Bir yolculuğu nihayete erdirmek güzel şeydir elbet, fakat gerçek yolculuk ondan sonra başlar. Demiş Ursula K.Legun bir kitabında. Bu söz tamda 2010 yılı sonrası Lakers hanedanlığının çöküşü sonrası söylenmiş olsa gerek.
Lakers Phil Jackson’ın yardımlaşma topsuz hareket,herkese eşit fırsat veren ve en önemlisi karşılıklı güven ilişkisine dayanan “triangle” oyun sistemi ile 2010 yılında Celtics’i yenerek Back to Back yaptı. Diğer bir değişle yolculuğu nihayete erdirdi fakat gerçek yolculuk başladığında hem oyuncular hem Jackson gerçek yolculuğu sona erdiremediler.
Son 3 yılın finalisti ve son 2 yılın şampiyonu takım artık yaşlanmıştı. Celtics serisinde de yavaştan teklemeye başladığını hissettiren takım bir sonraki yıla “Hamza Hamzaoğlu” güveniyle takviye yapmadan 1 yıl daha yaşlanarak, şampiyonluğun verdiği güven, rahatlama ve rehavetle girdi.
Phil Jackson takımları normal sezonlarda hafif bocalama yaşasa da playoff geldiği zaman Jackson’ın hafif dokunuşları ve konsantrasyon ile playoff da vites arttırarak başarıya ulaşır. 2011 yılını da bir önceki yıl ulaştıkları galibiyet sayısına ulaşarak konferans 2.si olarak bitirdiler. Bütün Lakers oyuncuları ve taraftarları Batı da rakipsiz Doğu da da yeni bir araya gelen “Kralın takımını” tek ciddi sayılabilecek rakip ve onları da yeni bir araya gelmelerinden dolayı yılların triangle sisteminin bozguna uğratacağını düşünüyordu.
Batı yakasının ilk turunda sadece CP3’ün eline bakan Hornets’e 2 maç vermek tehlikenin habercisi olsa da bir çok kişiye hala playoff vitesine çıkmadıklarını hissettiriyordu. Konferans yarı finalinde de kendinden emin ve şampiyonluğa konsantre bir şekilde ilk maça çıkıldı ve son periyota kadar kendi kontrolünde bir maç çıkardı Kobe ve arkadaşları ama son periyotta birden kitlendiler ve sarışın uzun boylu Alman’ın önderliğinde Dallas darbeyi vurdu ve saha avantajını ele geçirdi. Bu şokun etkisiyle Lakers evinde ki 2. maçı da farklı bir şekilde kaybetti. Serinin 3. maçında kıpırdansalar da son periyotta yeniden darbeyi yediler ve Batıda rakip olarak gördükleri tek takım olan Spurs’ün ilk turda elenmesiyle finale kolay çıkacaklarını düşünürken birden batı yarı finalinde süprüldüler.
Konferans yarı finalinde Dallas’a süprülerek şoka giren Lakers, Efsane koç Phil Jackson’ın emekliliğini açıklamasıyla öncelikle koç arayışlarına başladı. O dönem öncelikli 2 aday ve seçenek öne çıkıyordu. Ya yıllardır takımın genlerine yerleşmiş olan üçgen hücum felsefesine sadık kalıp Phil Jackson’ın yardımcısı ve eski Lakers oyuncusu Brian Shaw ile anlaşılıp oyun felsefesi değiştirilmeden devam edilecek ya da o dönem Cavs’i çalıştıran Byron Scott ile yılların üçgen hücumu bir çırpıda silinip atılacaktı. Kulübün süperstarı Kobe, eski takım arkadaşı Brian Shaw’u isterken takımın GM’i Mitch Kupchak ve Patron Buss üçgen hücum felsefesini takımdan kaldırmak istiyordu. Byron Scott’ın o dönem Cavs’i çalıştırmasından dolayı Buss birden Mike Brown’a yöneldi ve kimseyi takmadan Mike Brown’ı takımın başına getirdi.
Bu off seasonı da ufak eklemeler dışında fazla hamle yapmadan geçiren Lakers yönetimi bir nevi faturayı Phil Jackson ve dolayısıyla üçgen hücuma kesmişti.
Vasat bir normal sezon geçiren Lakers, play offun ilk turunda süperstarı Carmelo Anthony’i takaslamak zorunda kalıp güç kaybeden Denver’a karşı çok zorlanarak evindeki karşılaşmalara tutunarak 7.maç namı diğer “win or go home” maçıyla konferans yarı finaline çıktılar. Takımın başında Phill Jackson olsa Lakers taraftarları böyle bir seriden çıktıktan sonra endişelenmezdi ama Phil Jackson’sız umut vaat etmeyen bir oyunla Durant ve arkadaşlarına karşı ev sahibi avantajı olmadan gidince korku onları esir almıştı ve endişelerin de haksız da sayılmadılar. Seriyi 4-1 ile kaybettiler…
Böyle başarıya alışkın bir franchise 2 sene üst üste böylesine hezimete uğrayınca adeta depresyona girdiler ve tabiri caizse depresyona giren her kadın gibi kendini gereksiz ve lüks bir alışverişin içinde buldular. Önce basketbolu bırakmadan önce bir şampiyonluk isteyen 38lik Nash’i sign and trade yoluyla kadrosuna kattılar ve bu takasta verdikleri draft hakkını tanking yaptıkları şu dönemde çok arıyorlar. Ardından 36 lık Antawn Jamison’ı kadroya katarak takım, NBA takımından ziyade bir huzur evi takımına evrildi. Daha sonra bomba patladı kısa vadede kazançlı gibi gözükseler de ilerleyen dönemlerde çok canlarını yakacak bir takasla süperstar Howard’ı kadrosuna kattı Lakers. Kağıt üzerinde harika duran kadro (belki 5 sene önce kurulmuş olsa) ile sezona girdiler.
Lakers yönetimi en kötü kararın bile kararsızlıktan daha iyi olduğunu bizlere bir kez daha ispat etti. Bu sezona M.Brown ile girip girmemekte tereddüt eden Lakers, sezona M.Brown ile girdi fakat sezonun henüz 5. maçından sonra M.Brown kovuldu ve sezon içinde gelen koç değişikliği sezona Şampiyonluk parolasıyla giren kadronun çok büyük uyumsuzluklar yaşamasına sebep oldu. Zamanında Shaq ve Kobe iyi geçinemese de herkese eşit fırsat tanıyan üçgen hücum felsefesi ile aralarında ki sorunlar minimize edilmişti. Fakat bu sefer öyle bir şey gerçekleşmedi ve takımda büyük bir uyuşmazlık yaşandı. Bu uyuşmazlık o kadar büyüktü ki normal sezonun sonunda Kobe çıldırmış gibi oynamasa, Lakers’ın playoffa bile kalamama ihtimali vardı. Bu kadar sorunlu ve saha avantajını rakiplerine kaptırarak playoffa girecek olan Lakers’a, birde o sezonun erken bitmesini engelleyen adam; Kobe’nin sakatlığı play off ilk turunda havlu attırdı.
Batmakta olan Lakers’ı önce Howard terk etti ve sözleşmesinin son yılında Lakers’a takas olan Howard, sözleşmesi bittiğinde Lakersta kalmadı ve büyük eleştirilerin odak noktası oldu. Bir çok kişi büyük pazar takımının üzerine oluşturduğu baskıyı kaldıramadığını bu yüzdende küçük bir şehir ve baskıyı daha az hissedeceği bir şehir olan Houston’a gittiğini düşünüyordu. Günümüzden bakıldığında Bynum değerli bir takas parçası olarak gözükmese de takas olduğu o dönem çok değerli bir parçaydı ve bu değerli parçayı 1 yıllık kabus gibi bir sezon da oynayan Howard için kullanılması Lakers’ı kötü bir duruma sürüklüyordu. Üstelik Kobe hem yaşlanmıştı hemde çok ağır bir sakatlık geçirmişti. Bu faktörlere bakıldığında Lakers’ın önünde tek bir seçenek kalıyordu,yeni bir bahar için yaprak dökmek yani “tanking”.
Yeni sezona çok vasat bir kadroyla giren Lakers, Kobe döndükten bir kaç maç sonra tekrar sezonu kapamasıyla Gasol’ün eline bakan bir takım oldu ve uzun bir aradan sonra play off dışı kaldı.
Lakers gibi bir franchise’in ilk tercihi tanking olmamalıydı ve bu yüzden boşta olan bütün süperstarlara yöneliyorlardı ama hem Kobe’nin yüklü kontratı hem kadronun zayıflığı bir zamanlar süper starların ilk tercihi olan takımın kadrosuna süper star çekmesine engel oluyordu. Takımın emektarı şampiyonluklarda önemli katkısı olan Gasol’e yıllık 5 MD gibi komik bir teklif yapılırken Jordan Hill’e yıllık 9.5 MD verilmesi takımın bu sezonda drafta yatacağının belgesiydi. 6. sıradan seçilen Randle sakatlıktan dönen Kobe ve her şeye rağmen bir efsane olan Nash ile sezona girdi Lakers. Ama önce Nash’in sakatlanıp emekliliğini açıklaması ardından geleceğe dönük büyük umut olan Randle’ın ilk maçında sezonu kapatması ile Lakers’ın felaket geçmesi beklenen sezonu daha da fenalaşıyordu. Lakers’ın bu sezon için önünde 2 ana hedef vardı. Biri Kobe’nin tüm zamanların en çok sayı atan oyuncuları listesinde Majestelerini geçmesi, diğeri ise mümkün olduğunca sezonu kötü bitirip Nash takasında Suns’a verdikleri ilk 5 korumalı picki en azından o sezon Suns’a kaptırmamak. Bakıldığında bu 2 ana hedefe de ulaştı Lakers, üzerine yüzlerini hafifte olsa güldürecek bir gelişmede oldu bu ölü sezonda. Jordan Clarkson. Her ne kadar takım taşıyacak ya da süperstar olacak bir oyuncu olmasa da Lakers’a bu ölü sezonda çok katkı sağladı ve kim bilir Lakers’ın tekrar şampiyonluğa oynamaya başlayacağı zamanlarda momentum değiştiren iyi bir 6. adam olur.
Draftta 2. sırayı elde ederek en azından bu yıl o draft hakkını kaybetmediler ve çok iyi bir pasör ve potansiyel olan D’angelo Russell’ı seçtiler. Geçen yıl 6. sıradan seçilen Randle da bu yıl parkelere geri dönecek. 25 MD lık kontratı olan Kobe’nin bu yıl son yılı ve yüksek ihtimal emekliliğini açıklayacak. Russel, Randle, kısmen Clarkson gibi genç potansiyelli oyunculardan oluşan bir kadro oluşturulurken, gelecek yaz büyük bir maaş boşluğu elde edecek olan Lakers için asıl karanlık dönem bitti ve yavaş yavaş önü açılıyor. Gelecek yıl Lakers için en büyük sorun, yeniden ölü geçecek olan sezonda, ölü sezon geçiren takımların ödülü olan draftta yüksek sıra elde etmek gibi bir hakkı elde edememek. Nash takasından kalan draft hakkını bu yıl kaptırmadılar fakat önümüzdeki yıl bu draft hakkı ilk 3 sıra korumalı ve Lakers’ın ölü geçirdiği bu sezonda draft hakkı elde edememe ihtimali var. Bu tarz geleceği düşünmeden günü kurtarmak için yapılan hamlelerin bir takımın yeniden yapılanma sürecinin nasıl etkilendiğini de bizlere göstermiş oldu.
Ne olursa olsun NBA tarihinin en iyi franchise ine sahip 2 takımdan biri olan Lakers önümüzdeki yıllarda boşalan cap ve genç oyuncularının gelişimiyle eski günlerine dönecek ve melekler şehrindeki bu laneti dağıtacaktır.
Sunu belirtmek isterim ki houston abdnin new york,los angeles ve chicago’dan sonraki en büyük 4. Şehridir. Bu yüzden houston şehrini ve rockets’ı olduğundan daha küçük bir franchise olarak görmeniz yanlıştır.