Son 15 gündür Türkiye’nin farklı illerinde alt yaş kategorilerinde oynanan turnuvaları takip ediyorum. Bu dönemde de oradaki işlerden dolayı bir türlü yazmaya vakit bulamadım. Bu süreçte ekipten Ömür sağolsun benim yerime çok güzel içerikler paylaştı. Son 4 gündür de Konya’daki Pınar U16 turnuvasını yerinden takip ediyorum. Turnuvanın sonunda Ömür’le hem öne çıkan oyuncularla ilgili, hem de milli takımımızdaki oyuncularla ilgili detaylı rapor ve içerikler paylaşacağız fakat beni hotel odasında gecenin geç saatinde dizüstü bilgisayarıma götüren bir neden oldu.
Dün Bosna Hersek ile oynadığımız maç çok önemliydi. Aslında bu tarz turnuvalarda önemli olan kazanmaktan çok, oyuncuları görmek ve sisteminizi oturtmaktır fakat kazanmak da bu sporda önemli bir yer kapsıyor. Ama kazanırken de, kaybederken de nasıl kazandığınız ve kaybettiğiniz bence çok önemlidir. Maça gelecek olursak; berbat başladık. Bosna adeta çok basit oynadıkları güzel basketbolla bize ders verdi. İlk yarıda fark 20’ye dayandı ve adeta takım dağılmış bir görüntüdeydi.
Fakat ikinci yarının başlamasıyla birlikte çok daha farklı bir Türkiye vardı. Takımın koçu Fatih Elbaş’ı yaklaşık 2 senedir tanıyorum ve hiçbir zaman pes etmeyen bir yapısı var. Şu ana kadar oyuncularla da burada iletişimi gayet iyi. Kimseye neden kaçırdığı için değil, atmadığı için kızıyor. Maçta gördüğüm kadarıyla bu kadar kötü de oynasa takım oyuncularına karşı herhangi bir hakareti olmadı, aksine onları her zaman “aslanlarım” diye hitap ederek, uyandırmaya çalıştı. Soyunma odasında da muhtemelen çoğu koçun yapacağı sert konuşma yerine, motive edici, basit bir konuşma yapmış ki takım ikinci yarı başlamadan bir daire oluşturdu ve biraz konuştu. Amerikalıların deyimiyle “huddle” denilen bu şey çok önemlidir. Maçlarda her zaman bu daireyi oluşturan takımlar, gerçekten takımdır. İletişimi iyi olan takımdır.
Nitekim fazla dillendirmeye gerek yok, ikinci yarıda çok iyi mücadele ettik ve Bosna’nın sertliğine biz daha sert oynayarak cevap verdik ve bireysel açıdan takımın en yetenekli oyuncularından Onuralp Bitim ortaya koyduğu performansla, son saniyede de çok zor pozisyonda bıraktığı turnike isabetiyle maçı uzatmaya götürdü ve uzatma sonucunda da gelen galibiyetin mimarlarından birisiydi. Onuralp çok yetenekli bir oyuncu ve bence hücumunun yanı sıra defansif açıdan da büyük bir potansiyele sahip. Oyunun ona gelmesini beklediğinde bu jenerasyonun en iyi oyuncularından birisi olduğunu söyleyebilirim. Ama tıpkı karşı taraftaki Dzanan Musa nasıl bugün oyunun kendisine gelmesini beklemediğinde kötü durduysa, Onuralp de beklemediğinde insanların aklında “bencil” bir oyuncu gibi kalıyor. Halbuki Ahmet Can’a yaptığı, al da at dercesine çok kritik bir asisti var. Onları görüyor ve skor atmanın dışında da becerileri var. İkinci yarıda Onuralp’in yerinde olsam Musa’ya belli sekanslarda yaptığı savunmayı defalarca kez izlerim. İstediği zaman bu jenerasyonun çoğu kişiye göre Avrupa’daki en iyi skorerini durdurabilecek bir defansif potansiyeli var. Ahmet Can da bu jenerasyonun kesinlikle en iyi uzunlarından birisi ve tek dileğim boyunun uzaması. Old-school dediğimiz tarzda, çok akıllı bir uzun. Eğer uzamaya devam ederse bu alt yaş kategorilerindeki dominasyonunu üst yapıya taşıyamaması için hiçbir neden yok.
Tüm takımdan bahsetmek gerekir ama kusura bakmazsalar ben bir de notlarımda çok büyük harflerle yazdığım bir şeye değinmek istiyorum. Alperen Kurnaz bu takımın belkide en yetenekli oyuncusu değil. Ama en çok isteyenlerden birisi. Kenarda olduğunda her zaman takım arkadaşlarına destek olan, parkede de full enerjisiyle oynayan bir oyuncu. Bu tarz oyuncular bu seviyelerde çok önemlidir. Benim dikkatimi çekti, yazayım dedim… Ayrıca bence şutörlerimiz Ahmet Hacıoğlu ve bence takımın en yetenekli oyuncularından Burak Türsen henüz bir türlü devreye giremedi. Burak bence saf yetenek ve fizik olarak turnuvanın da en iyilerinden diyebilirim. Burada olan İspanyol takımlarının gözlemcileri de aynısını söyledi. Biraz o sanki geç patlayan oyunculardan olacak çünkü uzaması devam ediyor, geçen sene 1,90’dı şu anda 2,00’yi bulmuş durumda. Şutörlerimizin şut atmaya korkmaması gerek. Power forvet pozisyonunda bence yine çok potansiyelli Çağatay Afşar’ın ribaundlar için müthiş bir sezgisi var ve bence uzamaya da devam edecek gibi duruyor.
“Takımın koça inancı bittiyse, hiçbir şey olmaz” sözü de çok doğrudur. Daha bir şeyler konuşmak için çok erken, bu turnuvayı kazansak bile asıl hedef U16 Avrupa Şampiyonası. Keza yarın Sırbistan her ne kadar kötü turnuva geçirse de bizi yenmek isteyecektir. Ben sadece bu yazıda içimden gelenleri yazmak istedim. Takım ile koç çok iyi uyuşmuş, birlikte savaşıyorlar, birlikte kazanıyor/kaybediyorlar. İçlerinden yetenekli, potansiyelli birden fazla oyuncu var. Onları daha sonra yazarız… Ama bu galibiyet üzerine naçizane birkaç bir şey yazmak istedim. Kafa ütüleyip, sürç-i lisan ettiysek affola. Bu alttaki fotoğrafı da çok beğendim, sevgili Ahmet Tokyay’ın eline sağlık…
Yarın umarım Sırbistan’ı yenerek yarı final maçını oynarız. Başarılar…