Šibenik’ten Philadelphia’ya: “The Homie” Dario Šarić | ÇEVİRİ

Birçok farklı dönemde farklı basketbol adamları, gençlerin ne zaman isterlerse o zaman profesyonel bir oyuncuya dönüşebildiklerini de vurgulayarak Avrupa basketbol modelinin gelişimini göklere çıkarır.  Oyuncuların, oynadıkları maç sayısından çok antrenman yaptıklarını ve atletizm yerine beceriye yönelmenin oyunu daha güzel hale getirdiğini söylerler. Sonuçta bu kıta bize Nowitzki’nin jumperını, Sabonis’in pas yeteneğini bahşetmiş, Petrovic’i bir NBA yıldızı haline getirmiş ve henüz Amerikalı uzunlar köşeden üçlük denemeye cesaret edemezken düzenli olarak bize bu yeteneğe sahip uzun oyuncular göndermiş olan kıta. Ancak her ne kadar Hırvatistan ve Türkiye’de geçirdiği zamandan minnet ve memnuniyet ile bahsediyor da olsa Avrupa basketbolunun bu kadar övülmesine pek katılmıyor Saric:

“Bir oyuncu olarak orada kendinizi geliştirmeniz biraz zor. Tek bir hata, tek bir top kaybı yaparsanız anında oyundan alınırsınız. Birçok koç bu şekilde çalışıyor.” diyor.  Saric, Efes’te geçirdiği iki sezonda EuroLeague’de maç başı 10-12 sayı ortalamaları yakaladı. İki sezon ortalaması da NBA’de geçirdiği iki sezon ortalamalarından düşük: “Orada kararları oyuncuya bırakmak oldukça az görülen bir durum. Pick-and-roll, pick-and-roll, pick-and-roll…  Ya da onun yerine önceden çizilmiş setler. Bire bir oynayıp, kendi yaratıcılığınızı gösterebilme özgürlüğünüz pek yok.”  diye itiraf ediyor ve ekliyor: “Eğer orada daha uzun süre kalsaydım şu an olduğum oyuncu olamayabilirdim, buraya mutlaka gelmem gerekiyordu.”

Sezonun çoğunda tuhaf ve sebebi anlaşılamayan -kimilerine göre fiziksel değil tamamen psikolojik- omuz sakatlığı nedeniyle kenarda oturmak zorunda kalan, Sixers’ın yetenekli çaylak guardı Markelle Fultz’u işaret ediyor o sırada: “Markelle’e bakın mesela. İnanılmaz bir potansiyeli var. İnanılmaz. Eğer Avrupa’da olsaydı bu potansiyelini harcayabilirlerdi. Çok özel bir yetenek ama orada bu yeteneği kullanabileceği bir alan bulması zor olabilirdi. Burada her şey onun lehine işliyor. Yardım alabiliyor, antrenman yapabiliyor vb. birçok şey. Beklentileri karşılayabilecek seviyelere gelebiliyor.” Sonra gözleriyle sahayı taramaya devam ediyor ve Ben Simmons’ı görüyor: “Hele onun hiç şansı olmazdı. 2.08’lik bir oyun kurucu mu? Mümkün değil. Simmons mükemmel bir oyuncu. Ama Avrupalı koçlar risk almaktan çok korkuyorlar.  Bu da oyuncuların gelişmesini çok zorlaştırıyor.”

Üçüncü maçtan sonra Brown kürsüye çıktı ve Saric’in gelişimini, Hırvatistan’ın Dalmaçya Bölgesi’nden Atlantik’e uzanan hikayesini övdü. “FIBA’da 17 sene koçluk yaptım.” dedi koçluk kariyerinin büyük bir kısmını Avustralya’da geçirmiş olan Brown. “FIBA basketbolunda oynadığı sırada içinde bulunduğu çevrenin nasıl bir çevre olduğunu çok iyi biliyorum.”

Daha sonra Saric’in Avrupa’da büyük kalabalıklar önünde, profesyonel seviyelerde oynamış olmasının buradaki playoff döneminin gerekliliklerini karşılaması için onu ne derecede hazırladığına dair bir soru soruldu: “EuroLeague’de basketbol yüksek seviyelerde oynanıyor. Olimpiyatlarda yüksek seviye bir basketbol oynanıyor. Avrupa şampiyonaları ve dünya şampiyonaları keza yine aynı şekilde. Basketbolcu bir aileden geliyor, bu anlar için 14 yaşından beri hazırlanıyor. Kariyerindeki bütün tecrübeleri şu an sahada ortaya koyduğu karaktere katkı sağlamış durumda.”

Bu doğru. NBA’e gelmeden önce, Rio’daki 2016 olimpiyatlarında, hem Ginobilili Arjantin’e karşı double double yaptı hem Pau Gasol’u bloklayarak takımına bir İspanya galibiyeti getirdi. Elit düzeydeki yeteneklere karşı çok çeşitli seviyelerde oynadı. Ancak kendisine seçtiği bu kariyer yolunun ve Avrupa’da oynamış olmasının ona playofflarda ilk kez oynayacak olan ve kolejden gelen Amerikalı oyunculara göre avantaj sağlayıp sağlamadığı sorulduğunda hafif umursamazca omuz silkiyor: “Sanırım şöyle diyebiliriz ki Avrupa’da her maç çok önemli. Her oyunun bir anlamı var. Belki bu konuda biraz daha tecrübeliyimdir. Çünkü Avrupa’da ya kazanır sonuna kadar gidersiniz ya kaybedip evinize dönersiniz. Ama burada sanıyorum ki kolej turnuvaları da bu şekilde oluyor, değil mi? Bilmiyorum.”

Dario, NBA’e gelene kadar izlediği yoldan hiç pişmanlık duymuyor ancak onun yolunun, Amerikalı genç basketbolcuların izlediği yoldan daha üstün olduğunu kabul etmiyor. Sonradan babasıyla da arasını düzeltmiş: “Fark ettim ki, her ne kadar farklı şekillerde düşünsek de birçok oyuncunun öğrenemeyeceği şeyleri ondan öğrenebilirim. Yanımda onun gibi bir baba olduğu için çok şanslıyım.”

Tüm bunların yanında bir de şimdi geldiği noktaya bakın. Antrenmandan önce, onlarca gazetecinin oyuncuların etrafını sardığı sahayı gözleriyle yeniden tarıyor. Tüm bu insanlar bir maç hakkında konuşmak için oradalar, bu röportajlar daha sonra tüm dünyada izlenecek. “Hiçbir şey” diyor Saric. “Hiçbir şey NBA playoffları gibi değil.”

“Avrupa’da kalsaydım şu anki kadar iyi bir oyuncu olamazdım”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler