Görüyorsunuz ki genel kanının aksine Jordanlı Bulls öyle çok harika takımlara karşı oynamadı. Ligdeki genişlemenin üç farklı aşamasından dolayı Jordan’ın “elit” rakiplerinin elinde çoğunlukla bir ya da iki yıldız oyuncusu ve birkaç tane de rol oyuncusu oluyordu, daha fazlası değil.
Bob Costas bir keresinde Larry Bird’e şöyle diyor: “Larry, hepimiz Bulls’un tarihin en iyi takımlarının bulunduğu kısa listede yer aldığını biliyoruz, peki 90’ların ortalarındaki ligin genel kalitesi hakkında ne söyleyebilirsin?” Larry cevap veriyor: “Bana sorarsanız genişleme politikasıyla lige alınan takımlar o dönemde NBA’e çok zarar verdiler ve ligdeki yetenek seviyesini de biraz aşağı çektiler.”
Bob Costas, Julius Erving’le konuşuyor bu sefer: “Julius senin kendini Larry ve Magic’e karşı deneme fırsatın olmuştu ancak şu an zirvede Chicago Bulls’un kalitesiyle karşılaştırabilecek başka kimse yok. Tabii sizin gibi Lakers ve Celtics gibi takımlara karşı oynanamamış olmaları da onların hatası değil.”
Bill Simmons ise Chicago Bulls’un 72 galibiyetlik başarısının doğru bir döneme denk geldiğini söylüyor ve o zamanları (1994-1998), ligin kurulduğu günden beri en zayıf olduğu süreç olarak gösteriyor. Yine Simmons, 90’ların sonlarında eğer Sonics tutunabilseydi ve Kemp biraz daha olgunlaşsaydı son dönemleri Seattle’ın kontrol edebileceğini veya en azından bir şampiyonluk kazanabileceğini düşünüyor. Ancak bunun yerine oldukça zayıf bir 90’lar izledik:
“Doksanların sonundaki Sonics, Batı konferansını, tıpkı Sampson/Hakeem’li Rockets’ın seksenlerin sonunda yapması gerektiği gibi, kendi kontrolü altına alabilirdi. Ancak Mcllavine’le anlaşılması Kemp’i bir telaşa soktu, Barkley’li ve Hakeem’li Houston istenilen seviyeye gelemedi, Shaq’lı Lakers henüz her şeyi yoluna koyamamıştı… Sonra birden Stockton-Malone ikilisinin takımları şampiyonluk adayı oldu. Çok saçmaydı.
1996 senesinin Bulls takımı “Ligi gereğinden fazla genişlettik ve herkese gereğinden fazla para ödedik!” döneminden son derece iyi bir şekilde faydalandı. Chicago’nun 72 galibiyet aldığı sezonun 1)NBA’in Vancouver ve Toronto’yu da içine aldığı 2) altı takımın 26 maçtan daha az maç kazandığı sezonla aynı zamana denk gelmesi tesadüf mü? Utah’ın 1991-1993 arasında 52 galibiyet ortalamasını tutturmasının ardından, ligdeki en kötü takım olmalarına ve iki büyük yıldızları otuzlu yaşlarının ortalarında olmasına rağmen 1996-1998 yılları arasında birden 61 galibiyet ortalamasına ulaşmasını nasıl açıklarsınız? Sizce de bu işin içinde bir bit yeniği yok mu? Bird’ün 1997 yılında verdiği bir röportajda söylediği gibi: ‘Lig şu an benim oynadığım dönemden çok daha yumuşamış durumda bu yüzden eğer Michael Jordan gibi bir yıldızınız varsa ligi domine etmemeniz için hiçbir sebep yok. Michael bıraktığında lig normale dönecek.”
Sam Smith “The Jordan Rules” isimli kitabında da ligdeki yetenek seviyesinin düşüşünü fark etmişti ve bu kitap yayınlandığında sene 1991’di. Smith şöyle açıklıyor: “Ligde genişleme yaşandığından beri her geçen gün daha az maçın sonucu son iki dakikada belli oluyor. Yetenekteki azalma birçok takımı zayıflaştırdı ve çok fazla yetenek fakiri takım ortaya çıktı. Öyle ki yetenekli bir tane oyuncusu olan takımlar, mesela Chicago Bulls, çoğu maçı kolaylıkla kazanabilir.”
Simmons aynı zamanda benim sürekli ima ettiğim konuya, yani doksanlardaki Chicago Bulls’un hiçbir playoff serisinde dominant bir rakip uzuna karşı oynamamış olmasına da değiniyor. Her ne kadar doksanlar “Pivotların çağı” olarak adlandırılsa da, önemli playoff serilerinin hiçbirinde Chicago’nun karşısında sert ve kaliteli bir uzun yoktu:
“Jordan’ın 6 şampiyonluğunun (totalde 24 seri) ufak bir sırrı da rakip pivotlar konusunda inanılmaz şanslı olması. Ewing (dört kere), Brad Daugherty (iki kere), Alonzo Mourning (iki kere), Greg Ostertag (iki kere), Vlade Divac (iki kere), Mike Gminski, Bill Laimbeer, Rony Seikaly, Kevin Duckworth, Kevin Willis, Mark West, Shaq, Sam Perkins, Gheorge Muresan, Dikembe Mutombo, Jayson Williams ve Rik Smits. O zamanın en dominant iki uzunu olan Hakeem ve Robinson’a karşı hiç playoff serisi oynamadı; sadece üçüncüsü (Shaq) ile iki kere karşılaştı.”
Doksanlı yıllar aynı zamanda umut vaat eden ancak uyuşturucu veya o dönem artışta olan kişilik problemleri gibi sorunları nedeniyle hiçbir zaman başarıya ulaşamamış genç oyuncular çöplüğü gibiydi. Bu tip genç oyuncular zaten sıkıntıda olan takımları daha da zora sokuyordu. NBA –birkaç sene sonra akıllanıp çaylak maaşlarına sınırlama getirene kadar- çaylak oyunculara gereğinden fazla güç ve para vermeye başlamıştı. Bu sebeple de Jordan’ın döneminde parıldayabilecek Kenny Anderson, Derrick Coleman, Vinnie Baker, Larry Johnson, Glenn Robinson, Juwan Howard, Rasheed Wallace, Chris Webber, Jason Kidd, Marcus Camby, Antoine Walker, Tim Thomas ve Stephon Marbury gibi birçok isim kendilerinden bekleneni hiçbir zaman veremediler.
Bill Simmons aynı zamanda doksanların son dönemleri ile ilgili şunları da söyledi:
“Doksanların NBA’deki “Çok Genç, Çok Fazla, Çok Erken” döneminin zirvesiydi: çok fazla çok genç oyuncu çok erken bir şekilde çok fazla para kazanıyordu. Onlar da bu durumla, sahte kimlikler çıkartılan başarılı genç aktörler ne kadar başa çıkabiliyorsa o kadar başa çıkabiliyorlardı. Gençlerin bu sürecine genelde itiş kakışlar, dövmeler, uygunsuz el hareketleri, alay etmeler, koçların boğazına yapışmalar vb. birçok şey damga vurur. Henüz hiçbir halt yapmamış olmalarına rağmen kendilerini bir süperstar sanan küçücük çocuklardır bunlar. 1993-1999 arası, 1978-1986 dönemiyle beraber genç yeteneklerin harcandığı seneler.
Bu dediğimi şöyle destekleyeyim: Alışılmadık sayılarda iyi oyunlarını uzun sürelere yaymayı başaran yaşlı yıldız oyuncular var ( Nash, Dirk, Duncan, Pierce, Kobe, vb). Yine alışılmadık sayılarda alttan gelen yirmi beş yaş altı müthiş oyuncular mevcut (Durant, Howard, Paul, Rose, Rondo, vb.) ve bir de alışılmadık sayılarda kariyerlerinin en iyi dönemlerinde daha uzun süre kalmaya çalışan marka oyuncular var. (LeBron, Melo, Howard, Bosh, Wade, vb.) Neden mi? Çünkü potansiyel yıldızlar uyuştucu, para veya sakatlıklardan eskisi kadar etkilenmiyorlar artık. Başarılı olabilmek için ve bunu daha uzun sürelere yayabilmek için şansları şu an daha yüksek. “
Doksanların takımları, 2000’ler ve günümüz takımlarıyla taban tabana zıt durumda. Genel menajerlerin işbirlikleri, daha iyi draftlar ve serbest kalan oyuncuların daha özgür olması sayesinde artık daha iyi takımlar var. Önceden Phil Jackson’ın; en iyi dönemindeki Shaq’ın, Kobe’nin, Malone’un, GP’nin oynadığı ve ligin gördüğü en iyi savunmalardan birine sahip olan aşırı donanımlı Lakers ‘ı vardı.
Yine ligin en iyi savunmalarından birini yapmış olan Gregg Popovich’in Duncan, Robinson, Parker, Ginobili’li Spurs takımını izlemiştik. Aynı şekilde Rick Adelman, Webber, Stojakovic’li, müthiş savunma yapan Kings. Daha sonra Dirk ve Nash’li Dallas. Sonradan Shaq’ın Heat’i –D. Wade, Shaq ve Alonzo’lu takım-.
İlerleyen süreçte D’Antoni, Amar’e, Nash, Marion, Joe Johnson’lı Suns. Billups, Hamilton, Wallace, Wallace, Prince’li, yine ligin en iyi savunmalarından birini sergilemiş olan Pistons. Dallas — yakın zamandaki en derin kadrolardan biri, kariyerinin zirvesinde bir Dirk, Howard, Terry, Stackhouse.
Hemen ardından Lakers ve Celtics — tüm zamanların en iyi takımlarından ikisi, Doc Rivers, ve en iyi savunmalarından biri aynı zamanda, Garnett, Pierce, Allen, Rondo, Phil Jackson, Kobe, Gasol, Odom, Bynum. Sonra LeBron yönetiminde ligin en iyi savunmalarından birini yapmış olan Cleveland.
Harika bir savunma takımı olan Howard, Nelson, Carter ve çok iyi hücumcularla dolu Orlando. Thibs, Rose, Noah, Boozer, Deng’li Bulls. LeBron, Wade, Bosh, Birdman, Allen’lı Miami Heat. Durant, Westbrook, Harden, Ibaka, Martin’li Oklahoma City. CP3, Griffin, Bledsoe, Jordan, Crawford, Barnes, Billups, Butler, Odom, Hill’li, ligin en derin kadrolarından biri olan Clippers… Her birkaç yılda bir tarihteki kusursuz takımların sayısı artıyor.
Son olarak şunu tekrarlamak istiyorum:
Günümüz oyuncuları daha iyi. Günümüzün atletleri daha iyi. Günümüzde savunmalar daha iyi. Günümüzde takımlar daha iyi. GÜNÜMÜZDE NBA DAHA İYİ.
Orijinal kaynak | The Mythic Era of NBA Basketball
“Jordanlı Bulls öyle çok harika takımlara karşı oynamadı”