Onlar benim ailemdendi. Onlara gıptayla bakıyordum ama ne kadar çok çalıştıklarına dair hiçbir fikrim yoktu.
Hiç unutmuyorum, bir gün eve geldiğimde NBA 2K oynamak istedim, Brice’ın odasına gidip, ”Hadi gel biraz oynayalım.” dedim.
”Oynayamam, ders çalışıyorum.”
Biraz üzülmüştüm ama olsun diğer ağabeyimin odasına gidip, aynı soruyu sordum ve aynı cevabı aldım.
”Bunlar deli mi? 2K oynamak yerine yaptıkları işe bak.” diye düşünmüştüm.
Yalnızdım! Çıkıp, tek başıma basketbol oynadım. Saatler sonra eve döndüğümde Brice hala ders çalışıyordu. Ben de Yves’ıin odasına gidip, kapıyı açtım.
”Hala ders çalışıyorum Frank.”
”Ne demek hala ders çalışıyorum? Ne için bu kadar çok çalışıyorsun ki zaten?”
”Tıp bölümü”
Ağabeyim ve tıp bölümü? Biraz anlamsız.
O gün odalarından sadece yemek yemek için çıktılar. Masada yemek yerken annemin ve onların ne kadar yorgun olduklarını gördüm. ”Tamam, şimdi anlıyorum, başarılı olmak için bu kadar çalışman lazım.”
Anlamadığım şey ise bu ruhun nereden geldiğiydi. Rwanda’dan geldiklerini ve daha iyi bir hayat istediklerini biliyordum, ne zaman ağabeylerime Rwanda hakkında soru sorsam ”Bilmek istemezsin, unut gitsin.” derlerdi.
Üvey babamın kütüphanesinde Rwanda ve savaşa dair bazı kitapların olduğunu biliyordum. Bir gün gizlice bir tanesini alıp, okumaya başladım. Her kelimeyi anlamıyordum ama gördüğüm fotoğraflar…..
Ölü bedenlerin etrafa saçıldığı fotoğraflar, asker değil, sivil ölü bedenler. Kadın ve çocuklar.
Görmem gerektiği kadarını görmüştüm. Kitabı kapatıp, yerine koydum.
”Annem ve ağabeylerim bu olanların yaşandığı yerden mi kurtuldular?” düşüncesi tüm gün aklımdan çıkmadı.
Kitap hakkında kimseye bir şey demedim. Fotoğrafları hiç görmemiş gibi davrandım. Ailemin neden bu kadar çok çalıştığını anlamaya başlamıştım. Ben de o kadar çok çalışacaktım ama tek farkım bunu basketbol üstüne yapacaktım.
12 yaşıma geldiğimde basketbol üstünde uzmanlaşmış bir okula başladım. Orada, profesyonel Fransa Basketbol Ligi hakkında ve o seviyede oynamak için nelerden fedakarlık etmeniz gerektiği hakkında şeyleri söylüyorlardı.
Ben de şunu düşündüm: ”Tamam, ilk hedef bu.”
15 yaşıma geldiğimde SIG Strasbourg’un gençlik akademisi ile sözleşme imzaladım ve ilk profesyonel maçıma kısa sürede çıktım. 16 ve 17 yaşlarında ise FIBA 18 Yaş Altı turnuvalarında ve Jordan Classic gibi turnuvalar için okyanus ötesi yerlere gitmeye başladım. ”Basketball Without Borders” için Toronto’ya bile gittim. Yeterince maaş alıyordum – çılgınca değil ama yeterince- Bu yüzden anneme gidip, ”Bu kadar çok çalışmana gerek yok, rahatlayabilirsin.” dedim. Verdiği cevabı asla unutmayacağım. ”Bütün çocuklarım hayallerine ulaştığında rahatlayacağım.”
”Anne” dedim, ”Yves cerrah oldu, Brice fizik terapisti ben ise profesyonel basketbolcu. İyi durumdayız yani.”
”Senin hayalin profesyonel basketbolcu olmak değildi ki. Senin hayalin NBA’de oynamak.”
Hikayenin favori yerine gelelim. Hayır, MJ’e daha var.