Beşiktaş Integral Forex ile Eurocup’ta geçtiğimiz hafta karşılaşan Khimki’de koç Rimas Kurtinaitis ile takımın kamp yaptığı hotelde oldukça uzun ama bir o kadar da keyifli bir röportaj gerçekleştirdim.
Elbette Kurtinaitis gibi hem oyunculuk kariyerinde birçok şeyi başarmış, hem de koçluk kariyerinde de önemli başarıları olan birisiyle röportaj yapıyorsanız, konuşulacak konu çok oluyor. Nitekim bende Sovyetler Birliği’nden tutun Avustralya macerasına kadar, hemen hemen kariyerinde yaşadığı her şeyi konuştum.
Keyifli, bir o kadar da uzun olan bu röportajı Pazar günü keyifle okumanızı bekliyorum.
Sizleri bu keyifli röportajla baş başa bırakıyorum.
Eurocup’taki grupları hakkında:
“Her zaman insanlar isimlere bakıyorlar elbette. Şu anda bir şey söylemek zor. Tamam, biz Riga’yı ilk maçta 30 sayıyla yendik fakat 3 gün içinde yaptığımız bir diğer maçta kazansak dahi çok zorlandık ve o maçta birçok problemlere rastladık. Letonya takımları iç sahalarında başka oynuyorlar, bunu ben orada koçluk yaptığım için de söyleyebilirim. Zenit’in galibiyeti yok fakat iyi bir takımlar ve iyi günlerinde kazanırlar, onlarla da oynamak zor. Macar takımı hakkında pek bir bilgim yok fakat eminim ki onlara karşı da oynamak zor olacaktır. Şu anda kimin üst tura çıkıp, kimin çıkamayacağını söylemek zor. Oynayıp, görmemiz gerekiyor.”
Ölü sezonda yaptıkları hamlelerle ilgili:
“Takımımızda bulunan oyuncuların hepsi Euroleague seviyesinde oynamış veya halen oynayabilecek oyuncular. Euroleague, Rus basketbolunu ciddi bir şekilde izlemiyor. Çünkü Euroleague’de oynayabilecek 5 takımımız var ancak bize genellikle 1 takımlık yer veriyorlar. Evet, bu sene 2 oldu eleme turuyla birlikte. Geçen senenin sonu bizim açımızdan çok kçtüydü. Normal sezonda Eurocup’ta istediklerimizi yaptık ancak daha sonra şampiyon olan Valencia’ya kaybettik. Bu sene Euroleague oyuncularını kadromuza katabilecek bütçelere sahip olduk ve Euroleague organizasyonuna tekrar dönebilmek için böyle bir kadro kurduk.
Tyrese Rice ile gelmeden önce kulüpteki durumu ona anlattık, beklentilerimizi ve takımın perspektifini. Bu sene VTB veya Eurocup’ta başarılı olup, Euroleague oynamak istiyoruz ve bu yüzden geçen senenin MVP’si ve şampiyonu Rice’ı kadromuza kattık.
Joffrey Lauvergne ise genç birisi ve bence çok iyi geleceği var. Çünkü antrenmana 1 saat önce geliyor ve antrenman bittikten 1 saat sonra da yine bireysel olarak çalışıp kendisini geliştirmeye çalışıyor. Elbette Partizan modelinden gelmiş olmasının bunda etkisi var, Koç Vujosevic orada sizi çok iyi disipline ediyor, basketbolu seviyorsunuz ve basketbolun sadece bir oyun olmadığını anlıyorsunuz. Çok iyi de partnerleri var Paul Davis ve Augustine gibi.
Bazen Amerikalı oyuncular kaybederken, “Koç, bu sadece oyun” diyor. Hayır, bu sadece bir oyun değil bu bizim hayatımız!
Tyler Honeycutt ise genç, Sacramento’nun draft ettiği bir oyuncu. Yaz Ligi’nde iyiydi, geçen sene de İsrail’de oynamıştı. Hapoel’e karşı oynarken onların maçlarını izledim ve Tyler’ı orada görüp, scout ettim. Koçuyla da konuştum ve iyi birisi olduğunu söyledi. O takımda top kaybı ortalaması çok fazlaydı ve birkaç tane daha hataları vardı, onları temizlemeye çalışıyoruz. Vasileaidis, Maciulis, Sato bu oyuncular sadece kulüpleri değiştiriyorlar sürekli. Biz yeni birini bulup, yeni bir ismi kadromuza katmak istedik. Eurocup veya Euroleague oynuyorsanız her takım o oyuncuların ne yaptığını biliyorlar ve ona göre scout edip, önlemlerini alıyorlar. Yeni bir enerji olsun istedik ve yaz dönemi boyunca Tyler’ı mı alalım yoksa bilindik, tecrübeli bir isme mi gidelim diye çok düşündük. Ancak ben yeni birisini alma konusunda karar kıldım. Elbette onun da çok çalışması lazım henüz 2. yılı fakat coachable bir oyuncu, dinliyor. Çok iyi enerji verdiğini söylebilirim takıma ve iyi de bir ribaundçu.
Bu sene daha genç, daha enerjisi ve coşkusu yüksek bir takım kurmaya çalıştık. Disiplini de sahaya koymak bizim işimiz. Elbette yeni gelen oyuncuların sayısı biraz fazla ancak bu konuda elimizden geleni yapıyoruz.”
Petteri Koponen ve geleceği hakkında:
“Tıpkı bu sene Honeycutt’ı bulduğumuz gibi Koponen de üç sene önce İtalya’da oynuyordu ve bazı maçlarda iyi, bazı maçlarda kötüydü. Ancak basketbol oynadığım için onda neyi değiştirmenin mümkün olacağını, onu nasıl daha iyi yapacağımızı ve ondan nasıl en iyi katkıyı alabileceğimizi düşünüp, kafamda kurmuştum. 3 yıl önce Koponen’de büyük bir potansiyel gördüm ve elbette şu anda önümüzdeki sene için onunla konuşuyoruz. Pahalı bir oyuncu. Türkiye’nin en güçlü takımı, İspanya’daki üst seviyedeki takımlar ona bu parayı ödeyebilir, biz de. Keza CSKA Moskova’nın da onunla ilgilendiğini biliyorum. Petteri, NBA’e gitmek istiyor fakat Dallas nasıl bir şey sunar, bilemiyorum. Şu anda kadrolarında 2 tane oyun kurucu var. 3. olamk iyi bir şey mi, bilemiyorum. Onun yerinde olsam 20-25 dakika oynayacağım garanti değilse, oturmak için gideceksem oraya, gitmem. Avrupa’nın en iyi oyuncuları NBA’e gitti ve birkaç sene oturdular, Macijauskas ve Jasikevicius bunlara en büyük örnek. Bunu anlamıyorum. Evet, belki çocuğunuza NBA’de oynadım diyebilirsiniz ama aslında oynamadınız, kenarda oturup maçı izlediniz. Bunu televizyonda da yapabilirsiniz. Elbette ki oyuncular karar verecek kişiler. Biz Petteri’nin kalmasını isteriz, şu anda çok iyi oynuyor ve performansından çok mutluyum. 3 yıl önceyle kıyasladığımda çok büyük bir gelişme gösterdi, özellikle de takım oyuncusu olarak. İtalya’da oynarken daha çok bireysel oynayan bir oyuncuydu. Ben burada onu combo gibi kullanıyorum. 1 numara oynadığında daha çok takıma yardımcı oluyor, 2 numara oynadığında da skor üretip, şut sokabiliyor. ”
Eurocup’ı 2 kez kazanan tek koç, bunu 3 yapabilecek mi?
“Geçen sene bütçeyle ilgili problemler yaşadık ve %50 bütçe kesintisine gittik. Zoran Planinic mesela bu yüzden kadroda tutamadık çünkü paramız yoktu. %50 daha ucuzduk ama daha kötü de değildik, iyi takımdık diye düşünüyorum. Geçen sene Valencia’ya karşı çeyrek finalde yenilerek bu şansı kaybettik ancak bu sene kadro elbette çok daha pahalı oldu. Tekrar normal bütçemize döndük, iyi sponsorlarımız var. Şu anda konuşmak için erken ama tabii takımın sahipleri sezon sonunda kupayı görmek istiyor. Rusya’da, hatta Türkiye’de de, bu insanlar oyuncuların hayatları iyi olsun diye bu kadar para harcamıyorlar. Kupalar, başarılar istiyorlar. Rusya’da çoğu takım böyle, Avrupa’da da sayı artıyor. Fakat Eurocup’ı kazanmak şimdi biraz daha değişik çünkü Euroleague’den de ilk turun ardından 8 takım geliyor. Artık kazanmak daha zor fakat bu konu hakkında konuşmak daha fazla istemiyorum, maç maç gideceğiz. Elbette ki kupayı oynayan herkes kazanmak ister. Benim diğerlerine göre belki bu kupada biraz daha iyi tecrübelerim var. Bu yolda giderken başınıza çok şey gelebiliyor, mesela geçen sene sezonun en önemli maçında, Valencia’ya karşı 3 oyuncumuz sakattı ve 6 oyuncu oynadık.”
Eski oyuncu olmak koçlukta yardımcı oluyor mu? Avantajları ve dezavantajları neler?
“Daha önce oyunculuk kariyeri olan koçlar elbette daha avantajlı oluyor ve kariyerleri daha iyi başlıyor, mesela Djordjevic gibi. Açıkçası oyuncu değişiklikleri, molalar ben daha çok bu gibi konularda hislerime güveniyorum. Mesela Eurocup’ı kazandığımızda, Valencia maçında Gelabale’i 3 dakika kala oyuna sokmuştum. O zamana kadar pek oynamamıştı ve asistanım bana gelip, “Ne yapıyorsun? dedi. Gelabale ilk önce savunmada blokladı, ardından ribaundu aldı ve daha sonra 2 sayılık basket, maçı kazandık. His tamamiyle. Bunu nasıl anlatırım, bilemiyorum. Çoğu insan maçtan sonra geldi ve nasıl hissettiğimi sordu. Hislerimin desteğiyle aklıma böyle bir fikir geldi ve kullandım. Çoğu koç maça çok iyi çalışır ve bir plan hazırlarlar, evet bende yapıyorum. Ama daha çok serbest hareketler ve fikirlerimi kullanıyorum. Bu bence oyunculuktan gelen hisler ve bana avantajı oluyor.”
Sizin gibi Saras Jasikevicius da oyunculuktan sonra koçluğa geçiş yaptı…
“Saras çok akıllı birisi ve bence Zalgiris Kaunas’ın 2. Koçu olarak çok akıllıca bir şey yaptı. Bütün iyi oyunculuk kariyeri olan oyuncular, hemen koç olmak istiyorlar. Ama ben kendimden biliyorum, basketbolu bıraktıktan 3 sene sonra koç gibi düşünmeye başladım, oyuncu gibi değil. Çünkü bu 2 iş, çok değişik şeyler. Büyük resmi görmeye çalışıyorsunuz, birkaç oyuncular ve setler değil. Ben Azerbaycan’a gittim ve 3 yıl orada çalıştım, keza yine Litvanya altyapı milli takımlarında da. Daha sonra Eurocup ve Euroleague seviyelerine çıktım. Saras’ı çok iyi tanıyorum, Litvanya milli takımında oynadığı zaman asistanlık yapıyordum. Oyunu çok iyi anlıyor, koç olarak birçok fikri var. Keza Zeljko Obradovic’le çalıştı. Zeljko Real Madrid’te benim koçumdu. Zeljko’nun basketbol felsefesini çok iyi biliyorum ve onun takımındaysanız, basketbolu anlamanız gerekiyor. Saras onunla birlikte uzun zaman çalıştı ve bunu yaptı. Basketbolu çok iyi biliyor ancak koçlukta 2 şey farklı: 1. Basketbolu anlamak, 2. Bu fikirleri oyunculara vermek ve onlardan sahada karşılığını almak. Ama ben onun dayanıklı biri olduğunu düşünüyorum. Şahsen ben onu gelecekte Litvanya milli takımının koçu ve Euroleague’te oynayan güçlü takımların birisinin yine koçu olarak görüyorum.”
Avustralya Ligi’nde basketbol oynayan ilk Avrupalı oyuncusunuz. O günlerden biraz bahseder misiniz, oraya neden gittiniz?
“Çoğu oyuncular aldığı maaşlara bakarlar. Eğer birisi daha fazla ödüyorsa, ülke ne olursa olsun sadece para yüzünden hemen oraya giderler. Ben biraz daha değişik birisiydim. Almanya’da Hagen kulübünün başkanı benim arkadaşımdı ve bana küçük bir para karşılığında, Almanya’ya gelip oynamak ister miyim diye sordu. Ve bende gittim. Daha sonra İtalya’dan, İspanya’dan birçok kulüp beni istedi ama ben 3 yıl arkadaşıma söz vermiştim ve para umrumda değildi. Küçük veya büyük, Hagen’de oynayacaktım ve nitekim oynadım. Gittim, Almanlar nasıl yaşıyor ve Almanya nasıl bir yer, çoğu şeyi gördüm. Azerbaycan’da da aynısını yaptım. 4 yıl boyunca milli takımlarını çalıştırdım, keza kulüp takımı da. Benim için ilgi çekiciydi.
Avustralya’dan da aynı şekilde bir teklif aldım ve bende neden olmasın dedim. Zalgiris’te oynuyordum ama yine küçük bir para karşılığında oraya gittim. Şu anda çok iyi arkadaşlarım var Avustralya’da. Bence cennet gibi bir yer ve çok farklı, insanları kısacası her şeyi. O kararı verdiğim için çok mutluyum. Avustralya’ya tekrar döndüğümde gazeteler, “Avustralya’nın çocuğu tekrar hoşgeldin” şeklinde manşetler attılar, sanki orada doğmuşum gibi. Bu çok güzel bir histi. Ben oynadığımda Avustralya ligi Dünya’daki NBA’den sonra en hızlı oynanan 2. ligti. NBA kuralları oynuyorlar, her maç tribünde 8-10 bin kişi var… Çok iyiydi.”
Sizce Avrupa’daki en iyi ligler hangileri?
“İspanya’da çok iyi bir geçmiş var. Ama şu anda ekonomik problemlere sahipler ve belki doğru düzgün paralar ödeyebilen 2-3 takım var. Unicaja, Baskonia’nın problemleri var. Barcelona ve Real Madrid ödeyebilir ancak diğer takımların bütçeleri orta seviye, basketbolları elbette değil. Otomatik olarak çok iyi yabancılar alamıyorsunuz çünkü yeterli paranız yok. Şu anda Avrupa’da 2 lig para ve takımlara baktığımızda çok iyi: Rusya ve Türkiye. 5-6 takım Rusya’da oldukça pahalı ve iyi takımlara sahip. Keza Türkiye’de de 6 takım bence rahat Euroleague oynayabilecek seviyede. Türkiye liginin sonuçlarını takip ediyorum ve elimden geldiğince de izliyorum, beüendiğim bir lig. Sayacak olursak Türkiye, İspanya, Rusya başta gelir; Almanya’da da gelişim devam ediyor çünkü salonlar dolu ve organizasyonlar da oldukça üst seviyede.”
Peki ileride Türkiye liginde bir takım çalıştırmak hedeflerinizin arasında mı?
“Neden olmasın? 4-5 yıl önce Efes ile görüşüyordum ve daha sonra Perasovic’le anlaştılar. 2 yıl için daha Khimki ile kontratım var. Geçen sene de konuşmak isteyenler oldu ancak kontratım var ve buraya bağlıyken başkasıyla konuşmak yanlış olur. Kontratım bittiğinde elbette, Türkiye’yi seviyorum. Türk insanlarının kültürlerini biliyorum çünkü Azerbaycan’da 4 yıl yaşadım. İki ülkenin kültürleri çok yakın. Mental olarak insanları biliyorum.”
Kaliteli oyuncular ve koçların Türkiye ve Rusya’ya gelmelerindeki asıl sebep para mı?
“Evet bu ülkeler diğer ülkelere göre daha fazla para ödeyebiliyorlar. Fakat zamanında Yunanistan’a yardım ettiği gibi Euroleague’in bu ülkelere yardımcı olması gerekiyor. Bertomeu ile sürekli bunu konuşuyorum. Türkiye’ye Zalgiris’le geldiğimiz günü hatırlıyorum, Galatasaray’ı 20 sayıyla yenmiştik. Fakat şimdi Türkiye’nin geldiği yere bakın. Rusya’da da aynı şekilde belki takım sayısını organizasyonun 2’den daha fazlaya, 3-4 civarına çekmesi lazım, İspanya’ya yaptıkları gibi. Umarım Bertomeu bu konuda önümüzdeki sene değişikliğe gider. Koçlar ve oyuncular bu ülkelere gidiyorlar çünkü bu ülkeler başarılı olmak istiyorlar. Rusya gelişiyor, Türkiye gelişiyor… Bence toparlamak gerekirse 1. Sebep basketbol gelişiyor, 2. Sebep de para normal olduğu gibi, para.”
David Blatt hakkında konuşacak olursanız?
“Onun adına çok mutluyum. Blatt hiçbir zaman en iyi oyunculara sahip olmadı. Her zaman underdog oyunculara sahip oldu ve onları nasıl kullanacağını çok iyi bilen bir koç. Onlarla nasıl konuşacağını da çok iyi biliyor. Efes’te sezon ortasında kovulduğunu hatırlıyorum. Çünkü o biraz değişik bir koç, disipline olmasını sevmiyor. Her oyuncudan en iyi şeyleri almaya çalışıyor. NBA için çok iyi bir şey onun orada çalışacak olması ve sezon boyunca elimden geldiğince onun takımını izleyeceğim.”
Seoul Olimpiyatları’nda altın madalya sahibi olan efsane Sovyetler Birliği takımının bir parçasıydınız, ABD’nin bugünlerdeki dominant basketbolunu durdurabilecek birileri var mı?
“Bence bu yıla kadar yakındık. Ancak bu sene koç K ve ABD bu organizasyonu ciddiye alarak gelmişti ve genellikle Duncan, LeBron, Kobe gibi oyuncular Olimpiyatlara veya bu tarz organizasyonlara zaman geçirmeye geliyorlar. Ama bu sene ABD çok iyi bir milli takım kurmuş. Çaylak diyebileceğimiz oyuncuları almışlar ve yazın vakit geçirmeye değil, basketbol oynamaya gelen oyunculardı. Finalde farklı bir şey izledik. Elbette birileri durdurabilir, sadece Avrupa değil Brezilya, Arjantin gibi ülkelerde önemli fakat bu ABD’nin bakış açısına da bağlı. Eğer onlar buraya iyi isimler değil de iyi oyuncularla gelirlerse, onlarla mücadele etmek zor. Çünkü hız, sıçrama, teknik gibi şeylerde ABD ve diğerleri ikiye ayrılıyor. Aslında sadece kasların çabukluğu değil, fikirlerin-kararların çabukluğu da çok önemli.”
Litvanya basketbolunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?
“17-18 yaşındayken çoğu kişi iyiysen senin 23-24 yaşlarında da çok iyi olacağını düşünür. Fakat ben böyle düşünmüyorum. Ben mesela iyi basketbol oynamaya 24 yaşında başladım. Sabonis 17 yaşındayken başladı ve Dünya Şampiyonu’ydu. Onun gibi Dünya’da oyuncuların sayısı çok ama çok az. Litvanya olarak iyi bir yapıya sahibiz, okullarımız var. Litvanya’da basketbol sonuçta 1. Spor. Her aile çocuğu doğduğunda eline basketbol topu veriyor ve eğer onda başarılı olamazsa, çocuk başka spora yöneliyor. Her zaman yeteneğe sahibiz, evet belki Jasikevicius veya Sabonis olmasa bile. Fakat buna rağmen büyük isimler olmadan Dünya Şampiyonası’nda 4, Avrupa Şampiyonası’nda 2. Olduk. Gelecek var, mesela Domantas Sabonis çok iyi.”
Domantas Sabonis’ten bahsedecek olursak, babasının bir nevi yapamadığını yaptı ve koleje gitti, genel olarak Litvanyalı koleje giden çok oyuncu var…
“15 yıl önce ABD’de okuyan 150 tane oyuncumuz vardı. Bunların içinden çok azı, hatırladığım kadarıyla 10 tanesi beklenen yerlere gelebildi ve basketbol oynadı. 140’ı basketbol oynamıyor. Bence en büyük problem kolejle ilgili yeni kurallar. ABD’de kolejler artık belli bir saat limitinin dışında oyunculara idman yaptıramıyorlar. Litvanya’da veya mesela Türkiye’de böyle değil, sınırlama yok. 16-19 yaşları arasında bence 10 saat çalışmanız lazım. ABD’den koçlarla konuşuyorum ve Sovyet Birliği’nde oynadığımız kolej takımları nerede diyorum, o takımları yenmek imkansızdı. Eğer milli takımınızla şu anda gidip, herhangi bir kolej takımıyla oynarsanız, onları yenebilme ihtimaliniz çok yüksek. Koçlar, oyunculara bazı şeyleri öğretmek için yeterli zamanın olmadığından yakınıyor.
Domantas’a gelecek olursak, Sabas’la (Baba, Aryvdas Sabonis) ile konuştum ve bana oğlunun kararı kendisinin verdiğini söyledi. Sabas, Domas’ı zorlamak istememiş ve onun ne yaptığını bildiğini düşünüyor. Domas da evet bir nevi babasının zamanın Sovyetler Birliği engeli yüzünden gerçekleştiremediği şeyi gerçekleştirecek, göreceğiz. Ama eğer ben yetenekseniz, tıpkı Domas gibi, Amerika’da da olsan, Litvanya’da da olsun, bunun için doğduysan bunu her yerde yaparsın. Mesela Sabas geçirdiği aşil operasyonlarının ardından neredeyse tek bacakla NBA’e gitti ve maç başına 27 ribaund aldı. Elbette çok akıllı bir oyuncuydu ve her yere yaptığı şeyleri taşıyabildi. Domantas iyi bir geleceğe sahip, Aryvdas kadar uzun değil ama çok iyi ribaund ve skor sezgisi var. Her şeyden önce yüreği var, babası gibi tıpkı winner.
Mesela Sabas ile kart mı oynuyorsunuz, eğer kaybederse, o kazanana kadar 3-4 gün boyunca oynamaya devam edersiniz. Genellikle keza bilardo, snooker oynadığımız zaman 5-2 kazanıyorsam, bir şekilde kaybetmem gerekir. Mesela bir gün maçtan önce yine 5-2 kazanıyordum ve saat gece 4’tü. Kaybetmeye başladım ve 6-5 öne geçince uyumaya gidebildik. Öbürsü gün de maç vardı, hiç unutmuyorum, milli takımla birlikteydik.
Kısacası eğer böyle bir karakteriniz ve yüreğiniz varsa, her şeyi yapabilirsiniz. Tabii ki yetenek de önemli, yeteneksiz de olmaz ama bu üçünün birleşiminde çok iyi şeyler ortaya çıkabiliyor.”
Röportaj: Can Pelister – TB Özel
Ellerinize sağlık.
Teşekkürler