Bunun yanında bir büyük şansı daha vardı. İstikrarlı kadro yapısı. Dunston, Heurtel, Granger, Brown, Cedi gibi önemli oyuncular iyi geçmeyen sezona karşın takımda kalmıştı. Efes, her yaz yaptığı revizyon hatasına düşmeyerek Perasovic’in eline “oyuncular” yerine takım emanet etti. Eğrisiyle doğrusuyla bir takım. Hiç şüphe yok ki, takımın iskeleti olmasaydı bu oyuncular birbirini tanımasaydı sezon içindeki dalgalanmalarda klasik Efes kırılganlığını görebilirdik. Burada Perasovic’ten evvel, geçmişten dersler çıkaran ve aynı hataya nihayet düşmeyen Efes idarecilerine övgüde bulunmak gerek. Hocanın da doğru ve radikal bir karar vererek Cotton’dan boşalan yeri hakiki bir iki numara olan Brandon Paul ile doldurması sezonun kaderini değiştiren kritik bir hamleydi. Çok şans vermediği Furkan yerine, daha hazır bir iki numara olan Can Maxim’i getirerek orada derinliği sağlaması da yerindeydi. Kendi kontenjanından getirdiği Alen Omic’te çok ısrar etmeyip, Dunston’ı Alex Kirk ile yedeklemesi de kadro mühendisliği açısından daha doğruydu. Kirk’ün oyuncu tipi olarak doğruluğu tartışılabilir fakat Omic, burada hiç olmadı. 0 bile değil, parkedeyken takım için bir eksiydi. Bu noktada Perasovic takıma neşteri vurmaktan çekinmedi. Geçtiğimiz sezon Ivkovic, sezon yokuş aşağı giderken izlemekle yetinmişti. Belki de doymuş bir antrenörle çok daha konsantre bir antrenörün yer değiştirmesi Efes adına sezonun en olumlu olayı oldu.
Parkedeki kırılmaya gelecek olursak adını Darüşşafaka maçı olarak koyabiliriz. Efes, Daçka maçından önce Barcelona deplasmanında 89-78’lik bir mağlubiyet almıştı. Herhalde Barça’nın bu sezon en iyi basketbol oynadığı maç olsa gerek. Zaten sezon boyunca kaç iyi maç çıkarabildiler, o da bir soru işareti. Bu maçtan sonra Efes’in önündeki üç maç; Daçka, CSKA ve Kızılyıldız deplasmanıydı. Yani (0/3) yapıp, EuroLeague’e havlu atmaları çok uzak bir ihtimal değildi. Zira dereceleri zaten 8-10’du ve takımın konsantrasyonu da dağılmış gözüküyordu. Ancak Efes işte burada, iskeleti yeni kurulmamış bir takım olmanın ve iyi bir koçun avantajını yaşadı. Ayakta kaldı. Önce Daçka’yı mağlup ettiler sonra CSKA deplasmanında çok iyi bir oyun ortaya koydular. Son periyotta dönüp, maça ortak olmaları bir yana, Efes en sıkı deplasmanlarda bile “kendi basketbolunu” oynayabileceğini gösterdi. Sıkı deplasman demişken Belgrad’dan 86-72’lik galibiyetle dönmeleri Efes’in hem play-off yolunu açtı hem de EuroLeague normal sezonunun son bölümünde oyununun oturmasına yardımcı oldu. Efes, açıkça iyi basketbol oynayan takımlardan biri haline gelmişti. Perasovic’in de maçtan sonra dediği gibi “Bu kadar öz güvenli bir takıma karşı, böyle bir atmosferde hücumda bu kadar agresif olabilmek harikaydı.”