-Avrupa’daki ilk sezonunu geçiren bir oyuncu için koçun yaklaşımı her zamankinden daha önemli olabilir. Vitor Lapena’nın basketbol anlayışı ve oyuncularla iletişimi hakkında ne düşünüyorsun? Dışarıdan gözlemleyebildiğim kadarıyla her zaman çok yüksek bir enerjisi var ve bu enerjiyi oyuncularına da yansıtmaya çalışıyor.
“Victor harika bir koç. Takımın başında olduğu ve oyunumu geliştirmeme yardımcı olabileceği için gerçekten çok mutluyum. Antrenmanda sınırlarımı zorluyor ve benim genel anlamda daha iyi bir oyuncu olmamı sağlıyor. Çok zeki biri aynı zamanda. Enerjisi ve duygu yoğunluğu çok yüksek olan ve bunu her maç bize gösteren biri. Her maç aynı şeyleri bizden de bekliyor. Bu yüzden hiç kötü antrenman geçirmiyoruz çünkü Victor için kötü antrenman günü diye bir şey yok. Daima son derece motive ve onunla çalışmak çok eğlenceli.”
-Türkiye liginde 15 maç kazandınız. Covid-19 pandemisi sebebiyle EuroLeague ve yerel lig takvimi zaman zaman zorlayıcı olabiliyor. Hem salgın hem de maç takviminiz hakkında neler söylersin?
“Covid-19 sebebiyle her şey oldukça zor ama ailem sağlıklı olduğu için ve hala bir işim olduğu için mutluyum. Hala oynayabiliyor olmamız çok güzel ve umarım bizi izleyen insanlar da bu maçlardan keyif alıyorlardır. Bu maçlar biraz da olsa evlerinin içinde günlük yaşamlarına bir ara vermelerini sağlayabiliyordur çünkü bazen hakikaten evde olmak çok sıkıcı hale gelebiliyor. Özetle ben kendimi bu süreçte oldukça şanslı buluyorum.”
Satou Sabally: “Sporcu öğrenci olmak gerçekten zordu”
-Hem basketbol kariyerinde hem de eğitim hayatında başarıya ulaşmış sporcu öğrencilerin en iyi örneklerinden birisin. Sosyal bilimleri üç senede bitirdiğini okudum. Basketbol ve öğrencilik hayatını aynı anda götürmek nasıl bir şey? Türkiye’de bunu yapabilmek oldukça zor mesela.
“Bir sporcu öğrenci olmak gerçekten zordu yalan söylemeyeyim. Her ikisini de en üst seviyede yapmak istedim. Onur öğrencisi olarak mezun oldum ve bu benim için en önemli şeydi çünkü okulu seviyorum, her zaman çok sevdim. Tıpkı iyi bir basketbolcu olduğum gibi iyi bir öğrenci de olmak istedim. Geç saatlere kadar çalışırdım, sürekli sınavlara girerdim ve üç sene içinde yan dal da yaptığım için takvimim çok yoğundu. Almanya’da bu neredeyse imkansız. Muhtemelen Türkiye’de de böyledir. Sadece akademiye odaklanmak zorunda kalıyorsunuz çünkü hocanız bir ödev için fazladan zamana ihtiyaç duyduğunuzu, bütün bir hafta boyunca seyahat ettiğinizi anlayamıyor. Bu yüzden fiziksel ve zihinsel olarak çok zor.”