Gaziantep dönemi, şehrin dönüşümü ve ayrılık
Gaziantep’te bir basketbol kültürü yoktu ancak yavaş yavaş gençlere yatırım yapmamız, basketbol okulları açmamız, buralarda iyi hocalara sahip olmamız gerektiğini anladılar. Şu an Gaziantep’in ciddi bir altyapı programına sahip olduğunu düşünüyorum. Kulüp 4-5 yıl önce olduğundan bir vites yukarı çıktı bu anlamda ve dolayısıyla, iyi yerli oyuncuları daha kolay transfer edebilen bir kulübe dönüştü.
İyi yabancı oyuncuları transfer etmeyi de her zaman becerdiler. Yıl içinde gelişme potansiyeli olan oyuncuları almaya yöneldiler ki bu takım başarısı için de önemli. Orada genel olarak iyi bir iş çıkardık; sadece koç olarak da değil üstelik. Koç işin sadece bir kısmından sorumlu. Arka planda olanlar önemli.
Bir noktada kariyerimde ileriye doğru bakma kararı vermiştim ancak Gaziantep’ten Türkiye’deki yabancı koç kriterleri sebebiyle başka bir Türk kulübüne gidemedim. Bu kural neden var hala anlamıyorum. Fransa’dan teklif alınca da değişim vaktinin geldiğini düşündüm. Yeni bir motivasyon, yeni bir ülke, yeni bir lig ayrılmanın sebepleriydi; finansal sebepler ayrılmama etki etmedi.
Türkiye’de yeniden çalışmak üzerine ne düşünüyor?
Tabii ki olabilir. Kızlarım bunu bana her gün soruyor bu arada. Fransa’yı sevmiş olsalar da her zaman geri dönmeyi düşünüyorlar. Bu yüzden de sürekli soruyorlar. Galatasaray’a karşı İstanbul’da oynayacağımı öğrendiklerinde, ‘İstanbul’a biz olmadan gidiyorsun.’ diye çıkıştılar. Onlara hafta içi olduğunu ve okula gitmek zorunda olduklarını söyledim. Hala gencim, önümde çalışacağım daha uzun yıllar var.
Sezonun ilk yarısında JDA Dijon’un yaşadığı sakatlıklar, mağlubiyetler ve zorluklar üzerine
Takımı takip edenler kadro içinde neler yaşandığını bilmiyorlar. Dijon’a imza attığımda kadro neredeyse tamamlanmıştı. İki yedek guard ve bir dört numaraya ihtiyacımız vardı. Bu üç oyuncudan yalnızca biri Amerikalı olabilirdi, diğer ikisi Avrupalı olmak durumundaydı. Fransa Ligi’ne uygun Avrupalı bir guard bulmak oldukça zor çünkü ligdeki çoğu takım bu pozisyonda çabuk, bire birde etkili ve skor potansiyeli yüksek Amerikalı kısalar kullanıyor. Bu yüzden piyasa epey kısıtlıydı.
Joshiko Saibou’yu bulduk ancak takımla birlikte çok az idman yapabildi. Sebepleri de Almanya Milli Takımı’na olan bağlılığı ve sakatlıklardı. Sezon öncesi boyunca tek guardla oynadık; Sek Henry de guard pozisyonunda forma giyiyordu. Genç takımdan bize yardım edebilecek bir oyun kurucuya dahi sahip değildik.
Bu eksiklikler sebebiyle yeterince rekabetçi olamadık. İzlemesi bile hiç hoş değildi çünkü rakip savunmalar ana oyuncumuz olan Holston’a odaklanıyordu. Sakat oyuncuların bir an önce dönmesini ummaktan başka çaremiz yoktu.
Sek Henry’nin yerine radar altında kalmış olan Khadeem Carrington ile imzaladık. Piyasaya girseydi onu kadromuza katamazdık. Sağlık kontrollerinden önce kendisini iyi hissetmediğini söyledi. Bu yüzden kontroller için 72 saat bekledik. Uzun lafın kısası, takımla beraber ilk antrenmanına çıkana kadar 10 gün geçmesi gerekti. Ayrıca form olarak da iyi bir durumda değildi.
Yenilgileri açıklamak kolay değil çünkü insanlar takım içinde ne olduğunu bilmiyor. Oyuncularımızın özgüvenini yüksek tutmaya çalıştık. Kulüpteki herkes çözüm arama sürecine katkıda bulunmaya çalışıyordu. Onlara, “Tamam, sakin kalmalı ve hep beraber neler yapabileceğimize bakmalıyız. Sonrasında takımın neye ihtiyacı olduğunu görebiliriz.” dedim.