Sixers taraftarları için Saric belli bir süre sadece dedikodudan ibaret olarak kaldı. Çok yetenekli olduğu söylenen ve fazla rekabetçi bir uzun. Takıma katılmak için ise yapması gereken tek şey bir uçağa binip, Amerika’ya gelmekti. Sixers, Saric’in haklarını Elfrid Payton’ı Orlando’ya gönderen bir takas sonucunda 2014 yılında almıştı. Dario, Anadolu Efes’le üç yıllık bir sözleşme imzaladıktan birkaç gün sonra yani. Philadelphia sonraki iki sezonu NBA’in en dibinde geçirirken -2015-2016 yılında aldıkları 10 galibiyetle neredeyse en az maç kazanma rekorunu kırıyorlardı- Saric, Boğaz’ın Avrupa yakasında kalmış ve takımını EuroLeague’de playofflara taşımıştı.
Sixers taraftarları onu sadece YouTube videoları sayesinde izleyebiliyordu ancak bazı yerel gazeteciler onun Avrupa’da kalıp, kalmayacağını merak ediyorlardı. Eğer Türkiye’de bir sezon daha geçirseydi çaylak maaşı skalasından çıkacak ve bir sonraki sezon Philadelphia ile daha yüklü bir sözleşme imzalayabilecekti. Ancak Dario Türkiye’de kalmayı hiçbir zaman düşünmemişti: “Hayatım boyunca hep burada olmak istemiştim. Burası NBA, dünyanın en iyi oyuncuları burada. Tabii ki benim hayalim buydu. Çok küçük bir çocukken bile buydu.”
Mesleği haline dönüşmeden önce ise basketbol Saric için rahatlamanın bir yoluydu. Dediğine göre “sinir bozucu” ve “hiperaktif” olduğu dönemlerde küçük bir çocukken başlamış basketbol oynamaya. Annesi Veselinka her akşam arkadaşlarıyla kahve eşliğinde sohbet edermiş. Ancak her gün aynı sorunla karşılaşıyormuş: Dario’nun çenesinin hiç durmaması. “Arkadaşının evine giderdik ve ‘Dario’yu basketbol sahasına çıkaralım’ derdi. ‘Bütün enerjisini orada harcasın ki yorgun ve sakin dursun yanımızda.’”
Saric 1994 yılında, uzun zamandır savaşta olan bir bölgede konumlanmış, basketbol delisi bir ülkenin küçük bir şehri olan Sibenik’te dünyaya gelmiş. Saric’in hem annesi hem babası ise, Drazen Petrovic ve Vlade Divac gibi oyuncuların yetiştiği; olimpiyatlarda altın da dahil olmak üzere birçok madalya kazanmış Yugoslavya’da, basketbolcu olarak büyümüşler. Saric şöyle diyor: “Burada büyüdüğünüzde sürekli olarak madalya kazanmış bu takımların hikayelerini, onların ne kadar muhteşem olduklarını dinliyorsunuz.”
1991 yılında Hırvatistan bağımsızlığını ilan etti. Bu dönem ise bir savaş başlangıcı oldu çünkü Yugoslavya; Hırvatistan, Slovenya, Sırbistan, Bosna Hersek, Kosova, Karadağ ve Makedonya olmak üzere yedi ülkeye bölündü. Hırvatistan’ın Yugoslavya ordusuna karşı girdiği savaşta 20.000 insan hayatını kaybetti. Saric’in doğduğu 1994 senesine doğru savaş artık sona yaklaşmış, Hırvatistan bağımsızlığını korumuştu.
Saric huzurlu bir Hırvatistan’da büyüdü. Küçük bir çocuk olduğu dönemlerde hemen her gününü Drazen Petrovic’in adına açılmış olan basketbol akademisinde antrenman yaparak geçiriyordu. 15 yaşına geldiğinde artık bir profesyoneldi ve daha o zamandan, Yugoslavya’nın çıkardığı en büyük yetenek olan, Drazen Petrovic ile kıyaslanmaya başlamıştı. Petrovic, 1991-1993 arasında NBA’i kasıp, kavurmuş 1.96’lık bir guarddı. Almanya’da geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeden Petrovic uluslararası basketbolda bir efsane olarak anılıyor hala ancak maalesef ki hak ettiği değeri görebilecek kadar uzun yaşamadı. 2002 yılında, ölümünün ardından, Hall of Fame seçildi. 2009 yılında, Hırvatistan’daki Super Kosarka dergisi Saric’i ülkesinin gelecekteki umudu olarak gösterdi. O zamanlar henüz bir ergen olan Saric için “Kukoc kadar uzun, Petrovic kadar yetenekli.” dediler.