BİR LİDER OLARAK ÖĞRENMEK
Zor bir seneydi. Böyle bir sezonda daha önce karşılaşmak durumunda kalmadığınız birçok durumla karşılaşıyorsunuz.
Genellikle takımın dışında da çok fazla şey oluyor. Herkes birbirinden farklıdır. Ama birçoğumuz için kötü bir veya birkaç maç geçirdiğimizde, evde bir problem olduğunda ya da bunun gibi kötü bir şey yaşandığında zevk aldığınız bazı kaçış anları vardır. Dışarı çıkıp takım arkadaşlarınızla yemek yiyebilirsiniz. Belki sinemaya gidebilirsiniz. Bir tekne ile açılabilirsiniz. Zihninizi basketboldan uzaklaştırmak için yapabileceğiniz çok çeşitli şeyler var İstanbul’da.
Bu sene ise tam tersi basketbol dışında düşünebileceğiniz neredeyse hiçbir şey yoktu.
Türkiye’de senenin büyük bir kısmı tamamen kapanma ile geçti. Restoranlar, alışveriş merkezleri, sinema salonları, parklar… Her yer kapalıydı. Zihninizi boşaltmak için yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu.
Bu hepimiz için çok zorlayıcıydı. Ayak uydurmak zorundaydık ve bence takım arkadaşlarım için daha sesini çıkaran bir lider rolüne bürünmeliydim.
Bu sezon lider olmakla ilgili öğrendiğim en önemli şey benim sesimin takımda ne kadar büyük bir yükü taşıdığı ve nasıl bir amacın sesi olabileceğimdi.
Sene başında takımla birlikte değildim. Miami’de antrenman yapıyor, sağlığımı geri kazanmaya çalışıyordum. Sezona ise çok da başlamak istediğimiz şekilde başlamamıştık. 1 galibiyet, 3 mağlubiyetimiz vardı. Koçlar ve teknik ekip sahada neler olup bittiği ile ilgili beni arayıp bilgilendiriyordu. Sanırım takımın %90’ından bilgi alıyordum. Bu durum bana takımımın bana ne kadar çok ihtiyaç duyduğunu da gösteriyordu.
Diğer arkadaşlarımın işler istedikleri gibi gitmediğinde gelip konuşabildikleri bir adam olduğum için kendimle gurur duyarım. Zor zamanlardan geçen ya da hayatının olumsuz anlarında olan takım arkadaşlarımla konuşabilmiş ve onları bir nebze de olsa rahatlatabilmiştim. Takımdakilerin çok baskı altında hissettiklerini ya da olumsuz bir enerjilerinin olduğunu gösteren işaretleri aramayı öğrendim ve bunu yaşayan arkadaşlarım için her ihtiyaç duyduklarında yanlarında olmaya çalıştım.
Shane Larkin: ‘İşler ters gittiğinde benimle konuşabilirsiniz’
Bir lider olarak bu sezon en geliştirdiğim özelliğim bu: İşler ters gittiğinde gelip benimle konuşabilirsiniz. Elimden geldiğinde özgüveninizi yükseltmeye ve içinde bulunduğunuz durumla ilgili sizi daha iyi hissettirmeye; olayların aslında diğerlerinin söylediği kadar da kötü olmadığını hissettirmeye çalışırım.
Benim için olay tamamen daha çok sesini çıkarabilmek ve bu benim adıma bir zorluk çünkü ben yapım gereği bir örnek tarafından yol gösterilmesi gereken bir karakterim. Ben sahada izlediğinizde asla çok yüksekte veya çok alçakta olmadığını gördüğünüz biriyim. Bana bakıp kendime güvendiğimi ve umarım bu özgüvenin takımdaki herkese de yansıdığını görebilirdiniz.
Ama sesimi biraz daha fazla çıkarmayı, sahada sakinleştirici faktör olmayı, zor durumlarda takım arkadaşlarımı ayağa kaldırmayı bu sezon biraz daha fazla benimsedim. Bazen arkadaşlarımın başlarını öne eğik görürdüm ve onların yanına gidip, onlarla konuşup kendilerini daha iyi hissettirmeye, kafalarını yerden kaldırmaya çalışırdım. Eğer arkadaşlarımdan ekstra çalışacak olan veya tedavi gören varsa antrenmanlardan sonra onlarla kalırdım. Bu takım arkadaşlarıma özgüven aktarma ve onlara rahatlayıp, kendileri olma, her ne olursa olsun yanlarında olacağımızı bilmelerini ve onlara hak ettikleri şekilde sonuna dek güveneceğimizi gösterme meselesi.
Bunun bana da faydası oldu çünkü sezon içerisinde zaman zaman ben de sahada en iyi oyunumu ortaya koyamadım. Her akşam sahaya çıkıyor ve insanlar benim ligdeki en iyi skorerlerden biri olduğumu biliyor. Dolayısıyla rakip takımın temel amacı benim skor üretmeme engel olmak.
Shane Larkin: ‘Mesele hiçbir zaman ben olmadım’
Skor üretebilen bir sürü oyuncumuz var ama eğer ben formumda olursam ve yüksek seviyede skor üretebilirsem bu karşı takım için uzun bir gece olacak demektir. Bu yüzden de takımlar bana karşı çok çeşitli savunmalar tercih ettiler. Adam değiştirdiler, sayı atmadığımdan emin olmak için bazen üzerime iki hatta üç oyuncu verdikleri bile oldu. O anlarda takım arkadaşlarıma “Agresif olmalısınız. Şut kullanmalısınız. Kendiniz yaratmak zorundasınız çünkü bütün dikkatler benim üstümde olacak ki bu sizin üstünüzdeki baskının daha az olacağı anlamına geliyor. Ve siz de daha fazla fırsat yaratmalı ve başarılı olmak için daha iyi bir pozisyonda olmalısınız.” diyordum.
Bir lider olarak geliştirdiğim yönlerimden biri de bu: Sahada gördüğüm şeyleri dile getirmek, bazı setleri oynamaya yönlendirmek, anlık olarak fark ettiğim bazı karşıtlıkları kullanmak, serbest atışlar esnasında takım arkadaşlarımla konuşmak gibi şeyler. Tüm bunların tek bir amacı var o da sahada takım olarak elde edebileceğimiz en çok başarıyı elde etmek.
Madrid serisinin dördüncü maçında sahaya çıkıp bizi ezip geçtiler ve maçın başında 17-0 gerideydik. Kenara yürüdüğümü ve herkese sakin olmaları gerektiğini söylediğimi hatırlıyorum. “Sakin olun, biz çok iyi bir takımız. Kötü bir durumdayız şu an ama bundan geri dönmek ve her şeyi tersine çevirmek için gereken kapasiteye sahibiz” dedim.
O maçta bunu başaramadık ama bunun bizi serinin dışına itmesine de izin vermedik. 5. maçta daha da çok çabaladık, kim olduğumuzu gösterdik ve ayağa kalkabildik.
Mesele hiçbir zaman “ben” olmadım. “Önce ben” diyen bir adam hiçbir zaman değildim. 20 sayı atmışım veya 5 sayı atmışım benim için fark etmez. Maçı kazandığımız sürece hiçbir önemi yok.