Şirket, fabrika, ülke, şehir veya basketbol takımı… Yönetilen her ne olursa olsun başarıya giden yolda iki temel mekanizmayı çalıştırmamanın kaçınılmaz sonu başarısızlık olacaktır: Denetim ve bedel.
Olası bir sorun sağlam denetim mekanizmasıyla, öncesinden bertaraf edilebilir. Bu sorun yaşanmışsa da sağlıklı bir bedel mekanizmasıyla yenilerinin önüne geçilebilir. Bedel bünyesinde yüksek dozda caydırıcılık barındırır çünkü.
Basketbol da bu temel kriterlerden soyut değildir. Bu mekanizmaları soyutlamak, kısa vadede kişiyi haklı veya amacına ulaşmış kılabilir ancak uzun vadede başarının gelmesini imkansızlaştırır, kişileri yanılgıya iter. Basketbol takımları teknik ve zihinsel süzgeçleri sağlam çalıştırıp transferler yaparak olası sıkıntıları bünyelerinden uzak tutabilirler. Anlık karakter bozuklukları ise sağlıklı cezalarla sonuçlanmalı. Bu ceza ,yani bedel, yapılan hataların şiddetine göre 2-3 dakikalığına oyundan alınmak da olabilir, maçın kalanını kenarda izlemek de. Bu, antrenörün insiyatifindedir ancak ne şekilde olursa olsun oyuncu bedel ödeme tehlikesinin farkında olmalıdır. Yaptığı hatanın bedelini ödemeye tahammül edemeyen karakterler ise tepki veremeyecekleri bedelleri ödemelidir. Takımdan dışlanmak gibi. Yani Rajon Rondo gibi, Nolan Smith gibi, Igor Rakocevic gibi. Aksi bir tutum en nihayetinde problemi derinleştirecek ve mekanizmalarını çalıştırmayan kurumların hayal ettikleri konuma ulaşamamalarına neden olacaktır.
Basketbol Süper Ligi’nde yabancı kuralının değişiminin ardından çok daha net bir problem olarak karşımıza çıkmaya başladı bu sıkıntılar. Sağlıklı transfer süreçleri ve yapısal sağlamlıklarıyla önemli sıkıntıları bertaraf edebilen takımlar mevcut ancak bu noktada hayli yetersiz ekipler de var ki, onlar ya hiçbir zaman ligde kalıcı olamayacak ya da hayal ettikleri başarının uzağında cebelleşip duracaklardır.
Cumartesi günü oynanan Banvitspor-Galatasaray Odeabank maçı antrenörlerin; oyuncuların saha içindeki hatalı, hatta gevşek tutumlarına karşı tepkisiz kalmaları, bu bağlamda bedel mekanizmasını sağlıklı çalıştırmamaları açısından önemli bir örnektir. Olumsuz aynı zamanda.
Hatırlayalım karşılaşmayı. Banvitspor ikinci yarıya 20 sayı önde başlıyor. Galatasaray ise üçüncü periyotta 32-13’lük bir üstünlük sağlıyor Banvitspor’a. İkinci yarının başında fark süratle kapanırken Ergin Ataman’ın aldığı en belirgin karar Courtney Fortson’ın şutunun riske edilmesi. Ataman’ın bu kararı olumlu sonuç verdi, buna şüphe yok. Bir çıkış kapısı aranıyor ve bu son derece doğal. Zira 20 sayılık fark son derece yüksek ve risk almak için fazlasıyla yeterli. Can sıkıcı taraf Banvitspor cephesinde zaten. Daha doğrusu Rüçhan Tamsöz’de.
Sorun şu: Galatasaray Odeabank, Fortson’ın şutunu riske ediyor ve sonuç almayı başarıyor. Fortson dış şutlarında isabet bulamıyor, bulamayabilir de. Aynı zamanda bu üç sayı çizgisinde 2 adım geriden savunulmayı bir rekabet olarak ele alıyor, bu da mümkündür. Sorunludur ama bu tarz bir “yok sayılma” haline karşı oyuncunun duygusal olarak tepki vermesinde inanılamayacak bir durumdan bahsedemeyiz. Nasıl ki saha içinde Vladimir Micov gibi duygularından kendisini soyutlayabilen oyuncular varsa duygularını işinin bir parçası haline getirenler de mevcuttur. Ancak kesinlikle ama kesinlikle kabul edilemeyecek olan takımın oyun kurucusu aklının emrettiklerini uygulamayı tamamıyla bırakıp içgüdüleri, hırsları ve duyguları tarafından kontrol edilmeye başlamışken takımı yöneten kişinin bu durum karşısında tedbir alarak Fortson’u oyundan bir süreliğine çıkarmaması. Fark hızla eriyor ve Fortson şut atmaya devam ediyor, kaçırmaya da. Ama sahada. Ne olursa olsun.
Fortson üçüncü periyodun sonlarına doğru bazı şutlarından isabet bulmaya da başladı ama duyguları tarafından ele geçirilmiş hali -şutların girmeye başladığı bölüme kadar- hem takımın bütün işleyişini bozdu hem de farkın çeyrek sonunda 1’e kadar inmesine neden oldu. Banvitspor kısalarının Fortson’ın bu ruh haline karşın soğumamış olmaları büyük şanstı. Ama en nihayetinde şanstı. Fortson’u oyunda tutmak ise tam bir koçluk garabeti. Zira bu gibi durumlarda oyunculara yüksek imtiyazlar tanınması ileride önü alınamayacak sorunlar doğurur mutlaka. Rüçhan Tamsöz yardımcı antrenördür ve genelde bu tarz durumlarda cezayı kesemez yardımcı antrenörler. Ama cumartesi gördüğümüz uç örneklerde dahi bedel ödetememiş olmak ilerleyen günlerde Fortson’ın aynı ruh halinin -bu sefer- maç kaybettirmesi durumunda teknik ekibin sorumluluğu doğacaktır. Çünkü Fortson için devamlı hatalar yapmak, kazanılmış bir hak halini alacaktır.
Şurası kesin ki hiçbir koç sahada duyguların, içgüdülerin; aklın ve taktiğin önüne geçmesine izin vermemeli. Ergin Ataman, Banvitspor’a 4’e 5 hücum ettirmek amacıyla böyle bir karar almışken, Fortson da bu karara içgüdü-merkezli hatalı tepkiler verirken Tamsöz, takımı 1’e 5 bırakmamalıydı sahada.
Son periyoda geçelim. Fortson da toparladı Banvitspor da. Aynı hata, aynı akıl almaz hata bu sefer Ergin Ataman tarafından uygulanıyor. Türkiye’nin bir numaralı başantrenörü tarafından. Fortson’ın üçüncü periyodun sonlarına doğru şutlarında isabet bulmaya başlamasının ardından bu durum Erik McCollum üzerinde “rekabete davet” etkisi yaratıyor ve aynı yanlış tercihler bu sefer de McCollum’dan geliyor. Sonuç ise 35 dakika. Yaptığı tüm sorumsuzlukların karşılığı 35 dakika. Rüçhan Tamsöz’ün yaptığından farklı hiçbir şey yok.
Mevzu şu: Ergin Ataman, BSL’nin -kanımca- en iyi kısası olan Vladimir Micov’u da sürekli hatalı tercihler yapan ve bunları sorumsuzca yapan McCollum’u da 35’er dakika oynattı. Ama kaybetti maçı. Bu kısa vadeli bir başarısızlıktır. Bedeli ödetmiş olsaydı Galatasaray Odeabank yine galip gelemeyebilirdi. Ancak bu gibi durumlarda bedel ödemeyen, yaptığı sorumsuzlukların veya kötü performansların dönütünü almayan oyuncular aynı muameleyi uzun vadede de beklerler. Ki bu imkansızdır. En nihayetinde bu anlık bedelleri ödetmeyenler de ödemeyenler de zararlı çıkar.
Micov kötüydü fakat aklın sınırları dışına çıkmıyor olması, sadece Galatasaray Odeabank’ın değil tüm Avrupa’nın en değerli oyuncularından biri olması onu her zaman son bölümlerde sahada tutar, ya da sürelerinden fazla çalmaz. Ancak McCollum’un duygularıyla başa çıkabilme noktasında yeterliliğinin ne düzeyde olduğunu bilmiyor, olumlu sinyaller de almıyoruz. O halde kenarda geçireceği 2-3 dakika onun için de Galatasaray Odeabank için de en doğru tercihti. Ama karar aksi yönde oldu. Micov ve McCollum Avrupa basketbolunda bambaşka konumlarda olan iki oyunculardır. Dolayısıyla ikisine aynı muamele yapılamaz.
Kişisel hırslarına tamamen yenik düşen oyuncular ve onların bu sorumsuzluğunu karşılıksız bırakan antrenörler izledik. Bu kabul edilemez işte. Fortson’ın yaptığı her sorumsuzluğun ardından başka bir oyuncu çıkıyordu Banvitspor’da. Bu, takımı Fortson’ın oyuncağı yapmaktan başka bir işe yaramaz.
Altını çizmekte yarar var. Duygular ve hırslarla akıl mağlup edilemez. İkisi aynı kümede ise birbirlerini desteklerler ancak kümeler ayrılırsa hırsın akıl karşısında yapabileceği hiçbir şey kalmayacaktır.
Ana fikri itibariyle Formula 1’in 3 kez dünya şampiyonluğu yaşayan Mercedes pilotu Lewis Hamilton’ın takımına Meksika Grand Prix’i sonrasında yaptığı “Mercedes risk almama izin vermeliydi.” şeklindeki serzenişine Mercedes takım patronu Toto Wolff’un verdiği şu karşılık önemlidir: “Tabi ki pilotlar araç içerisinde duygusal oluyorlar ve bu anlaşılabilir. Ancak aracın içinde bütün resmi göremiyorsunuz (…) Eğer pilotlar kendi kararlarını kendileri vermeye başlarsa her yarışı kaybederler. Strateji, içgüdü tarafından yönlendirilen bir karar değildir. Evet, bazen işe yarayabilir ancak bütün verilere sahip olmadan yarışın büyük bir bölümünü yanlış yönlendirirsiniz.”
Nitekim Abu Dhabi GP’sinde Mercede, Hamilton’a, Rosberg’i geçmek için her türlü stratejiyi açık tuttuğunu ancak Hamilton’ın karar veremediğini açıklamıştı.
Son zamanlarda oyuncuların hakimiyeti ele geçirmesi adına en önemli örneklerden birini de Akın Çorap Yeşilgiresun Belediyespor’da görüyoruz. Ahmet Kandemir’in 6 kişiyle rotasyon yapıp çok az sürelerde de Mutlu Demir’i kullandığını görüyoruz. Bir antrenör yerli oyuncularının BSL’de oynama yeterliliğine sahip olmadığını düşünüyorsa bu zaten önceden varılmış bir değerlendirmedir ve üzerine izlenecek yol bellidir: Yabancı rotasyonunu yüksek motivasyonlu oyunculardan kurmak. Akın Çorap Yeşilgiresun’un elinde bulunan yabancılar, kariyerlerinin hiçbir döneminde herhangi bir takıma ait olamamış, özdeşleşememiş gezgin oyuncular. Bu oyuncuların amacının para kazanmanın ötesine geçmesi imkansızdır. Sonraki duraklarının Euroleague olması ise mümkün dahi değildir. Tüm bunların yanında yaptıkları hataların karşılıksız kalıyor olmasından olumlu bir geri dönüş beklemek boşa çıkacaktır. Zira hatalarının karşılığında bedel ödeme ihtimalinde sert tavırlar göstermeleri kesindir.
Bu noktada Akın Çorap Yeşilgiresun Belediyespor’u dikkatle takip eden yakın bir dostumun şu düşünceleri fazlasıyla değerlidir: “Gelecek birkaç seneyi içeren bir plan için oynayan oyuncuların yaş ortalamasının 29 olması baya ilginç. Bu oyuncuların çoğunun gelişimlerini tamamlamaları ve oyun içi esnekliklerini kaybetmeleri takımı dış transfere bağımlı kılıyor ve sistemdeki çeşitliliğin artmasına mani olup, olanın da işlevselliğini azaltıyor. Oyuncuların gerek tanınırlığı gerek geçmişindeki menajer bağlantıları onlara ödenen maaşların yüksek olmasına neden oluyor. Bu da planın, belli bir eşiği aşması gereken ekonomik kısmına balta vuruyor. Oyuncuların hem yaşları hem de kariyer endişeleri nedeniyle kontratlarını düşünmeleri sisteme gereken sabrı göstermeyeceklerini ve takımdan ayrılma yolunu seçeceklerini düşündürtüyor. Bu da planda zorunlu değişikliklere ve planın ömrünün kısalmasına neden oluyor.”
Oyuncuların gerekli sabrı gösteremeyeceklerine dair analiz hayli önemli. Şu anda oyuncuların saha içindeki davranışlarından, Kandemir’in uyarılarına verdikleri dönütlerden bunu anlamak mümkün.
Önemli olan Kandemir’in ahlaki bir davranış bozukluğuna tepki vermesinin yanında bu davranışın niye gerçekleştiğinin sorgusunu yapıp yapmadığı. Transferin sağlıklı bir denetim mekanizmasından geçmesiyle bu tarz bir sorunun (Akindele sorunu) bağlantılı olup olmadığı. Ya da ahlaki bozukluğa ödetilen bedel gibi saha içindeki aykırı aksiyonlara karşı bedel mekanizmasının çalıştırılıp çalıştırılmadığı.
Mevzu kimin fazla kimin az oynadığı vs… değil. Mevzu sağlıklı denetim mekanizmasıyla yapılmış doğru transferler, sorumsuzluklar karşısında çalıştırılması gereken bedel mekanizmalarından kopmama gerekliliğidir. Asıl olan bu mekanizmalardır. Yönetilen ne olursa olsun. Devamında başarı gelecektir. Şu anda Uşak Sportif ve Ozan Bulkaz’ın ligin parlayan yıldızı haline gelmeleri bundandır. Ufuk Sarıca’yı yükselten önemli kriterlerden biri denetim, bedel, ödül mekanizmalarındaki titizliğidir.
Dediğim gibi; başarıya giden yolda temel budur. Sağlam bina bu temel üzerinde yükselebilir. Aksi takdirde dünyanın en büyük taktik dehası olmak bile çok az şeyi değiştirebilir.
Görsel kaynak |
*Galatasaray Spor Kulübü
*NTV Spor