Tablonun diğer tarafında, kendi başarı hikayesini yeni yeni yazmaya başlayan bir ekip vardı: Oklahoma City Thunder. Kevin Durant’i draft ettikten sonra Seattle’dan Oklahoma City’e taşınan, çekirdeği süper yetenekli gençlerden oluşan bu takım, NBA’in en heyecan verici organizasyonlarından birine dönüşmüştü. Normal sezonu 55 galibiyetle konferans dördüncüsü olarak tamamlayan OKC, playoff ilk turunda 50 galibiyetli Denver’ı 4-1 ile; konferans yarı finalinde de -Batı birincisi Spurs’ü elemeyi başaran- Memphis Grizzlies’i 7 maçlık bir serinin sonunda geçmeyi başarmış, konferans finalinde Dallas’ın rakibi olmuştu. Kevin Durant, Russell Westbrook, James Harden, Serge Ibaka gibi çok çok yetenekli isimleri barındırmalarının yanı sıra, Mavericks’e göre hayli atletiklerdi ve onları bozabilirlerdi.
Serinin ilk maçı, canlı izleme fırsatı bulduğum en etkileyici düellolardan birine sahne oldu. Oklahoma City’nin lideri Kevin Durant, maça çok iyi başlamış ve takımı ilk çeyreği 27-20 önde geçmişti. İkinci çeyrekte ise Dirk Nowitzki önderliğinde Dallas fırtınası vardı. Bu periyotta ev sahibi Mavericks rakip potaya tam 35 sayı bıraktı ve soyunma odasına 55-48 önde gitti. Üçüncü çeyrekte maç tam anlamıyla Nowitzki vs Durant şeklinde geçti. İki oyuncu, rakibinin attığı her sayıya diğer tarafta cevap veriyor, ikisi de durdurulamıyordu. Ne var ki Dallas cephesinde Jason Terry ve JJ Barea da partiye katılınca Durant çaresiz kaldı ve ilk maçı Mavericks 121-112 kazanarak 1-0 öne geçti. Maç bittiğinde Durant 40, Nowitzki ise 48 sayıdaydı. 48, Nowitzki’nin kariyerinde ulaştığı en yüksek skor değildi belki ama bence bu maç, açık ara onun en iyi performansıydı. 12/15 saha içi, 24/24 serbest atış isabetiyle 48 sayı… Belki de tarih boyunca bir playoff maçında bu kadar verimli skor atan ikinci bir oyuncu olmamıştır. Bu maçta Thunder, Nowitzki üzerinde tam 5 farklı savunmacı denedi: Ibaka, Perkins, Collison, Durant ve Sefolosha. Hiçbiri, biraz bile Alman yıldızı yavaşlatmayı başaramadı.
İkinci maçın hikayesi ise farklı olacaktı. Dallas maça daha iyi başlamış, ilk çeyrekte farkı 9’a kadar çıkartmıştı. Ancak bu maçta da canlı izleme fırsatı bulduğum en etkileyici maç içi smaçlardan biri, ivmeyi tamamen değiştirdi. Muhtemelen hepiniz hatırladınız, gözünde canlanmayanlar için şöyle bırakayım:
Bu smaçtan sonra Thunder ayağa kalktı ve oyun dengelendi. Maçın sonuna kadar da bu denge bozulmadı. Ancak farkı yaratan isim bu kez Oklahoma City bench’inden çıkacaktı. Tıpkı Jason Terry gibi kenardan gelmesine rağmen uzun dakikalar sahada kalan James Harden, hem kritik anlarda attığı “saçma sapan” basketlerle hem de oyunu yönlendirip verdiği kararlarla takımının son çeyrekte öne çıkmasını ve deplasmanda bir maç çalmasını sağladı.
Serinin üçüncü maçında Dallas Mavericks’i, NBA’in en gürültülü salonlarından biri bekliyordu. Deplasmanda kazanmanın verdiği moralle sahaya çıkan Thunder, Oklahoma City’deki iki maçı kazanması halinde final biletini büyük ölçüde cebine koyacaktı. Ancak tecrübeli Dallas, ilk iki maçta etkisiz kalan Marion, Kidd ve Chandler başta olmak üzere takım halinde reaksiyon verecekti. Daha ilk çeyrekten 27-12’lik skor üstünlüğünü alan Mavs, rakibinin son çeyrekteki geri dönüş çabasına rağmen iyi savunmasıyla üçüncü maçı 93-87 kazanıp tekrar saha avantajını ele geçirdi. Mavericks’te oyuna giren 9 oyuncunun tamamı skora katkı yaparken, Thunder’ın attığı 87 sayının 54’ü Westbrook (30) ve Durant (24) imzası taşıyordu. İki genç yıldız, takım oyunu karşısında yeterli olmamıştı.
Elbette bu seviyede fazla tecrübelerinin olmaması, Thunder’ın reaksiyon veremeyeceği anlamına gelmiyordu. Bir önceki karşılaşmadan dersler çıkardığı belli olan OKC Thunder, topu daha iyi paylaşarak dördüncü maçta -seride ilk kez- Dallas’a oyun üstünlüğü kurmayı başardı. Maçın bitimine 5 dakika kala, ev sahibi ekip 15 sayılık fark yakalamıştı. Portland serisinde 23 farktan kaybettikleri, Lakers serisinde 16 sayıdan kazandıkları maç hala Mavericks’li oyuncuların aklındaydı. Pes etmediler ve farkı kapatmaya başladılar. Dirk Nowitzki, karşılaşmanın son üç buçuk dakikasına tam 11 sayı sıkıştırıp maçı uzatmayı başardı. Captain Dirk, yine ihtiyacı olduğunda takımını sırtına alıp girdaptan çıkarmayı başarmıştı. Thunder cephesinde tam bir şok hali vardı. Uzatmada öyle gerginlerdi ki 5 dakika boyunca Dallas potasına sadece 4 sayı gönderebildiler. Oklahoma City’deki ikinci maçı da 112-105 kazanan Dallas Mavericks, seriyi 3-1’e getirdi ve final kapısını ardına kadar araladı. Bu karşılaşmada 40 sayı kaydeden Dirk Nowitzki, yazmakta olduğu destana yeni bir sayfa daha eklemişti. Sezonun bitişinin ardından 15 sayı geriye düştükten sonra alınan molada ne konuşulduğu JJ Barea’ya sorulduğunda, aynen şunları söyledi: “Koç oynayacağımız seti çizdi, böyle yapacağız, şöyle yapacağız. Sonra da ‘Savunma tarafında onları durdurup top bize her geçtiğinde gidip sayı atacağız’ dedi. Biz de bunu yaptık.”
Böyle sinir bozucu bir yenilgiden sonra Thunder’ın beşinci maçta direnç gösteremeyeceğini düşünmek çok da mantıksız değildi. Lakin Shawn Marion’ın müthiş enerjisiyle damga vurmasına rağmen OKC geri adım atmıyordu. Westbrook ve Harden’ın iyi oyunuyla maçın son 1 dakika 20 saniyesine 94-92 önde girmeyi başarmışlardı. Fakat bir kez daha, takımının en çok ihtiyaç duyduğu anda, Nowitzki göreve hazırdı. Maçın en kritik hücumunda gönderdiği üçlükle takımını 95-94 öne taşıyan Alman süper yıldız, işi orada bitirip kariyerinde ikinci kez NBA Finali’nde mücadele etme şansı yakaladı. Seri 4-1 bitmesine rağmen yine çok zorlandıkları, psikolojik sınavlardan geçtikleri bir konferans finalinin ardından, önlerinde şampiyonluk ve intikam şansı olacaktı.
NBA Finali: Dallas vs Big 3 – İntikam zamanı
Final serisine geçmeden önce, o dönem doğu konferansında neler olduğuna da kısaca değinelim. O zamanlar, gerçi o zamanlar denilecek kadar eski bir tarih değil de neyse, doğu konferansında rekabet daha yüksekti. LeBron-Wade-Bosh’lı Miami Heat, Pierce-Allen-Garnett-Rondo’lu Boston Celtics, dizleri henüz yaşama gözlerini yummamış MVP Derrick Rose önderliğindeki Chicago Bulls, palyaçoya dönüşmeden önce ligin en dominant pivotu olan Dwight Howard’lı Orlando Magic gibi 50 galibiyetin üzerine çıkıp, şampiyonluk şansı olan dört takım bulunuyordu. Elbette bunlar içinde en dikkatle takip edilen ekip, 2003 draftının üç büyük yıldızını bir araya getiren Maimi Heat’ti. Heat, normal sezonda 58 galibiyetle doğu ikincisi olmuştu. Buna rağmen ilk turda Philadelphia 76ers’ı, konferans yarı finalinde -bir önceki sezon kendilerini saf dışı bırakan- Boston Celtics’i, konferans finalinde de 62 galibiyetli NBA birincisi Chicago Bulls’u 4-1 ile geçip, finale adını yazdırmıştı.
Kadrosundaki üç büyük yeteneğe rağmen Miami’nin savunma öncelikli bir takım olduğunu söylemek yanlış olmaz. Gerektiğinde kısa beşler kullanıp toplu oyuncuya ve pas kanallarına inanılmaz bir baskı yapıp, rakiplerini hataya zorladıktan sonra çok hızlı şekilde rakip potaya gidip fastbreak veya geçiş hücumuyla sayıya ulaşmayı ana plan olarak belirlemişlerdi. Set hücumunda sistem diyebileceğimiz bir şeye sahip değillerdi. Yıldızlarının bireysel yetenek ve yaratıcılığıyla bunu çözüyorlardı. Finale kadar da çok sorun yaşamadan gelmişlerdi. Atletizmi öne çıkan bu “Süper takım” Dallas Mavericks’e ters gelebilirdi. Aynı zamanda saha avantajı da Miami’deydi.
Kamuoyunda favori gösterilen taraf Heat’ti. Bu da -daha önce Lakers serisinde olduğu gibi- Dallas için bir motivasyon kaynağıydı. Ancak Dirk Nowitzki ve Jason Terry için Miami Heat ile karşılaşmaktan başka bir motivasyona çok da gerek yoktu. 2006’da hayallerini yıkan takımla oynayacaklardı. Elbette ki kadrolar değişmişti ama Terry’nin sözleri, olaya bakışlarını çok net ortaya koyuyordu: “Formanın içindekilerin kim olduğu umurumda değil. Bizi 05/06’da eve gönderen, soyunma odasında göz yaşlarına boğan takım, bu takım. Göz yaşları, uykusuz geçen geceler, tüm o günlerin birikimi içimizde. Şimdi hepsini geride bırakma şansı önümüzde”
Final serisinin ilk maçı, beklendiği gibi, çok sert bir karşılaşmaydı. İki tarafın da rakibi durdurmak için aldığı önlemler işe yarıyor gibiydi. Üç çeyrek boyunca kafa kafaya giden maçta seri yakalayabilen çıkmıyordu. LeBron James’in üçüncü periyodun son iki pozisyonunda yaptığı 5-0’lık mini seri, Miami’ye son çeyrek öncesi 4 sayılık bir üstünlük getirdi. Buna rağmen Dallas, o ivmenin fırtınaya dönmesine izin vermedi. Dirk Nowitzki ve Shawn Marion’ın basketleriyle cevap vermeyi başarıyorlardı. Ancak maçın sonunda vitesi bir tık daha yükselten Heat, Dwyane Wade ve LeBron James’in bireysel gayretleriyle bulduğu sayılarla öne çıktı ve serinin ilk maçını 92-84 kazanarak 1-0 öne geçti. LeBron James 24 sayı, 9 ribaund, 5 asist; Dwyane Wade 22 sayı, 10 ribaund, 6 asist; Chris Bosh da 19 sayı, 9 ribaund, 3 asistle galibiyetin mimarı oldu. Nowitzki’nin 27, Marion’ın 16 sayısı ise Dallas’a yetmedi. Üç sayı tehdidiyle ün salmış Dallas Mavericks bu maçta 9 üçlük atabilirken, en büyük zaafı dış şut olan Miami Heat 11 üç sayılık basket kaydetmişti (Bu arada LeBron o maç 4/5 üçlük atmıştı). Miami sadece %38 saha içi isabetiyle maçı tamamlamasına rağmen, %37’de kalan Dallas bunu değerlendirememişti. Dediğim gibi, hayli sert bir maçtı.
İlk maçın ardından Dirk Nowitzki, basın toplantısında sorumluluğu üzerine alırken, maçın sonunu LeBron ve Wade’in, kendisinden daha iyi oynadığını söylüyordu. Ancak en son “Biz tecrübeli bir takımız, bir mağlubiyetle moralimizi bozamayız. Eğer deplasman takımıysanız, bir maç çalmak sizi mutlu eder. Sonraki maçta bir şansımız daha olacak. Yapmamız gereken o maçı kazanmak” diyordu. Maç maç düşünmek Dallas için faydalıydı. Keza büyük resme bakınca durum pek iç açıcı değildi. 2011 playofflarında ilk kez bir seride geriye düşmüşlerdi. Rakipleri, iç sahada ligin en iyi takımlarından biriydi ve playoff boyunca sadece 3 maç kaybetmişti. O takımı dört kez mağlup etmek, hem de baskı üzerinizdeyken, çok kolay gözükmüyordu.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, bir de Dirk Nowitzki’nin ilk maçta sol el orta parmağında tendon yırtığı meydana gelmişti. Oynamasına engel değildi ancak onu etkileyebileceği düşüncesi bile karamsarlığa kapılmak için yeterli bir sebepti. İkinci maça Nowitzki, insanların endişelenmesi gereken bir durum olmadığını göstermek istercesine çok iyi başladı. Şutunda problem yoktu, topu soluna vurabiliyordu, parmağındaki koruyucu bandaj sorun yaratmıyor gibiydi. Nowitzki dışında Dallas hücumu da ilk maça göre çok daha rahattı. Top kaybetmeden, yüksek pas temposuyla, boş şutları yaratarak ilk yarının büyük bölümünde Miami’ye üstünlük kurmayı başardılar. İkinci çeyreğin bitimine 3 dakika kala Mavs 9 sayı öndeydi. Tam o anda, mola dönüşü Miami’nin yıldızları yine vites arttırdı. Bu kez hamleyi hücumda değil, savunmada başlatacaklardı. Kalan üç dakika boyunca Dallas’a bir sayı bile attırmayan Heat, 9-0’lık seriyle skoru eşitledi ve soyunma odasına 51-51 gidildi. Mavericks 21 dakika boyunca daha iyi oynamış, ancak yine o vites artışına cevap verememiş ve üç dakikada her şey en başa dönmüştü.
İkinci çeyreğin sonunda fragmanı oynayan Heat fırtınasının uzun metrajlı hali son çeyrekte başlamış gibiydi. Dallas, baskılı savunma karşısında üst üste top kayıpları yapıyor, potasında art arda smaçlar, alley oop’lar, üçlükler görüyordu. Ev sahibi, 13-0’lık seriyle maçın bitimine 7 dakika kala serideki en büyük farkı yakaladı ve 88-73 öne geçti. Rick Carlisle mola aldığında Miami bench’inde kutlama hali vardı. Belki sevinci “biraz” abarttıkları da söylenebilir. Bu durum, Dallas’lı oyuncuların hiç hoşuna gitmemişti. Kenarda ilk konuşan Jason Terry’di: “Sadece gösteriş yapıyorlar. Haydi!”
O molanın ardından vites yükselten bu kez Dallas cephesi olacaktı. Biliyorum, çok kez aynı şeyi okudunuz ama “Hiçbir fark, garanti değildir” cümlesinin yolu, bu takımın hikayesiyle çok sık kesişti. 7 dakika kala 15 sayı geriye düşen Mavs, devam eden 6 dakikada 17-2 seri yaparak skoru 90-90’a getirdi. Serinin kaderini değiştirebilecek bir dakikalık bir maç başlıyordu. Miami hücumdan eli boş döndü. Süre akmaya devam ediyordu, diğer tarafta Dallas hücumunda topun gideceği adres belliydi. Tyson Chandler’ın perdelemesini kullanıp kendini boşa çıkaran Dirk Nowitzki, Miami savunmasının büyük hatasını değerlendirip, boş üçlükte isabeti sağladı. 26 saniye kala Mavericks 93-90 öne geçmiş, seri de 20-2 olmuştu. Miami mola aldığında Dallas’ın yapması gereken şey basitti: “Bütün perdelerde adam değiştir, üçlük yeme, taktik faulden sonra serbest atışları sok.” Bu kadar. Ancak Mavericks, belki de NBA Finaller tarihinin en basit hatasını, en olmayacak yerde yaptı. LeBron James topu kenardan oyuna sokarken Kidd ve Terry arasındaki bir saniyelik iletişimsizlik, diğer köşede Mario Chalmers’ın bomboş kalmasına neden oldu. O hatayı çok iyi fark eden LeBron, pası Chalmers’a verdi. 2008 NCAA Finalinde maç kazandıran son saniye üçlüğüyle Kansas’ı şampiyonluğa taşıyan Chalmers, 3 yıl sonra NBA Finalinde yine kritik şutta hata yapmayacaktı. Miami Heat, sadece iki saniye harcayarak skoru 93-93’e getirdi. Ancak son top Dallas’ta olacaktı.
Jason Kidd’in söylediği gibi, Dallas’ın kazanması gereken maç, bu maçtı. Fırsat ellerine kadar gelmişti. Sezon boyunca yaptıkları gibi, yine maçı bitirmesi için Dirk Nowitzki’ye başvuracaklardı. Kaptan, göreve hazırdı.
Volkan Bey çok güzel bir yazı olmuş. Tebrik ederim. Özellikle İsmail Şenol göndermesi çok güzeldi. Sadece ufak bir eleştirim olacak. Basketbola özel ilgisi olanların seveceği bu yazıda “hile yazmak” gibi alan dışı espriler sanırım bende olduğu gibi başka okuyucuların da dikkatini dağıtacaktır. Onun dışında sitedeki çeviri olmayan dosyalardan en beğendiğim yazı olabilir. Tebrik ederim tekrardan.
Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim . Ben 4 yıldır Dallas Mavericks’ i tutuyorum ve o zamanlar basketbolla ilgilenmiyordum . Mavs’lı olduktan sonra çok yerde izleyip okumuştum şampiyonluk hikayesini ama hiçbiri beni bu kadar şampiyonluğu sanki o gece kutlamışım gibi hissettirmemişti. Gerçekten bir kez daha Mavs’lı olmaktan gurur duydum . Tekrardan tebrik ve teşekkür ederim .
Gerçekten çok iyi bir aktarım olmuş..Eksiklik sayılabilecek tek husus;final serisinde Nowitzki’nin son çeyrek performansı dile getirilirken Lebron’un da ne kadar geri adım attığından bahsedilebilirdi. Bir dipnot’ta benden olsun; Nowitzki hakkında birçok yaratıcı pankart ve yakıştırmalar yapılmıştı fakat bunların ilki; “Adamda zaten Defans’ın D’si yok; o yüzden kendisine Dirk yerine İrk Nowitzki diyelim” olandır..