Fenerbahçe’nin Khimki Moskova ile karşılaştığı Euroleague akşamında, bu zorlu karşılaşmanın öncesinde, sarı lacivertlilerin Altyapı Sorumlusu Taner Günay ile Metro Enerji Salonu’ndaki ofisinde uzun uzun basketbol konuşma fırsatı buldum. Röportaj talebimi geri çevirmeyerek tüm sorularımı içtenlikle yanıtlayan Koç Taner Günay’a teşekkürü bir borç bildiğimi ifade ederek sizleri basketbolun dolu dolu konuşulduğu bu keyifli röportaj ile baş başa bırakmak istiyorum.
”U20 Avrupa Şampiyonası’ndan beklentim, daha önce hiç şampiyonaya gitmemiş oyuncular için fırsat yaratmaktı”
Cedi ve Sipahi’nin yokluğunda amacım daha önce hiç şampiyona tecrübesi yaşamamış oyuncular için fırsat yaratmaktı. Her şey madalyadan ibaret değildir, ben kendilerine yeni kapılar açacak, yeni mecralar oluşturacak insanlar bulmaya çalıştım. Yerlerine daha önce daha iyi oyuncular olduğu için şampiyona kadrolarına alınamayan oyuncuların bu tarz bir tecrübeye sahip olmadan da bunu başarabileceklerini görmek istedim ama oynadığımız hazırlık turnuvalarında hiç ışık vermediler ve ben yedi kişiyle İtalya’ya gitmek zorunda kaldım. O dönemki süreç benim için büyük hayal kırıklığı oldu ancak yeni şeyler de öğretti. Seviye atlayacak oyuncuyla atlayamayacak oyuncuyla aradaki farkın mental olduğunu yeniden hatırlattı. İtalya’ya yedi oyuncu ve yedi kişiden oluşan teknik ekip ile gittim.
”U19’dan gelen oyuncularla otele geldikleri anda toplantı yaptım çünkü üst üste iki turnuva oynayacak olmaları çok sağlıklı değildi.”
Çocuklar uçaktan indikten bir saat sonra onlara dinlenmek isterlerse bunu anlayacağımı, onları iki turnuva üst üste zorlamak istemediğimi söyledim ama hepsi aslanlar gibi milli takım için oynamayı çok sevdiklerini söylediler. U20’de kötü basketbol oynasa da Türkiye ve bu çocukların takım olarak bir şeyler başarabileceğini gösterdik, bence gurur duyulması gereken bir işti.
”Alt yaş gruplarında madalya kazanma geleneğinin babadan oğula geçen bir krallık gibi geliştiğini ve önceki jenerasyonların yaptıklarının sonrakiler için motivasyon kaynağı olduğunu düşünüyorum.”
Madalya beklentisinin üzerimizde baskı yarattığına katılmıyorum çünkü en azından kendi takımlarımda şampiyonaya sadece madalya kazanmak için değil, basketbol oynamak, oynatmak için gidiyoruz. Avrupa’da alt yaş gruplarındaki şampiyonalar için bizim kadar ciddi hazırlanan, bizim kadar uzun kamp dönemi geçiren ülkelerin bir elin parmağını geçmediğini rahatlıkla söyleyebilirim, hazırlık/başarı sürecinde toplum olarak beklentilerimiz biraz farklı.
”Ben hep insanlara sporun ne anlama geldiğini biliyor musunuz diye soruyorum, sen veya ben bilsek bile sokakta gördüğün insanlardan kaçı biliyor sporun anlamını?”
Sistemli ve planlı bir organizasyonunuz olmadıktan sonra rekora gidemiyorsunuz. Spor bu demek işte: ‘’Sistem, Planlama, Organizasyon, Rekor’’ Sistemli, planlı bir organizasyona sahipseniz başarısız olmanız ciddi talihsizlikler yaşamanız lazım. Genç oyuncuların kulüp takımlarında oynayamamalarının sebebi de burada yatıyor, bugün Türkiye’de hangi ikinci lig takımının üç yıllık bir planı var ki? Bu ülkede biz spor yapmıyoruz, kumar oynuyoruz. Spor yapmayıp kumar oynamak zorunda kalınan bir ortamda kim, neden genç oyuncu riskini almak istesin? Bu durum tamamen Türkiye’de spora ve sportif başarıya bakışımız alakalı.
”Gaziantep’te iki yıllık bir altyapı projesi için Zirve Üniversitesi ile imza aşamasına gelmiştik ancak İtalya’ya gitmeden üç gün önce Ömer Onan beni aradı…”
Ömer Onan beni aradı ve burada bir pozisyonun boşalacağını ama sadece idarecilik değil aynı zamanda antrenörlüğü de kapsamına alan bir iş olacağını söyledi, ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sordu. İşin içinde Ülker ile yüzüncü yılda gelip üst üste iki şampiyonluk yaşadığımız yer de olunca Fenerbahçe gibi ciddi ve büyük bir camiaya hayır demek mümkün olamazdı, görüşmeden kalkarken bana sadece tamam demek kaldı. Maurizio, Ömer Onan ve Obradovic’in yer aldığı müthiş bir organizasyon burası.
”Biz, bir üretim toplumu değil, tüketim toplumuyuz. Ürettiğimiz şeye saygımız yok çünkü nasıl tüketeceğimizi bilmiyoruz. Ürettiğimiz korumamız gerektiğinin farkında değiliz.”
U20’de şampiyon oluyoruz, olduk, şimdi ne olacak diye soruyoruz. Neye sevinip neye üzüleceğimizi bilmiyoruz. Başarıyı hemen değersizleştiriyoruz. Bosna Hersek, şampiyon oldu, Saray Bosna’da binlerce insan takımı karşılamak için sokaklara döküldü. Şampiyon oluyoruz herhangi bir alt yaş grubunda, ‘’şampiyon oldunuz da ne oldu kim geldi sanki turnuvaya adam akıllı?’’ sorusuyla karşılaşıyoruz. Böyle bir anlayışın da oyuncular üzerindeki beklentiyi artırması gayet doğal. Sırbistan’ın U20’deki kadrosunun ileride en üst seviyede mücadele edemeyecek olmasına rağmen önemli oyuncular haline gelecekler olmaları da bu yüzden. Sırplar, o oyuncuları tüketmeyecek çünkü genleri ve gelenekleri böyle. Neye göre başarılı, neye göre başarısızız? Dört kere final oynamış takıma başarısız dediler çünkü o dört final de kaybedilmişti.
”Biz değer olamadık gibi bir serzenişim asla yok, yeni yeni kültür temellerini oturtan bir ülkeyiz, bundan kesinlikle yüksünmüyorum. Bu konuyla ilgili hiç ağlamadım, üzülmedim.”
Biz kendi değerimizi üretebiliyor muyuz onu sormak lazım. Daha önce olmayan bir kültürümüzün ilk meyveleri bizleriz, şu an cefasını çekiyoruz ama ileride güzel hatırlanacağız. Gelişmemiz bir spor kültürümüz var ve bu spor kültürünün içinde bazı şeyleri ilk kez yapan insanlar olarak toplum metabolizması tarafından şu an tam olarak anlaşılamamamız çok normal. Bundan on yıl sonra yaptığımız işin değerinin daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum, altyapı tamamen süreç isteyen bir olay.
”İkinci ligde ya da üçüncü ligde, tamamen genç oyunculara yönelik bir organizasyona sahip olmayı her koç ister, Fenerbahçe için de böyle bir proje düşünüyoruz, istiyoruz, yapacağız.”
Fenerbahçe için bu sezon bu projeyi hayata geçirmek istiyorduk ancak elimizde hiç oyuncu kalmadığı için başaramadık. O takımda kullanabileceğimiz sadece 1999 doğumlu oyuncularımız vardı, gelecek seneye dışarıdan da yapacağımız takviyelerle bu tarz bir organizasyon düşünüyoruz. Günün şartları el verirse Fenerbahçe yöneticileri bunu uygun görüyorsa bir altyapı sorumlusu olarak bunu yapmayı çok istiyorum.
”Bir milli takım koçu olarak skandal sayılabilecek bir açıklama yapıyorum, altyapılarda da yabancı oyuncu serbestliğine izin vermemiz gereken günlerde olduğumuzu düşünüyorum.”
Altyapı, A Takım için oyuncu yetiştirmek demektir. Üstte millete bakılmaksızın yabancı sınırının esnetildiği bir ortamda altyapılarda da benzer bir uygulamaya ihtiyacımız var çünkü artık basketbolda pasaport dediğimiz olayın çok bir ehemmiyeti kalmadı. Bizim oğlan gidebilir NCAA’de oynayabilir ama Sloven bir çocuk gelip Türkiye’de altyapıda oynayamaz çünkü bizim çocuğumuzun hakkını yer mantığı var. Bu neresinden bakarsanız bakın zırva bir şey, olaya insani boyutundan bakmak zorundayız.
”Eğitim ile basketbolun İstanbul dışında birlikte yürütülmesi daha kolay ancak İstanbul’da bu neredeyse imkansız çünkü burada bir şehirde değil, sıkıştırılmış bir ülkede yaşıyoruz.”
Kadıköy’de oturuyorsun Onur ve 7 km yolu bir saatte gidiyorsun. Bırak okul okumayı, doğru bir biçimde gelişmeye yemek yemeye bile vakit bulamıyorsun. İstanbul’u da bir kenarı koyamıyoruz çünkü her şeyin fazlası, her şeyin merkezi burada dolayısıyla İstanbul’da basketbol oynamak çok zor, bu yüzden eğitim hayatınız aksıyor diyebiliriz ancak basketbol, eğitim hayatını baltalıyor demek çok uç bir yaklaşım olur.
”Sporcuların röportaj verirken konuşmakta bile zorlanmasından bahsediyorsun, hoş geldin. Eğitim nerede başlar? Eğitimin temelini orada almayan sporcu için sonrasında en fazla ne yapabilirsin?”
Eğitim, ailede başlar. Temelde problemimiz olduğu için daha okul kısmına varamıyoruz. Bizim de ailelerimizden aldığımız eğitim temelinde sorunlu, problem en başta yatıyor aslında. Konuşmanın ilk kısmına dönüyoruz, doksan yıllık yeni bir cumhuriyetiz ve bazı şeylerin oturması için zamana ihtiyacımız var. Taner Günay, ağzını açıyor öz güven diyor, ağzını kapatıyor öz güven diyor. Neden bunu her yerde söylüyor? Eğitim de öz güven ile alakalı, kendine öz güven duyan bireyler yetiştirmek çok önemli. Öz güvenli ailelerin öz güvenli çocuklar, sporcular yetiştirmesi gerekiyor. Antrenör olarak burada oluşan açığı kapatamadığımızda eğitimci olarak devreye girmemiz gerek.
”Obradovic, bizim istediğimiz tüm şartları sağlıyor. Altyapıdaki önemli maçlarımızda Fenerbahçe A Takım Kadrosu’ndan oyuncu almamız konusu gibi birçok konuda kontağımız oldukça iyi seviyede.”
Bunun dışında bu soruyla duymak istediğin şeyi tahmin edebiliyorum ama iki kulvarda mücadele eden bir takımın koçu olarak Obradovic’in de altyapı maçlarıyla çok yakından ilgilenmesi pek mümkün değil. Benim bile takip etmekte zorlandığım inanılmaz bir tempoları var, biyonik bir adamı da oraya koysanız her şeye yetişmesi mümkün olmaz. Genç takımdan kadrosuna dört oyuncuyu almış bir antrenörün altyapıya inanılmaz bir saygısı olduğunu düşünmek hiç de zor değil.
- Röportaj, TB özel içeriğidir ve kaynak belirtildiği takdirde dahi birebir kopyalama biçiminde kullanılamaz.
- İçeriğin Twitter sunumunda kullanılan görsel Çağatay Gökmen (@cagokmen) tarafından tasarlanmıştır.
- İçerikte kullanılan diğer görseller ise bizzat Taner Günay ve FIBA 2015 U20 Avrupa Şampiyonası’nın resmi web adresinden temin edilmiştir.
Sayın hocam; altyapılarda da yabancıya açık olalım diyorsunuz. Uzunları bir ülkeden; kısaları başka bir ülkeden getirelim. Sonrasında seyircileri de oralardan getiririz. Çünkü; yapmayı istediğiniz şey uzun vadede basketbola olan ilgiyi azaltacak; hatta bitme noktasına getirecektir diye düşünüyorum. Bizler(yani benim gibi düşünenler) basketbol ligindeki yabancıların birbirleriyle (takımların çoğu yabancı) izlemek yerine altyapı maçlarını takip etmeyi ve orada umut vadeden gençlerimizi görmeyi tercih ediyoruz. Lütfen “globalleşme globalleşme” diyerek bu zevkimizi de elimizden almayın. Saygılarımla.
“Amatör Seyirci” çok güzel yazmışsın. Tamam güzel röportaj olmuş ama bu “altyapılarda da yabancı serbest bırakılsın” lafının bir altyapı hocasından gelmesi çok acı…
Yorumumu silen guzel admin kardesim galiba o da bu atakanin arkadasi simdi bana ulasirsan sevinirim zoruna neyin gittigini anlayayim