No Winski, No Ringski… | Kronik kaybedenlerin şampiyonluğu! – 10/11

Oynadığı güzel basketbolla yıllarca izleyenlerin sempatisini kazanan, ancak playofflarda istediğini bir türlü alamayan Dallas Mavericks, 2010-2011 yılında, zorlu bir maceranın ardından mutlu sona ulaşmayı başarmıştı. O sezonki yolculuğu ve ilginç detayları içeren şampiyonluk hikayelerini hatırlayalım.

Playoff başarısızlıklarının takımı Dallas

Dallas, 1980 yılında NBA haritasına dahil oldu. İş adamı Donald Carter, adını Mavericks koyduğu takımıyla birlikte hem iyi bir yatırıma imza atmış hem de Dallaslılar’a yepyeni bir heyecan vermişti. Her yeni organizasyon gibi ilk iki yılında sonuç açısından diplerde kalsa da gelişimini hızlı bir şekilde gerçekleştiren Mavericks, henüz dördüncü yılında playoff takımı olmayı başarmış, hatta ilk turu da geçmişti. 80’ler boyunca yükselen çizgisini devam ettiren Mavs, en önemli başarısını 1988’de Batı Konferansı Finali’ne yükselerek kazanmış, sezonu şampiyonlukla tamamlayacak Los Angeles Lakers’ı da yedi maça giden bir seriye zorlamıştı. NBA’in yükselen yıldızı için işler yolunda gidiyor gibiydi. Ne var ki 90’lar, önceki on yılı tamamen aratacaktı. Serbest düşüşe geçen organizasyon üst üste on yıl playoff göremeyecekti. 2000 yılında Mark Cuban takımı satın aldıktan sonra ise işler değişmeye başladı. Cuban, birçok takım sahibinden farklı ve çok tutkulu bir adamdı. Takıma çok yakın olmayı seviyor, oyuncularla ilgileniyor ve para harcamaktan çekinmiyordu. Cuban takımı devraldıktan sonra yükseliş başladı. Dirk Nowitzki, Steve Nash ve Michael Finley merkezli takımla 50+ galibiyetli sezonlar yaşamalarına rağmen playoffta hep diş geçiremedikleri bir rakip çıkıyordu. Önce Spurs, sonra Kings daha sonra da Nash’i takas ettikleri Phoenix Suns’a elenen Mavericks, “Normal Sezon Takımı” lakabını almaya başlamıştı. Göze hoş gelen hücumlarına rağmen her zaman “yumuşak olmakla” itham edilmiş ve belli bir eşiği atlayamamışlardı. Ta ki 2005-2006 sezonuna kadar.

Dallas Mavericks, 2006’da nihayet NBA Finali’ne yükselmeyi başarmış ve serinin ilk iki maçını da kazanmıştı. Buna rağmen 2-0’dan sonra üst üste 4 maç kaybederek şampiyonluğu Miami Heat’e kaptırmış, “İşte yine işi bitiremediler” tarzı yorumlara maruz kalmışlardı. O hayal kırıklığına rağmen bir sonraki sezon çok daha güçlü dönmüştü Mavericks. Normal sezonda fırtına gibi esmiş ve ligin en iyi galibiyet yüzdesiyle playofflar öncesinde ilk sıraya yerleşmişlerdi. 2006-2007’de normal sezonu 67 galibiyetle tamamlayan Mavs’in süper yıldızı Dirk Nowitzki de o sezon MVP Ödülü’nün sahibi olmuştu. Ne var ki playoff laneti Dallas’ın peşini bırakmayacaktı. İlk turda Batı sekizincisi Golden State Warriors’la karşılaşan Mavericks, ligin en büyük şampiyonluk adayı Mavericks, Baron Davis liderliğindeki Golden State Warriors’a 4-2 ile elenmişti. Bu organizasyon, bir şekilde kendi kendine kaybetmeyi başarıyordu. Yolu yarıladıktan sonra kaybettikleri şampiyonluğun ardından dört yılda üç kez ilk turda elendiler. Üst üste çok fazla travma yaşamışlardı.

2011 model Dallas Mavericks’te, 05/06 finalinden takımda kalan sadece iki isim vardı: Dirk Nowitzki ve Jason Terry. Bu ikili, Dallas Mavericks’in playoff facialarından en çok etkilenen oyunculardı. Belki de bu yüzden saha dışında yakın bir ilişkileri vardı. Takımın kaptanları onlardı. Etraflarında ise kendileri gibi tecrübeli ve “kaybeden” oyuncular vardı. Jason Kidd, New Jersey Nets’i iki kez finale kadar taşımış ancak Lakers ve Spurs’e kaybetmişti. Shawn Marion, Phoenix Suns formasıyla şampiyonluk hayalleri kurmuş ancak hiç final görememişti. Peja Stojakovic, NBA tarihinin en keyifli basketbol oynayan takımlarından Sacramento Kings ile hedefe yaklaşmış ama hiç ulaşamamıştı. Caron Butler, DeShawn Stevenson, JJ Barea… “Winner” tabir edilen kimse bu kadroda bulunmuyordu. Ancak bir ekleme, takımın uzun zamandır zafiyet gösterdiği pozisyona ilaç olabilirdi: Tyson Chandler. Dirk Nowitzki’nin yanına sert, enerjik ve atlet bir pivot koymak konusunda hep eksik kalmışlardı. Shawn Bradley’ler, Raef LaFrentz’ler, Erick Dampier’lar… Chandler hamlesi, puzzleın kayıp parçası gibi Mavs’e uyuyordu. Artık daha güçlü oldukları kesindi.

Sezon öncesi ilk takım yemeğinde Koç Rick Carlisle, şampiyonluk için savunmanın ne kadar önemli olduğuna dikkat çekti. Geçmişte şampiyon olan takımların savunma verimliliklerinden uzun uzun bahseden Carlisle, konuşmasını “Takım halinde ‘şampiyon savunması’ yapabilirsek, o kupayı kazanırız” şeklinde bitirdi. En çok heyecanlanan Jason Terry olmuştu. Kurulan kadroya olan inancı en üst seviyedeydi. Hatta sezon öncesi idmanlardan birine kolunda Larry O’Brien Kupası’nın dövmesiyle gelip “Bu sezon şampiyon olacağız” diyecek kadar takımına güveniyordu.

Dallas Mavericks - Şampiyonluk öyküsü

Dallas’ın şampiyon olacağına Terry dışında inanan pek kimse yoktu. Batıda Spurs, Lakers, Thunder; Doğuda Bulls, Heat, Celtics gibi takımların şampiyonluk şansından bahsedilirken Dallas Mavericks ismi kimsenin aklına dahi gelmiyordu ancak sezona müthiş giren bir Dallas vardı. Takımın daha sezon başlamadan belli bir kimya yakaladığı çok belliydi. Savunmadaki yardımlaşmaları, hücumdaki top paylaşımları, koçun planına duydukları güven ve akıcılıkları kısa süre içinde herkesin dikkatini çekti. Sezona iyi girip galibiyet serisi yakalayan her takımın takıldığı rakip Dallas Mavericks oluyordu. San Antonio Spurs’ün 13 maç sonra ilk mağlubiyeti, Miami’nin 12 maçlık iç saha serisinin sonu, New Orleans Hornets’in ilk mağlubiyeti… Hepsinin sorumlusu Dirk ve arkadaşları olmuştu.

Aralık ayı geldiğinde Dallas Mavericks, oynadığı 29 maçın 24’ünü kazanmış, 11 maçlık bir galibiyet serisi yapmıştı. İyi bir takım olduklarını herkese göstermişlerdi ama hala playoffta ulaşabilecekleri noktanın çok yukarısı olmadığına inanılıyordu. Ve elbette sezon böyle toz pembe gitmeyecekti. Aralık ayının sonunda oynanan Oklahoma City Thunder maçında, takımın yıldızı Dirk Nowitzki bir diz sakatlığı yaşadı. Maçı tamamlayamadığı gibi belli bir süre de sahalardan uzak kalacaktı. Asıl darbe, 1 Ocak 2011’de oynanan Milwaukee Bucks maçında gelecekti. Wisconsin’li Caron Butler, memleketinde oynana maçta yaşadığı sakatlık nedeniyle sezonu kapattı. Nowitzki’nin sakatlığı üzerine takımın birinci dış skoreri Butler’ın da sezonu kapatması, ligin en iyi basketbol oynayan iki takımından birinin devre dışı kalmasına sebep olabilirdi. Bu sakatlıkların ardından Dallas için sıkıntılı günler başladı. Fikstür de yanlarında değildi, eksik kadroyla çok sert maçlar oynamaları gerekecekti. San Antonio Spurs, Memphis Grizzlies, Oklahoma City Thunder, Orlando Magic, Detroit Pistons gibi takımlardan alınan farklı mağlubiyetler seri halinde gelince psikolojik olarak da büyük bir yıpranma başlamıştı. Koç Carlisle, Butler’ın yerine kimi ilk beşe yerleştireceği konusunda denemeler yapıyordu. Jason Terry ilk aday gibi gözükse de, onun kenardan gelip yarattığı etkiden çok memnundu ve rolünü değiştirmek istemiyordu. JJ Barea, Corey Brewer, Sasha Pavlovic gibi alternatifleri de denemesine rağmen DeShawn Stevenson’da karar kıldı. Stevenson’ın savunmadaki gayreti ve ceza şutlarındaki başarısı onu ilk beşe taşımıştı. Dirk Nowitzki de dokuz maç kaçırdıktan sonra takıma dönmüş, Dallas toparlanma evresine geçmişti.

Sezonun kırılma noktalarından biri, 19 Ocak’ta sahalarında oynadıkları Los Angeles Lakers maçıydı. Altı maçlık bir mağlubiyet serileri vardı ve son şampiyonu yenerek bir ivme yakalamanın peşindelerdi. Kobe Bryant, Pau Gasol, Andrew Bynum, Lamar Odom’lı kadrosuyla en büyük şampiyonluk adaylarından biri olan Lakers’a karşı, tam anlamıyla bir takım zaferine imza attı Dallas o gece. Beş oyuncu çift haneli sayılar üretirken üç isim 20 sayıdan fazla attı ve onların hiçbiri Dirk Nowitzki değildi. Kenardan gelen oyuncularından tam 57 sayılık katkı alan Mavericks, Lakers’ı 109-100 mağlup etti ve tüm lige mesajını verdi. Bu takım, sadece yıldızlarına sırtını dayayarak değil, topu paylaşarak, yardımlaşarak, “pasa güvenerek” oynuyordu ve herkesi yenebilirdi.

Caron Butler devreden çıkmasına rağmen Mavs, yeniden kimyayı oturtmuş ve Dirk Nowitzki’nin çok iyi dönmesiyle ritim yakalamıştı. 19 Ocak’taki Lakers maçından başlayarak, mart ayına kadar oynadıkları 21 maçın 19’unu kazanarak, kendilerini bir kez daha konferansın zirvesine yaklaştırdılar. Normal sezon bittiğinde 57 galibiyet, 25 mağlubiyetle Batı Konferansı’nda üçüncü sıradalardı.

Geri1 of 4

Takım halinde şampiyon savunması yaparsak o kupayı kazanırız!

3 YORUMLAR

  1. Volkan Bey çok güzel bir yazı olmuş. Tebrik ederim. Özellikle İsmail Şenol göndermesi çok güzeldi. Sadece ufak bir eleştirim olacak. Basketbola özel ilgisi olanların seveceği bu yazıda “hile yazmak” gibi alan dışı espriler sanırım bende olduğu gibi başka okuyucuların da dikkatini dağıtacaktır. Onun dışında sitedeki çeviri olmayan dosyalardan en beğendiğim yazı olabilir. Tebrik ederim tekrardan.

  2. Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim . Ben 4 yıldır Dallas Mavericks’ i tutuyorum ve o zamanlar basketbolla ilgilenmiyordum . Mavs’lı olduktan sonra çok yerde izleyip okumuştum şampiyonluk hikayesini ama hiçbiri beni bu kadar şampiyonluğu sanki o gece kutlamışım gibi hissettirmemişti. Gerçekten bir kez daha Mavs’lı olmaktan gurur duydum . Tekrardan tebrik ve teşekkür ederim .

  3. Gerçekten çok iyi bir aktarım olmuş..Eksiklik sayılabilecek tek husus;final serisinde Nowitzki’nin son çeyrek performansı dile getirilirken Lebron’un da ne kadar geri adım attığından bahsedilebilirdi. Bir dipnot’ta benden olsun; Nowitzki hakkında birçok yaratıcı pankart ve yakıştırmalar yapılmıştı fakat bunların ilki; “Adamda zaten Defans’ın D’si yok; o yüzden kendisine Dirk yerine İrk Nowitzki diyelim” olandır..

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler