Nowitzki, sakatlığı olan sol eliyle maçın en kritik basketini atmış, takımını yine zafere taşımıştı. Hedefleri Miami’deki iki maçtan birini çalmaktı, onu da yapmayı başardılar. Şimdi işi kolaylamak için evlerine dönüyorlardı. Dwyane Wade’in 36 sayılık inanılmaz performansı, Dallas’ın geri dönüşü ve Nowitzki’nin bitirişinin gölgesinde kalmıştı. Orada çalınan bu maç çok değerli olabilirdi. Çünkü o zaman final serileri 2-3-2 şeklinde oynanıyordu. Yani sıradaki 3 maç da Dallas’ta oynanacak, Mavs bu maçları kazandığı takdirde şampiyonluğa ulaşacaktı.
Dallas’taki üçüncü maçın senaryosu, ikinci maça benziyordu. Ancak bu kez iyi başlayan taraf Heat’ti. 15 sayıdan kaybettikleri maçın kızgınlığıyla çok agresif başlayan Wade ve LeBron, çok geçmeden çift haneli bir fark yaratmayı başardı. İlk yarı boyunca daha iyi oynayan taraf bu kez Miami cephesiydi. Devrenin bitimine üç buçuk dakika kala farkı 12 sayıya kadar çıkartmışlardı. Ancak bu sefer sadece üç dakikada geri dönen taraf Dallas Mavericks olacaktı. Yakaladığı 7-0’lık seriyle soyunma odasına moralli giden Mavs, kötü oynamasına rağmen sadece beş sayı gerideydi. İkinci yarıda Dirk Nowitzki yine hile yazmışçasına atmaya başlarken, Miami’de Wade, LeBron, Bosh’ın yanına Chalmers da eklenmiş, maç dengeye gelmişti. Son anlara kadar müthiş çekişme yaşanan maçın bitimine 40 saniye kala hala 86-86 eşitlik vardı. Miami hücumunda köşeden şutu gönderen Chris Bosh, rakibinin sırtını bitime çok az süre kala duvara dayadı. Yine de Dallas’ın skoru eşitlemek için şansı olacaktı. Bitime 4,4 saniye kala Miami yarı sahasından topu oyuna sokuyorlardı. Dirk Nowitzki tepede topla buluştu, karşısında Udonis Haslem vardı. Sağına iki dribling vurduktan sonra sol omuzu üzerinden dönüp geriye çekilerek yaptığı, en sevdiği atışa gitti. O ana kadar harikalar yaratan Alman oyuncunun atışı isabetli olmayınca, Miami maçı 88-86 kazandı ve seride durum 2-1’e geldi. İkinci maçtaki geri dönüşün sağladığı ivme de getirdiği saha avantajı da kaybolmuştu. İkinci maçta Wade’in 36 sayılık performansına yazık olurken, üçüncü maçta ise Dirk Nowitzki’nin 34 sayılık (86’nın 34’ü) resitali ödülsüz kalmıştı.
Sanki yeterince sorunları yokmuş gibi, dördüncü maç öncesi Dallas’ın başına büyük bir felaket gelecekti. Kaybetmeleri halinde %95 şampiyonluktan olacakları maçta, yıldızları, kaptanları Dirk Nowitzki hastaydı: “Maçtan bir gün önce, eve gittiğimde terliyor ve biraz öksürüyordum. Önemli bir şey olduğunu sanmıyordum, ‘Herhalde biraz yatmam gerek, yarına bir şeyim kalmaz’ diye düşündüm. Ama öyle olmadı”
Maç günü şut idmanından sonra soyunma odasına gittiklerinde, takım arkadaşları Dirk’le ilgili ters giden bir şey olduğunu anlamıştı. Hiç konuşmuyor, keyifsiz görünüyordu. En başta onlara söylemek istememişti ama sonra takım doktoru, hepsine açıklama yapmak durumunda kaldı.
─ “Ne hasta mı? Neyi var?”
─ “Grip olmuş”
─ “Hass…r ciddi mi?”
─ “Ateşi yüksek ve öksürüyor”
Elbette Nowitzki ayakta durabildiği takdirde bu maçta sahaya çıkacaktı. Ancak maçın başından itibaren ne kadar kötü durumda olduğu anlaşılıyordu. Playofflar boyunca harikalar yaratan o adam, asla kaçırmayacağı boş atışlarda hedefi bulamıyor, rahat hareket edemiyor, vücut dili olumsuz sinyaller veriyordu. Maç esnasında da öksürmeye devam ediyordu. Sezon boyunca Dirk takımını taşımıştı, şimdi takım arkadaşlarının, onu taşımasına ihtiyacı vardı.
“Tek düşündüğüm şey, başarmamız gerektiğiydi. Onun bu yolda ne kadar çok şey yaşadığını biliyorum. Dirk’ün hastalığının, yüzüğüne mâl olmasına izin veremezdik” – Tyson Chandler
Miami cephesinde ise LeBron James, kariyerinin en kötü maçlarından birini çıkarıyordu. Bu karşılaşmaya kadar istediği her pozisyonda çembere kadar ulaşabilen James, bu kez agresiflikten uzak ve en az Nowitzki kadar isabetsiz atarak başlamıştı. Ona rağmen Dwyane Wade muazzam oyununa devam ediyordu. Chris Bosh’la birlikte Miami’yi sürüklüyorlardı, ancak onlara destek çıkan üçüncü bir oyuncu ortada yoktu. Dallas ise direniyordu. JJ Barea, Jason Terry ve Tyson Chandler, Nowitzki zorlanırken öne çıkmış, takımlarını oyunda tutmuştu. Soyunma odasına Miami 47-45 önde gitmişti. Dirk’ün durumu hesaba katıldığında bu kabul edilebilir bir skordu. Ama LeBron James’in etkisizliği de düşünülünce, o da devreye girdiği takdirde Mavericks fazla direnemezdi.
LeBron, maçın hiçbir anında devreye giremedi. Ama Dwyane Wade’in durmaya niyeti yoktu. Son çeyreğin başında yakaladığı seriyle konuk ekip farkı 9 sayıya kadar çıkarmayı başardı. Çanlar çalıyordu, bu maçın kaybedilmesi demek, şampiyonluğa veda etmek demekti. En karanlık zamanda kaptan yine gemisinin başına geçecekti. Bir kez daha geri dönmeyi başaran Mavs, Dirk Nowitzki’ye kapıyı kapatması için bir şans yaratmıştı. Son 30 saniyeye girildiğinde Dallas’ın 82-81 üstünlüğü vardı. Top da Nowitzki’nin ellerindeydi. Son çeyrek boyunca sorumluluk almaktan kaçmamış, skor üretimini yapmayı başarmıştı. Süreyi iyice erittikten sonra Haslem’a atak eden Dirk, yine en kritik topta turnikeyi bırakmayı başardı. Fark 3 sayıyıdı. Wade’in smacıyla 1’e inen fark Dallas’ın serbest atışlarda hata yapmamasıyla yeniden 3’e geldi. Artık Miami’nin 6 saniyesi ve sadece bir molası vardı. Son şanslarını da değerlendiremediler ve kazanan 86-83’lük skorla Dallas Mavericks oldu. Ters giden her şeye rağmen, bir şekilde umutlarını korumuşlardı. Dirk Nowitzki 6/19 gibi düşük bir yüzdeyle olsa da -10’u son çeyrekte gelen- 21 sayıyla hasta hasta takımının en skoreri olmuştu. Miami Heat tarafında Wade (32) + Bosh (24) 56 sayı üretirken, takımın geri kalanı sadece 27 sayı atabilmişti. Ki o “takımın geri kalanında” LeBron James de vardı. James maçı 3/11 saha içi isabetiyle 8 sayı, 9 ribaund, 7 asist, 4 top kaybıyla tamamlamış, eleştirilerin ana hedefi olmuştu. Yine de avantaj Miami’deydi, saha avantajı onların tarafındaydı.
Beşinci maç öncesi Miamili oyuncuların keyfi yerindeydi. LeBron James, felaket oynadığı dördüncü maçın ardından gelen eleştirilere kafayı takmadığını söylüyordu: “Hiçbir zaman çok uçmuyor, hiçbir zaman moralimizi bozmuyoruz. Normal sezonda da böyleydik, şimdi de. Kendimize güveniyoruz, özellikle de ben. Meydan okumayı iple çekiyorum, eğlenceli olacak.”
Dirk Nowitzki ise maçın öneminin farkındaydı: “Beşinci maç… Bizim için yine kazanma zorunluluğu olan bir durumdu. Seri Miami’ye döndüğünde, onlara iki ‘maç topu’ verme imkanımız olamazdı. O maçı almak zorundaydık.”
Öhöm öhö
Beşinci maça geçmeden önce mutlaka değinmem gereken bir şey var. Aşağıda izleyeceğiniz video, Dallas’ın kazandığı dördüncü maçın sonraki günü. Wade ve LeBron, salona gelirken kameraları görünce, kendilerince Nowitzki’nin öksürmesiyle dalga geçiyor. Düşününce, tek anlamlı açıklaması “Nowitzki’nin hasta numarası yaptığını ima etmeleri” gibi geliyor. Yoksa gerçekten hasta biriyle, hem de Dirk Nowitzki gibi saygın biriyle, hem de rakipleriyle böyle dalga geçecek kadar da “aşağılık” değillerdir herhalde. Neyse, bu konuda fazla kaybolup bütünlüğü bozmayayım ama ilk gördüğümde bayağı dellenmiştim.
Beşinci maç öncesi Nowitzki’nin hastalığı daha iyiye gitti. Hala öksürüyordu ama ateşi düşmüştü, bir önceki maç kadar etkilenmeyeceği kesindi. Serinin beşinci karşılaşması, genelin aksine bir savunma değil hücum maçı olacaktı. İlk beşe yerleşen JJ Barea’nın etkili oyunu mu yoksa Miami savunmasına adapte olmalarından mı bilinmez, Dallas bu maçta normal sezondaki hücum akıcılığını yakalamıştı. Top paylaşımı, boş üçlükler, Chandler’la oynanan ikili oyunlar, Nowitzki’nin bire birleri… Bir final maçında hücum ancak bu kadar tıkırında olurdu herhalde. Gel gelelim, diğer taraf için de aynı şey geçerliydi. Dwyane Wade ilk çeyrekte yere düştüğü bir pozisyonun ardından kalçasında hissettiği ağrı nedeniyle soyunma odasına gitmiş olsa da ikinci periyotta oyuna döndü ve hiç sorun yokmuş gibi atmaya devam etti. LeBron James agresifti, Chalmers ve Haslem bile skora net katkı yapıyordu. Hal böyle olunca maç yine kopmadı ve son anlar nefes kesti. Bu maça kadar, serinin her karşılaşması 3 veya altında farklarla bitmişti. Son dakikaya gelinirken de 1 sayılık Dallas üstünlüğü vardı. Jason Kidd ve Jason Terry’nin üst üste bulduğu iki kritik üçlük, maçı ev sahibine kazandıracaktı: 112-103. Dallas’ın artık şampiyonlukla arasında sadece bir galibiyet vardı, ancak o galibiyeti Miami’de almaları gerekecekti. Çünkü serinin son iki maçı Florida’daydı.
Şampiyonluğa bir kala: Yedinci maç olmayacak
Geçmişte yaşanan büyük talihsizliklere rağmen Dallas Mavericks’li oyuncular bu kez çok inançlıydı. Miami’ye gitmeden önce kendi aralarında bir anlaşma yaptılar: Herkes, sadece bir takım elbise götürecek. Giyilecek kıyafetler tamamen siyah olacak. Sadece bir takım, altıncı maçı oynayıp Dallas’a döneceklerine dair birbirlerine söz vermek gibiydi. Tüm takımın siyah renk elbiselerle salona gelmesi ise takım geleneği gibi bir şey. Eleme maçlarında “rakibimizin cenazesine geldik” manasında bir semboldü denebilir.
Altıncı maç, o gün sahada olan oyuncuların, hayatlarının en önemli günlerinden biriydi. Ancak Nowitzki, kariyerinin en önemli maçında inanılmaz bir şut sıkıntısı yaşıyordu. Sert savunmaya karşı yüksek derece ateşle oynamasına rağmen bile önceden hiç bu kadar uzun süre sayı atamadığı olmamıştı. Aksi gibi çok iyi bir seri geçirmeyen LeBron James de 4/4 isabetle başlamış, maçın başında Heat öne fırlamıştı. Rick Carlisle, çözüm olarak kenarda oturan Jason Terry’i normalden erken sahaya sürmekte buldu. Dirk’ün zorlandığı ilk yarıda Terry’nin neler yaptığını Jason Kidd’in sözleriyle özetlemek yerinde olacak diye düşünüyorum: “Jet (Terry) bu anları seviyor. Ortağı zorlanıyordu. Onun yanına gitti ve ‘Hey, sen sırtını yasla, bu iş bende’ dedi.”
Gerçekten de Captain Dirk’ün imdadına sağ kolu yetişmişti. Nowitzki’nin 1/12 saha içi isabetle tamamladığı ilk yarıda Jason Terry 8/10 isabetle tam 19 sayı atarak, Barea ve Stevenson’ın da yardımıyla, Dallas’ı önde tutmuştu. Nowitzki 12 şutta sadece 1 basket atabilmişti ve Dallas soyunma odasına önde gidiyordu. İkinci yarıda geçen her saniye, Miami biraz daha geriliyordu. Hakemlere yönelik itirazlar çoğalmış, birkaç teknik faul almışlardı. Yine de skorda tutunmaya devam ettiler. Kontrol Dallas’taydı ama farkı çift hanelere çıkaramadılar. Terry, Barea, Kidd, Marion maçı son çeyreğe kadar iyi taşıdılar. Ama bu hikayenin sonunda kesinlikle öldürücü yumruğu Dirk Nowitzki’nin vurması gerekiyordu. Öyle de oldu. 21 sayısının 10’unu son çeyrekte kaydeden Alman süper yıldız, biz faniler için imkansız görünen basketleri atmaya ve üst üste darbeleri indirmeye başladı. Son dakikaya gelirken Miami Heat havlu atmıştı bile. Jasonn Kidd’in pasında Dirk Nowitzki’nin sol eliyle bitirdiği turnike, farkı 11’e çıkarıyor ve malumun ilanı oluyordu. Altıncı maçı 105-95 kazanan Dallas Mavericks, tarihinde ilk kez NBA şampiyonu oluyordu. 13 yıl boyunca peşinden koştuğu şampiyonluğa ulaştığını anladığında, Dirk Nowitzki’nin tepkisi unutulmazdı. O anları şöyle anlatıyor: “Neredeyse gerçek dışıydı. ‘Sahiden bitti mi şimdi’ der gibiydim. Çok duygulandım, gözlerim dolmuştu. Kısa bir süreliğine yalnız kalmam gerekiyordu.”
Finallerin En Değerli Oyuncusu Ödülü’nün de sahibi olan Dirk Nowitzki, 13 yıllık yorucu maceranın ardından sonunda yüzüğüne kavuşmuştu. Artık rakip takım taraftarları “No-Winski, No-Ringski” gibi saçma sapan pankartlarla sinirini bozamayacaktı. 05/06 faciasından yanında kalan tek takım arkadaşı Jason Terry, artık “şampiyonluk” kelimesini duyduğunda kabuslar görmeyecekti. Şampiyon titrini çok çok öncesinde hak eden Jason Kidd, 37 yaşında da olsa kariyerine başladığı yerde hayalini artık gerçekleştirmiş olacaktı. Peja Stojakovic, Shawn Marion, koçluk kariyerinin ilk şampiyonluğunu kazanan Rick Carlisle… Her şeyiyle özel ve çok güzel bir takımdı 2010-11 Dallas Mavericks. Hikayesini en sevdiğim şampiyonluklardan biridir bu: “Kronik Kaybedenlerin Şampiyonluğu”
Yedinci maç olmayacak!
Volkan Bey çok güzel bir yazı olmuş. Tebrik ederim. Özellikle İsmail Şenol göndermesi çok güzeldi. Sadece ufak bir eleştirim olacak. Basketbola özel ilgisi olanların seveceği bu yazıda “hile yazmak” gibi alan dışı espriler sanırım bende olduğu gibi başka okuyucuların da dikkatini dağıtacaktır. Onun dışında sitedeki çeviri olmayan dosyalardan en beğendiğim yazı olabilir. Tebrik ederim tekrardan.
Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim . Ben 4 yıldır Dallas Mavericks’ i tutuyorum ve o zamanlar basketbolla ilgilenmiyordum . Mavs’lı olduktan sonra çok yerde izleyip okumuştum şampiyonluk hikayesini ama hiçbiri beni bu kadar şampiyonluğu sanki o gece kutlamışım gibi hissettirmemişti. Gerçekten bir kez daha Mavs’lı olmaktan gurur duydum . Tekrardan tebrik ve teşekkür ederim .
Gerçekten çok iyi bir aktarım olmuş..Eksiklik sayılabilecek tek husus;final serisinde Nowitzki’nin son çeyrek performansı dile getirilirken Lebron’un da ne kadar geri adım attığından bahsedilebilirdi. Bir dipnot’ta benden olsun; Nowitzki hakkında birçok yaratıcı pankart ve yakıştırmalar yapılmıştı fakat bunların ilki; “Adamda zaten Defans’ın D’si yok; o yüzden kendisine Dirk yerine İrk Nowitzki diyelim” olandır..