Sezon başından beri iddia ettiğim bir şey var. Perasovic, sahada Granger’ı görmek istiyor. Çünkü Granger’ın toplam yetenek seti, Heurtel’in toplam yetenek setinden düşük olsa da Peras’ın oynattığı oyuna daha uygun. Bu ağır yük Uruguaylı’ya fazla gelmişti. Ama Granger tam zamanında form tuttu. Zalgiris maçında “Ben bu zamanlar için buradayım” dedi. Üçüncü çeyrekte Granger dört buçuk dakikada 12 sayı buldu. Maçı da 25 sayı, 8 asist ve 30 verimlilik puanıyla tamamladı.
Salı akşamında altı çizilmesi gereken bir nokta da Efes’in savunmasıydı. Westermann’ın üçlüğüyle Zalgiris bitime 6.58 kala 66-65 öne geçti. Kalan sürede Efes sadece iki sayıya izin verirken son beş dakikada Zalgiris’e potayı göstermedi. Son beş dakikanın skoru 0-9 Efes lehine. Sezon başından beri “Rakibin attığından daha çok atarak” kazanmayı amaçlayan Efes, ilk kez rakibi durdurarak kazanmayı bildi. Bunu da Zalgiris deplasmanında, onların ölüm kalım maçında ve kapalı gişe oynanan bir maçta yaptı.
27. raundun bizi ilgilendiren diğer maçı ise Fenerbahçe-Maccabi karşılaşmasıydı. Fenerbahçe’nin ağır favori olmasını bekliyorduk. As oyuncularının çoğunu çeşitli sebeplerle göndermiş, teorik olarak havlu atmış bir takım… Koç Ainars Bagatskis ise kesinlikle havlu atmamış. Elinde kalan kadro ile sistem deniyor. Fenerbahçe karşısında çok büyük oynadılar. İki takım, bu kadrolarla 20 maç yapsa 19’unu Fenerbahçe alır. Ama o gün, işte o yirminci maça geldi.
“Nasılsa kazanırız” diyen Fenerbahçe, maça hızlı başladı. Dokuzuncu dakikada 23-10 öndeydi. Seyirci bir karnaval havasına girdi. Seyircilerin böyle hissetmesinde sıkıntı yok tabii ki. Asıl sıkıntı sarı lacivertli oyuncuların böyle hissetmesi oldu. Ama ikinci çeyrekte işler dönmeye başladı. Beş dakikada Fenerbahçe kendi evinde sadece iki sayı bulabilirken Maccabi 11 sayı ile domine etti. İkinci yarıda takımlar dört altı sayı öne geçse de maç kopmadı. Dakikalar ilerledikçe maçı koparamayan Fenerbahçe strese girdi. Aslında bu sene birçok maçta Fenerbahçe 10-12 sayı geri düştü. Her seferinde de geri dönmeyi başardı. Datome’nin maç içinde sakatlanması Obra’nın elini daha da daralttı. Zaten Sloukas ve Bogdanovic’ten mahrum olan büyük koç, Datome’nin yokluğuyla iyice çıkmaza girdi. Datome, Sloukas ve Bogdanovic üçlüsünün bir ortak özelliği var. Üçü de top yönlendiren, takımın verimini yükseltebilen yetenekler. Bu açıdan bakıldığında da sakatların çok olması kadar sakatların kim olduğu da Fenerbahçe’nin işlerini zorlaştırıyor.
Güzel bir yorum. Güzel bir Türkçe ve herkesin anlayabileceği bir basketbol sadeliğiyle yazılmış. Basketbolun ülkede her geçen gün değer kazanması,iyi oyuncuların yetişmesi bu değerli koçlarla oluyor ve olacak. Basketbolu koruyalım,onun değerini artıralım,rekabeti kırıcı değil,dostça değerlendirelim.