bu bir 1 Nisan Şakası mı? Thomas Robinson? Ona saygısızlık etmek istemiyorum, sonuçta o ilk beşte draft edilmiş bir oyuncu; ama yine de; o ligin altlarında yer alan bir takımda dakika almakta zorlanan bir oyuncu. Ben ise ilk beşte çıkan ve play off kovalayan bir takımda kariyerinin en iyi istatistiklerini yakalayan bir oyuncuyum. Biz kazanan bir takımız! Ciddi misiniz? Bu çok saçma!
Bunlar söylemek istediklerimdi; ama söyleyemedim ya la 🙂
Gerçekte olan ise onlara bana verdikleri fırsat için teşekkür ettim, onlar da bana başka bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordular. Sonra ofisten çiktım.
Takaslandığınız zaman, kendinizi uğruna takaslandığınız oyuncu ile kıyaslamadan edemiyorsunuz. Bu bir parça ego ile alakalı olsa da, sizin ligdeki değerinizin algısı ile de ilgili. Gerçekte 3. Yılındaki bir oyuncu için bir çaylak ile takaslanmak zor bir şey.
Soyunma odasına son kez geri yürüdüm. Birkaç takım arkadaşım bana ne olduğunu sordu. Onlara söylediğimde dalga geçtiğimi sandılar
Takımın geri kalanı ilk beşte başlayacağımı düşündüğüm maça hazırlanmaya devam ettiler. Ben salondan benim için ayarlanmış arabamla ayrıldım. Hemen ardından telefonun susmaksızın çalmaya başladı, menajerim, ailem, arkadaşlarım… Ben ise kimseyle konuşmak istemiyordum, çok kızgındım. Işin en zor yanı akşam evde oturup Rockets’ın maçı kazanmasını izlemekti.
Takas ayrılık gibi hissettiriyor. Ama zor bir ayrılık, şimdi bakınca bu acı tat benden uzaklaştı. Şimdi bunun net bir “şirket kararı” olduğunu anlayabiliyorum. Beni takaslayan insanlara işlerini yaptıkları için saygı duyuyorum; ama bunu nasıl kişisel almayabilirim ki?
Takaslandığın zaman, hayata çabuk devam etmeyi öğrenmelisin. Üç gün içerisinde beni Sacramento’ya götürecek uçağın içindeydim. Her ne kadar kardeşim gibi gördüğum ve Kentucky’de beraber oynadığım DeMarcus Cousins ile buluşma konusunda heyecanlı olsamda, Kings’e alışma sürecinde zorlandım.
Bundan önce hiçbir zaman takaslardaki insan faktörünü düşünmemiştim. Benim için takaslar sadece ESPN alt yazılarında gördüğüm isimlerden ibaretti. Her büyük kariyer değişıkliği gibi, bu takas da beni yakın arkadaşımlarından uzaklaşmaya zorluyor, yaşadığım ve çalışıtığım rahat ortamdan beni uzaklaştırıyordu. Bu oyunuma da yansıdı, şutumu hissedemiyordum. Kesinlikle en iyi oyunumu oynamıyordum. Iş yerinde mutsuz olan her insan gibi davranışlarım ve verimliliğim düştü. Düşüşteydim ve bundan dolayı takası suçluyordum.
Bir sonraki sezon rahatladım ve oyunum gelişmeye başladı. Sonra bilin bakalım ne oldu? Menajerim beni aradı ve adımın transfer dedikodularında geçmeye başladığını söyledi.
Başka bir takas mı?
Bu sefer takasın bana sürpriz olmasına izin vermeyecektim. Adım her olası takasta geçiyordu. Internette tüm takas dedikodularını okuyordum. Fakat ilk seferde öğrendiğim gibi, oyuncular kendi kaderlerini belirleyen takasları en son öğrenenler oluyorlar.
O Aralık günü, anne babamı ve en iyi arkadaşlarımdan birini Sacramento’ya çağırdım. O gün Açlık Oyunları’nı izlemeye sinemaya gitmiştik. Sinemaya doğru biletleri almak için yürürken menajerim aradı ve “Pat, Toronto’ya takaslandın” dedi. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk tepkim “Hadi beee, Toronto hayvan gibi soğuk olur” oldu. Sonra başka bir ülkeye ve kültüre adapte olmak hakkında düşündüm. Alışılması gereken çok şey vardı.
Sonuçta Açlık Oyunları’na girmek üzereydim ve biletleri de almıştım. Ben de telefonumu kapattım, annem ve en iyi arkadaşımla filmi seyrettim. Geriye baktığımda bu iki saatin gerçek hayattan kaçmak için kullandığım bir zaman dilimi olduğunu anlıyorum.
Film bitti, ve biz arabaya doğru yürürken:
“Anne, sana söylemem gereken bir şey var.”
“Ne oldu?”
“Takaslandım”
“Hadi oğlum, bırak bu işleri”
Kesinlikle dalga geçtiğimi düşünüyordu.
“Ciddiyim, beni Toronto’ya takasladılar.”
O anda telefonuna baktı, birçok cevapsız çağrı ile birlikte ESPN’den gelen bilgiyi gördü. Bunun gerçek olduğunu anladı.
Her ne kadar Sacramento’da çok zaman geçirmemiş olsam ve takaslanacağımı hissetmiş olsam da doğrusunu söylemek gerekirse Toronto’ya gittiğim için mutlu değildim. Hem ligde çok kötü durumdaydılar, hem de çok uzaktı! Daha önce soğuk havadan bahsetmiş miydim? GERÇEKTEN soğuk hava. Hem de en sıcak havaya sahip şehirlerden biri olan Sacramento’dan gidiyordum.
Çok kısa bir süre sonra Toronto’ya giden bir uçakta takasımın diğer parçaları John Salmons ve Chuck Hayes ile birlikteydim. Pilot inişe geçtiğimizi söylediğinde dışarı baktım ve gördüğüm tek şey….. beyazdı. Her yer beyazdı. Beni Kuzey Kutbu’na takaslamışlardı.
Otele indiğimizde menajerimi hemen aradım ve ona beni hemen Toronto’dan kurtar dedim. Benden şehre biraz zaman vermemi ve kendisinin de Toronto yönetimi ile görüşeceğini söyledi.
Birkaç hafta geçti ve takımın içerisine yerleşmeye başladım. Rolüm netleştikçe sistem içerisinde kendimi çok rahat hissettim. Üstelik takımın geliştiğini de hissediyordum. Elbette hava sıcaklığı değişmiyordu ve cep telefonu faturam da astronomik bir hal almıştı. Yine de Raptors hakkındaki şüpheciliğim dağılıyordu.
Taraftarlar ve medya da kendine gelmişti. Şehre ilk geldiğimde daha iyi bir draft sırası elde edip Andrew Wiggins’i takıma katmak için takımın bilerek yenildiği düşünülüyordu. Fakat sonra arka arkaya maçlar kazanmaya başladık. Oklahoma City’I yendik, Dallas’ı yendik, sahamızdaki maçları kazanmaya başladık. Draftta iyi sıra almaya çalışan bir takımdan play off için mücadele eden bir takım haline dönüştük. Bu sırada menajerim aradı ve birkaç takımın benimle ilgilendiğıni söyledi. Birkaç hafta önce bu kulağıma hoş bir seda olarak gelirdi, ancak düşündüm ve bu takımla neler yapabileceğimizi görmek istedim.
Toronto’ya alıştıkça şehre aşık oldum. Siz de buraya gelseniz, siz de aşık olursunuz. Kontratım bittiğinde seçeneklerime baktım ve Toronto’da kalma kararı benim için pek de zor olmadı. Burada özel bir şeyin parçası olduğumu biliyordum.
Bu süre zarfında NBA’de işlerin nasıl yürüdüğü ve kendim hakkında çok şey öğrendim. Yeni işinizde her şeyi hemen çok sevemezsiniz. Yine de her gün işe gitmeli ve elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız. Elinizde olmayan şeylerle mücadele etmeye çalışmayı bıraktıkça, adapte olmanız kolaylaşacaktır. Ben bunu zor yoldan öğrendim.
Saygısızlık etmek istemem; ancak bence NBA takımları oyuncularına yakın zamanda takaslanma ihtimali olduğunu söylemeliler. Tamam, NBA bir “iş” ama “çalışanlara” daha iyi davranmak için çözümler bulunabilir diye düşünüyorum.
2 yıl önce bana bir Toronto Raptor olacağımı söyleseniz size deli derdim. Ama bu arada, götüm donarken gülümsüyor ve maçları kazanıyorum.
Bunun iyi bir takas olduğunu söyleyebilirim.
harika bi yazıymış ya eline sağılık çeviri için
Çok güzel çeviri olmuş “ya la” kısmı ile yerelleştirmeyi üst safhalara çıkartmışsınız elinize sağlık 🙂