Hayata gözlerimi sıkıntılı bir dünyada açtım. Chicago’nun güneyinde Uptown, Roger Park yakınlarında çok zorlu ve fakir bir semtte başladı benim için hayat. Daha 10 yaşında, 13 yaşındaki abimin cenazesine katılmak zorunda kaldım, O’nu sırtından vurmuşlardı. Benim için hayatımdaki en önemli figürlerden birini, yoldaşımı, sırdaşımı kaybetmek yetmezmiş gibi annemin cenazeye elleri kelepçeli katılışını görmek zorunda kaldım, polisler O’nu cenazeden sonra hapise geri götürmek için bekliyorlardı…
Pes etmek ? Ben hiç bir zaman pes etmeyi düşünen biri olmadım, her zaman sonuna kadar savaşırım ve kendi çabamla bu hayattan kurtulabileceğimi biliyordum. Basketbola doğuştan gelen bir yeteneğim vardı ve benim için tek kurtuluş yolu olmasa da büyük bir fırsattı. 18 yaşında basketbolun hayatım olmasına, tüm enerjimi onun üzerine koymaya karar verdim ve benim için büyük bir maceranın fitilini ateşlemiş oldum. Önceden de basketbol oynuyordum elbette ancak hayatımda endişelenmem gereken başka şeyler de vardı, hepsini bir kenara bıraktım. Çok şanslıyım ki o dönemde Brian McKinney’le tanıştım. O benim için bir baba oldu adeta, mental desteği hem oyunumu geliştirmemi sağladı, hem de hayata ve basketbola olan bakış açımı değiştirdi.
Tutkuyla oynadığım, her anından keyif aldığım oyunu oynamak için önüme hayır diyemeyeceğim bir Avrupa fırsatı çıktı ve profesyonel kariyerim başladı. Fransa, İtalya ve Polonya’da çok önemli tecrübeler edindim ve ardından hikayenin en sevdiğim kısmı başladı, Karşıyaka… Burada üçüncü senemi geçiriyorum ve hikayeme unutulmaz anılar ekledim. 3 sene önce böyle bir semte geleceğimi ve taraftarın bu denli sevgisini kazanacağımı, 2 kupa ve 1 final MVP’si ödülü alacağımı söyleseler nasıl tepki verirdim bilemiyorum. Şu an tüm bu sevgiden dolayı çok mutluyum ve anın keyfini çıkarıyorum. Kupalara ve MVP ödülüne gelirsek, çok çalışmanın meyvelerini almak insana ayrı bir keyif veriyor.
Taraftar sevgisi konusunda biraz daha konuşmak gerekiyor. Öyle bir sevgiden bahsediyorum ki, bir keresinde bir grup taraftar benim kullandığım kafa bandını takmışlardı tribünde. Ancak beni adeta şok eden ise doğum günü pastasına benim resmimi koyan küçük bir taraftar oldu. İnsanların, özellikle çocukların beni bu denli sevmesi gerçekten gurur ve mutluluk verici. Tüm taraftara, tüm bu temiz sevgilerinden dolayı müteşekkirim.
Tekrar basketbol dışına çıkalım. Geçmişimde yaşadığım zorlukları hiç bir zaman unutmayacağım, bu sebeple Lionheart isimli bir organizasyonum var. Daha organizasyon demek doğru değil belki, yeni fikirler üretiyorum ve sürekli gelişim halinde olan bir düşünce. Ana hedefim organizasyonu bir motivasyon kaynağı yapmak, hayatları boyunca karşılarına çıkan zorlukların üstüne hiç yılmadan giden, kocaman yüreklere sahip ve nihayetinde başarıya ulaşan insanları organizasyonun bir parçası yapmak. Ek olarak, Chicago’da, eski mahallemde bir berber dükkanım var. Oraya gittiğimde eski dostlarla sohbet etmek, geçmişi hatırlamak her zaman güzel oluyor. Bir de çok çalışmanın sonucu olarak gördüğüm, eskiden beri onun hayaliyle yaşadığım, anlayacağınız üzere sembol değeri taşıyan bir Bentley’im var. O bana her zaman ne kadar büyük bir yol kattetiğimi gösteriyor.
Basketbol kariyerim bitince ne yaparım ? Elbette daha düşünmek için erken ancak çocuklara yardım edeceğim, insanların hayatını daha iyi yapacak bir organizasyonda yer alacağım kesin. Umarım kendi organizasyonumla bu fırsatı yakalayabilirim.
Editor: Erce Esmer & Can Uluğtekin
Soruları cevaplayıp hikayeyi oluşturmamızı sağlayan Bobby Dixon’a huzurlarınızda bir kez daha teşekkürler.