Mıknatıs yıldızların basketbol iletişimi ve pazarlamasındaki önemini @caglaruzunca kaleme aldı!

Çağlar Uzunca/TrendBasket

Dünyanın en iyi, en hızlı ve en yetenekli ligi olmasının yanı sıra NBA’in bir eni daha var. NBA, spor ligleri içerisinde en iyi pazarlanan liglerden biri. Belki de birincisi. NBA takımlarının marka değerlerinin milyarlarca doları bulmasından yayın haklarını yine milyar dolarlara satmasına, NBA Global Tour’dan Çince ya da İspanyolca forma kullanımına kadar her konuda çok başarılılar. Ülke içiyle yetinmeyen NBA, global pazarlama çalışmalarıyla gelirlerini kat be kat artırdı. Bu başarı da toplam bir pazarlama çalışmasının doğal sonucu.

Geçtiğimiz aylarda Hall of Fame’e iki isim seçildi: Shaq ve Yao Ming. Shaq’in hem süper star bir yetenek hem de süper star bir şov yıldızı olduğunu düşününce onun için insan şaşırmıyor. Ama sadece parkede yaptıklarını düşününce Yao Ming’in Hall of Fame’e seçilmesi çok dikkat çekici. 2.29’luk boyu, o boya göre çok iyi sayılan vücut koordinasyonuna sahip Yao Ming’in parkedeki ömrü maalesef kısa sürdü. 9 yıllık NBA kariyerinde sadece 486 maçta biz basketbol tutkunları onu izleme şansı bulduk. Kariyer ortalamaları iyi olmakla beraber çok da göz alıcı değildi. 19 sayı, 9.2 ribaund, 1.6 asist. Rakamlar süper star sınıfının altında kalsa da Yao Ming NBA için neredeyse Jordan, Kobe, LeBron, Curry, Durant seviyesinde önemliydi. Yao Ming, NBA için o zamanlar yasak olan topraklara giriş kapısı, Çin vizesiydi. Aynı zamanda bir mıknatıstı. O sahaya çıktığında onu seyretmek için ceplerindeki az parayı korkmadan harcayacak bir milyarı aşkın Çin vatandaşını mıknatıs gibi kendine çekiyordu.

Maç esnasında yıldız oyuncular rakip savunmaların dikkatini çoğu zaman da birden çok oyuncusunu kendisine nasıl çekiyorsa aynı isimler pazarlama açısından da taraftarı kendisine dolayısıyla kulübüne çekmeyi başarıyor. Mıknatıs yıldızlar öylesine yetenekliler ki maç esnasında oyun bir şekilde kendilerine gelirken spotlar da doğal olarak onlara dönüyor. NBA takımlarının “franchise player” yaratma telaşları biraz da bundan. Evet, başarılı bir çekirdek kurup, önlerindeki 5-10 yıl adım adım büyüyen bir takım yaratmak saha içinde de bir hedef ancak NBA kulüpleri sadece takımdan ibaret olmadıklarının farkında. Bu iş şov dünyasının bir parçası ve takım da o şovun en önemli öğesi. O nedenle pazarlama faaliyetlerini saha çizgileri içiyle sınırlamıyor, süper starlarını aynı zamanda taraftarla takım arasında bir köprü oluşturmak için kullanıyor NBA.

Benim burada bahsetmek istediğim şey, düşünmesi çok kolay uygulaması zor bir öneri. Kulüplerimiz, NBA’i ya da NBDL’i sadece oyuncu ithal etmek için kullanmaktan öncelikle vazgeçmeliler. Oradaki mantığı ithal edip, kendi kulüplerine uygulamaya çalışmak büyük kazanım olur. Çünkü yaşlı kıtada basketbol gün geçtikçe zayıflarken Avrupa basketbolunun elitleri bu konuyla çok ilgilenmiyor. Kulüpler, seyircilerin azalan ilgisiyle tek başına mücadele etmek zorunda kalıyor.

Buradan hareketle Türk takımlarına faydalı olabilecek mıknatıs yıldızlara bir bakalım. Terinin son damlasına kadar savaşan, takımın skor, savunma ya da ruhani lideri olan oyuncular kim? Bu oyuncular yerli olursa taraftarla ya da kulüple daha kolay bağ kurabileceğini düşünüyorum. Yabancı oyuncular çok uzun yıllar kalmadıkları sürece lejyonerlikten öteye gidemiyor. O nedenle Türk takımları kendilerine yüz olacak bir oyuncu seçecekse ya yerli bir oyuncu olmalı ya da uzun yıllar Türkiye’de o takımda savaşmış biri… Efsane yabancılar içinde Petar Naumoski Efes için, David Rivers Tofaş için, Damir Mrsic Fenerbahçe için mıknatıs yıldız olurdu. Bugün ligimizde oynayan yabancılardan bir tanesi bu seviyeye gelirse takımlarının yüzü olmayı da başaracaktır.

Türklere dönersek… Bir kulübün yüzü ve ruhu olabilecek iki tane isim net olarak öne çıkıyor. Galatasaray’ın Sinan’ı ve Anadolu Efes’in Cedi’si… Sinan’ın son beş yıldır her sene üzerine koyarak üst düzey bir oyuncuya dönüşmesi Galatasaraylılar ve basketbol izleyicileri için muhteşem. Sinan’ın parkede geçirdiği her dakika Galatasaray için pazarlayabilecekleri en büyük kozları. Aynı durum Anadolu Efes için de geçerli. Cedi henüz NBA’e gitmedi. Türkiye’de olduğu her an Anadolu Efes’in salona daha fazla taraftar çekebilmesini sağlayacak bir yıldız o. Cedi ve Sinan parkede işlerine yaparken kulüpleri de onların yeteneklerini fazladan bilete dönüştürmeye çalışmalı. Çok yeni bir takım olan Daçka’da henüz böyle bir oyuncu yok. Çok seyrek bir şekilde yerli oyuncu katkısı alabilen Fenerbahçe’de de bahsettiğim bağlamda bir franchise player yok. Her biri birbirinden yetenekli oyuncular, Obradovic’in liderliğinde bir arada. Fenerbahçe’de bir kişi kulübün yüzü olacaksa o isim Obradovic’ten başkası olamaz ancak bir koç ne kadar efsane olursa olsun franchise playerın üstlendiği sorumluluğu üstlenemez. Seyirci o kişiyi parkede görmek ister. O nedenle Fenerbahçe’nin de böyle bir yerli oyuncu bulması, taraftar ile takım arasında zaten iyi olan ilişkiyi güçlendirecektir.

Avrupa basketbolunun efsane yıldızlarına bakınca onların aynı zamanda kulüplerinin yüzleri olduğunu görürüz. Olympiakos’un Spanoulis’i, Barcelona’nın Navarro’su, PAO’nun basketbolu geçen sene bırakan efsane Diamantidis’i var. Bu isimler takımın süper starı olmalarının yanında taraftarı da salona çeken mıknatıs görevini üstleniyorlar. Yeni nesil takımlarda da durum değişmiyor. Milano’nun Gentile’si, Kızılyıldız’ın Jovic’i, Real’in Lull’u var. Kulüple özdeşleşen isimler yaratmak ve onları kulübün dolayısıyla markanın yüzü yapmak modern spor iletişiminin de olmazsa olmazı.

Elinizde rakip savunmaları başına çeken bir mıknatıs yıldız varsa o isim doğru bir planlamayla taraftarı da salona çeker. Henüz o seviyede olmasa da Kenan Sipahi ne yapacak bu hafta diye merak yaratılabilmeli, Karşıyaka taraftarı Muhammed’i izlemek için bilet almak istemeli.

Bu aşamada görev kulüplere olduğu kadar oyunculara da düşüyor. Her oyuncudan Sinan Güler paralelinde bir gelişim ivmesi yakalamasını beklemeyiz tabii ki ama onun kadar çok çalışmasını bekleyebiliriz. Eline geçen süreleri doğru kullanarak takımın bugün olmasa da yarınki mıknatıs yıldızı olmayı başarabilirler. Kulüplerin görevine gelince, sahada rakibi başına toplayan ve iyi şeyler yapabilen bir mıknatıs yıldızı bulmak hatta yaratmak ve onu kulübün yüzü yapmak idarecilerin sorumluluğunda. Tüm taraftarlar takımlarıyla yürümeye hazır. Yeter ki onlara, peşinden gitmeye değecek liderleri verin.

1 Yorum

  1. hayret bişey artık bu yazının sonunu da türk oyuncuların çalışmamasına bağladınız ya tebrik ediyorum!!!bütün herkes çalışıyor türkler çalışmıyor ne tembel sporcularmış bu türkler.ezbere yazılar yazacağınıza gidip bir antreman seyredin isterim türk oyuncuların eline top değiyor mu amerikalılardan ……nba de ncaa de yapamadıklarını burda antremanlarda yapıyorlar …2 dripling şut 3 dripling smaç…bizimkilerde köşelerde pas bekleyip duruyorlar…sonra koş savunmaya….

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler