Geçtiğimiz haftanın öne çıkan haberlerinden biri Sırbistan basketbolu ile ilgiliydi. Eurobasket’in ardından görevinden ayrılan yaşayan efsane Dusan İvkoviç’in ardından takımın milli takımın başına Aleksandar Djordjeviç’in getirilmesine kesin gözüyle bakılıyor (bu yazı yazılırken taraflar arasında hâlâ kontrat imzalanmamıştı). Djordjeviç denince akla ilk gelen ise tabi ki 1995 Eurobasket finali. Ne tesadüftür ki bu maçta Djordjeviç’in yıldızlarından biri olduğu Yugoslavya milli takımının başında Dusan İvkoviç bulunmaktaydı.
2 Temmuz 1995 günü Atina’da karşı karşıya gelen Yugoslavya ve Litvanya takımları çoğu kişiye göre organizasyonun tarihindeki en heyecanlı final maçlarından birini izlettiler basketbolseverlere. Djordjeviç, 9/12 üçlük isabetiyle Litvanya potasına tamı tamına 41 sayı yollayarak epik bir maç çıkarsa da maçın sonunda yaşanan olay(lar) bu performansı arka planda bırakacaktı.
Yıllardır bu maç hakkında geçen her muhabbette hakemlerin takdir haklarını aşırı biçimde Yugoslavya’dan yana kullandığı ve Litvanya’nın kupasının çalındığı söylenir. Canlı izlememiş olsam da bu maçı o yılları düşününce ve görüntüleri izleyince bu iddialara hak vermemek zor. Bodiroga, Daniloviç, Divac, Sabonis ve Karnishovas gibi süperstarların sahada kozlarını paylaştığı ve bir noktadan sonra Djordjeviç ve Marciulionis’in düellosuna dönüşen bu müthiş maçta hatırda kalan anlardan biri de Daniloviç’in Sabonis üzerinden vurduğu muhteşem smaç olsa gerek. İkinci video da neredeyse tüm maç eksiksiz bulunuyor ancak bunu ayrıca vermezsem olmaz gibi geldi.
Maçın bitimine yaklaşık iki dakika kala Yugoslavya 93-89 öndeyken Litvanya aleyhine bir hücum faul çalınır (alttaki videoda 50:20’den itibaren izlenebilir). Baya tartışmalı bir karar olan ve ortamı geren bu faulun ardından Yugoslavya hücuma çıkar ve Sabonis’e bir teknik faul gelir. İşte ne olursa ondan sonra olur ve Litvanya bu düdükten sonra sahaya tekrar çıkmayı reddeder. Özellikle müthiş bir maç çıkaran Djordjeviç’in Litvanya benchine gidip Marciulionis’e sarılarak ikna etmeye çalışması basketbol tarihinin en ilginç görüntülerinden birini oluşturmuş ve sonunda Djordjeviç, Marciulionis’i ikna etmeyi başarmıştır. Hiç unutulmayacak bir diğer kare de beş faulle oyun dışı kalan Arvydas Sabonis’in gözyaşları olsa gerek. Öyle ki Sabonis, takımın sahaya geri dönmemesi durumunda alacağı her türlü cezayı cebinden bizzat ödeyeceğini belirtmiş.
Litvanya sahaya döner ancak farkı kapatmayı başaramaz. Yugoslavya maçı 96-90 kazanıp kupaya uzanır. Maçın sonunda Yunan seyirciler de Litvanya’ya arka çıkar, Yugoslav marşını ıslıklar ve “Şampiyon Litvanya” tezâhüratı yaparlar. Bu kadarla kalsa iyidir. Üçüncü olan Hırvatistan takımı da Yugoslavya (sadece Sırp ve Karadağlı oyunculardan oluşan bir Yugoslavya aslında) kürsüye çıkarken kürsüden iner ve salonu terkeder. O gün kürsünün tepesinde hayatının maçını oynayan Djordjeviç ve Yugoslavya takımı kupayı kaldırır ancak Yugoslav taraftarların dışında salondaki ve ekran başındaki herkesin gözünde ve kalbinde kaybederler. Tarih elbette kürsüye çıkanları yazıyor ama “gerçekten” kazananlar da hiçbir zaman unutulmuyor. Öyle ki Djordjeviç’in hayatının maçını anlatmak için yazının başına oturup kendimi 1995 Litvanya’sını anlatırken buluyorum.
—
Okan Yılmaz
@afkaramazov