NBA’de ilk haftanın ardından

NBA’DE İLK HAFTANIN ARDINDAN

Golden State Warriors’un geçen sezon alışılagelen tüm sistematiği değiştirip şampiyonluğa yürümesi NBA basketbolunda bazı şeyleri değiştirmeye başladı. Hız temelli basketbol, oyunun birincil prensibi olarak tüm takımlara sirayet ediyor. Bizim payımıza da izlemesi keyifli mücadeleler, takibi göz okşayan hücum atraksiyonları düşüyor. 27 Ekim Salı gecesi başlayan 2015/2016 NBA Sezonu aynı hızda ilk haftasını geride bıraktı. Ben de göze çarpanları, iyileri, kötüleri, yükselenleri, alçalanları kısaca derlemek istedim. İşte haftanın öne çıkanları…

Haftanın Takımı: DETROIT PISTONS

Bu başlığın altında Golden State’i görmek isteyenler olacaktır ancak Pistons seçimim tamamen sezon öncesi beklentilerle alakalı bir durum. Sezon 3-0 ile başlayan bu iki takımdan başarısı daha sürpriz olan tabii ki Detroit. Sezon öncesi yazımda da belirttiğim üzere bu sezonki Pistons, bu kadrosuyla en merak ettiğim takımların başında geliyor. Sezona müthiş bir giriş yapıp, bu hafta oynadıkları üç maçı da kazandılar. Ki bu maçların ikisini, geçen sezonu 60 galibiyetle doğunun tepesinde bitiren Hawks ve yine doğunun kafaya oynayan ekibi Bulls’a karşı oynadılar. Detroit’in geçen sezonun ilk iki ayında toplam beş galibiyet alabildiğini hatırlatalım. Şunu açıkça belirtmek gerekiyor ki; Koç Stan Van Gundy sonunda amacına ulaştı ve 2009’da kendisini NBA finallerine kadar götüren Orlando’da yarattığı sistemin aynına tekrar kavuştu. Bir uzun ve dört şutörlü sistem en azından şu an için mükemmel işliyor. Büyük bir olasılıkla doğuda haftanın oyuncusu seçilecek olan Andre Drummond, Dwight Howard’lık görevini fazlasıyla yerine getiriyor. Drummond haftayı 18.7 sayı- 16.3 ribaund- 2.0 blok ortalamalarıyla tamamladı ancak en önemli eksiği halen pota altında güvenilir bir alçak post oyunu olmaması ve çok kötü bir şutör olması. Çoğu pozisyonu bitirememesi en büyük handikabı. Potaya bu kadar yakın oynayan bir oyuncunun oynanan üç maçta %41 ile saha içi isabeti bulması düşündürücü. Kaçan şutlardaki ribaundları toplama başarısı ve buna diğer uzunların, Ersan’ın ve Morris’in de katkısı, Detroit’in, özellikle Atlanta ve Chicago mücadelelerinde maçı hücum ribaundlarıyla kazanmasını sağladı. Detroit, Atlanta maçında rakibinden 16 fazla hücum ribaundu yaparken, bu sayı Bulls maçında tabelalara 12 olarak yansıdı. Van Gundy tıpkı Magic’te gerçekleştirdiği üzere, gerek uzunlara gerek kısalara şut konusunda serbestlik sağlamış durumda. Hawks maçında toplam 29 üçlük deneyip 12 isabet buldular. Marcus Morris, kendi şutunu yaratabilen bir oyuncu olarak hem içeriden hem dışarıdan müthiş katkı veriyor. Caldwell-Pope muazzam bir Hawks maçı oynadıktan sonra biraz duruldu ancak bu sistemde onun şutlarına fazlasıyla ihtiyacı oluyor Detroit’in. Bu takım bu sezon en azından ne istediğini bilerek oynuyor. Pistons’tan bu sezon gayet iyi şeyler bekliyordum ancak onlar bize bunu daha ilk haftadan göstermeye başladılar. Bakalım Jennings dönünce nasıl olacaklar?

Haftanın Hayal Kırıklığı: HOUSTON ROCKETS ve JAMES HARDEN

Geçen sezonun Batı Finalisti Houston sezona felaket başladı. Sahada bir şey oynanıyor ancak adı basketbol falan değil. Hücumda topun el değiştirmediği, tıkanık, tamamen bir oyuncunun- ki bu genelde Harden oluyor- birebirine kalmış bir takım görüntüsü verdiler 2 maç sonunda. Batının, yeniden adam olmaya çalışan zayıf takımı Denver karşısında kendi sahalarında 20 sayı fark yediler. Akıcı olamayan hücumlar ve sistemsizlik nedeniyle çok kötü şut attılar (%34 ikilik, %22 üçlük). Kötü şutlar kötü şutları doğurdu. Ve takım dağıldı. Ardından oynanan Warriors maçında da değişen pek bir şey yoktu. Howard’ın faul problemi ve yardım savunması karşısındaki çaresizliği pota altını etkisiz bırakırken, birebir zorlamalar takımı düzenden çıkardı. Warriors da tıpkı Denver gibi, Houston’ın üzerinden 20 sayı farkla geçti. Houston’ın başarısı kadro itibariyle Harden’in başarısı ile doğru orantılı. Harden tökezleyince takım da perperişan oluyor. James Harden ilk iki maç sonunda sezona hiç hazır bir görüntü vermedi. Felaket şut attı, gereksiz zorladı ve lakaytlık derecesinde top kayıpları yaptı. 2 maçta toplam 22’de 3 üçlük attı. Houston’ın derli toplu hale gelebilmesi için önce lokomotifin toparlanması gerekiyor. Houston adına belki de tek olumlu nokta 2015 draftı 32. sıradan seçilen Montrezl Harrell’in performansı oldu. Harrell iki maçta 12.5 sayı- 3.0 ribaund ortalamaları yakaladı ve takımı gibi sezona kötü giren Terrence Jones’un arkasında iyi bir iş çıkardı.

Haftanın Maçı: ORLANDO MAGIC- OKLAHOMA CITY THUNDER [136-139 (2OT)]

Tek kelimeyle, yeni nesil basketbola muazzam bir örnek teşkil eden süper bir maç oldu Magic-Thunder maçı. Maçı son çeyreğe kadar kontolünde tutan, özellikle iki uzunu Harris ve Vucevic’in iyi oyunuyla farkı 20 sayı bandına kadar çıkaran Magic, son çeyrekte rakibinin 42 sayı bulmasına izin vererek, maçı 2 uzatma sonunda kaybetti. Orlando böylelikle bu sezonki 2. maçında da son anları iyi oynayamayarak teslim oldu. Sezonun ilk maçında yine kendi sahalarında Washington’a 88-87 kaybederken son 1.5 dakikaya 5 sayı önde girmişlerdi. Daha tam anlamıyla takım olamamayı ve tecrübe eksikliğini bunun başlıca nedeni olarak söyleyebiliriz. Maça dönersek, karşımıza müthiş bireysel istatistikler çıkıyor. Özellikle son çeyrekteki geri dönüşte katkısı, maçı uzatmaya götüren üçlüğü ve uzatma bölümündeki dominantlığıyla Westbrook kariyerinin en çarpıcı gecelerinden birini yaşadı. Skor 117-114 iken 2 sn kala yarı sahadan attığı üçlükle maçı uzatmaya götürdü. Akıllara 2004 doğu yarı finalinde Chauncey Billups’ın Nets’e attığı efsane üçlük geledursun, Westbrook ilk uzatmada takımının 9 sayısının tamamını atmasına rağmen takım Oladipo’nun saatle beraber gelen üçlüğüne engel olamayınca maç bir kez daha uzatmaya gitti. Bu bölümde 4 sayı daha bulan Westbrook maçı 48 sayı-11 ribaund-8 asistle tamamladı ve Thunder maçı 139-136 kazandı. Takımın bir diğer süper yıldızı Durant ise, Spurs maçındaki durgunluğu üzerinden atıp eski hüviyetine büründü ve maçı 43 sayı- 12 ribaund tamamladı. İki oyuncu toplam 91 sayı attı. Orlando cephesinde ise attığı iki kritik üçlükle ve liderliğiyle takımı adına muzzam işler yapan Oladipo 21 sayı- 13 ribaund- 10 asistle triple double yaptı. Daha sezonun 3. günü böyle bir mücadeleye tanık olmak NBA’i neden sevdiğimizi bize bir kere daha kanıtlar nitelikteydi.

Haftanın Bireysel Performansı: STEPHEN CURRY

Geçtiğimiz sezonun MVP’si sezona öyle bir giriş yaptı ki akıllara zarar. Bu hafta oynadığı 3 maçta 39.3 sayı- 5.7 ribaund- 7.3 asist ortalamaları tutturdu. Üç maçta da harikalar yarattı ancak 31 Ekim gecesi oynanan Pelicans maçında attığı 53 sayı pastanın kreması oldu. İmkanı olanlar, erişebilenler Pelicans maçının 3. çeyreğini bir yerlerden bulup izlesinler. Bu çeyrekte tamı tamına 28 sayı attı, oyunu teslim aldı. Ki sezonun ilk maçında, yine Pelicans karşısında, bu kez ilk çeyrekte 24 atıp maçı da 40 sayıyla tamamlamıştı. Alev alev yanıyor Curry ve bu ateş takımını olanca gücüyle yukarıya çekiyor. Bu gidişle, geçen sezon takım arkadaşı Klay Thompson’ın 37 sayı atarak kırdığı, bir çeyrekte atılan en çok sayı rekorunu eline geçirecek gibi gözüküyor.

Haftanın Çaylağı: KARL-ANTHONY TOWNS

Tamam, içinde bir yerlerde, gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen bir potansiyeli olduğu hep konuşuldu ancak bunun bu kadar çabuk gerçekleşebileceği çoğu kişinin aklına gelmezdi herhalde. Towns takımıyla birlikte sezona müthiş bir başlangıç yaptı. Oynadığı 2 maçta da double-double’a ulaşarak takımının galibiyetlerinde önemli rol oynadı. Lakers maçında, performans olarak Rubio’nun tamamlayıcı gibi gözükse de, Denver maçında masaya yumruğunu ciddi bir biçimde vurdu ve maçı 28 sayı- 14 ribaund- 2 asist ve 4 blokla tamamladı. Andrew Wiggins’in kötü sezon başlangıcına rağmen Towns ile ayakta kaldı Wolves. Oyunuyla ve gidebileceği noktayla ilgili önemli pasajlar sundu bize Towns. Devamını merakla bekliyorum.

Yeri gelmişken bahsedelim: 2 numara seçimi D’Angelo Russell, Byron Scott’ın kaos ortamında çokça bocalıyor. Sistem böyle olduğu sürece de bu aynen devam edeceğe benziyor. Sixers’ın 3’ten seçtiği Okafor ise, tamamen hücumcu bir uzun görüntüsünde. Doğru dürüst ne bir ribaunt katkısı verebiliyor, ne bir blok tehdidi olabiliyor. Ya da bu Sixers takımında bu gibi şeyleri çok da fazla sallamıyor, bilemeyiz. Ancak draft gecesi Sixers tarafından seçilmesinin mutsuzluğu yüzüne yansıyan birinden beklenmeyecek şey değil hani.

Son olarak; Indiana Pacers’ın draftın 11. sırasından takıma kazandırdığı Myles Turner’a değineceğim. Bu adamı iyi izleyin. Çok çok büyük bir potansiyel. Pacers altın madeni bulmuş olabilir. Indiana sezona felaket bir başlangıç yapsa da Turner oyunuyla, enerjisiyle çok şey vaat ediyor. Şimdilik bench katkısı verse de Ian Mahinmi’nin ilk beşteki yerini alması zor görünmüyor.

İyi haftalar, basketbollu günler…

GÜLTEKİN TEZCAN

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler