Bir dönem Pınar Karşıyaka’da forma giyen ve İzmir’de basketbol hayranlarının vazgeçilmezi olan Mateusz Ponitka, Turkish Airlines EuroLeague’in 11. haftasında oynanacak Zalgiris – Panathinaikos maçı öncesinde sorularımızı yanıtladı.
Mateusz Ponitka: ”Umarım yeniden Karşıyaka’da oynama fırsatım olur”
Yine oldukça soğuk bir Kaunas akşamı. Biz ise basketbolun güzelliklerini konuşmak için Poni’yi bekliyoruz. Yunan ekibinin Kaunas’ta konakladığı otelde “Yeniden merhaba Mateusz Ponitka, ben de İzmirliyim” diyorum. İzmir’e özlemini dile getiren Mateusz’un Türkçe “İyi akşamlar!” cevabının ardından koyu bir sohbete giriyoruz. EuroLeague, İzmir’deki ev, anılar, eşsiz bir milli takım serüveni…
Mateusz Ponitka | Barış Cevahir, TrendBasket
EuroLeague’de sezona yavaş bir tempoyla başladınız fakat yavaş yavaş temponuzu da yakaladınız. Son haftalarda galibiyetler de geldi. Sezonun şimdiye kadar olan bölümünü nasıl değerlendirirsin?
“Daha öncede söylediğim gibi -tabii ki- yeni bir takımız. Takıma yeni gelen oyuncuların çevreye ve yeni ortama alışması gerekiyordu. Şunu kesin bir şekilde söyleyebilirim ki en başta hiç kolay değildi. ALBA gibi uzun yıllardır bir arada oynayan takımlar da iyi başlamıştı. Çünkü uzun yıllardır bir aradaysanız durum daha kolaylaşıyor.
Benim için ve takım için de bizim süreç biraz zaman aldı, birkaç maç biraz da şanssızdık. Kolayca 2-3 maç daha fazla kazanabilirdik. Ancak sezon uzun bir süreç, üçte biri neredeyse tamamlandı. Neler olacak göreceğiz. Bazı şeyler için hâlâ şansımız var.”
Bu hafta ise Zalgiris ile karşı karşıya geleceksiniz. Bilindiği üzere bu sezon şimdiye kadar evlerinde kaybetmediler. Dördüncü çeyrekler gerçekten zor. Maçtan neler bekliyorsun?
“Fiziksel bir mücadele olacak. Savunmada özellikle çok agresifler. Hücumda da topu iyi paylaşıyorlar. Oyunu anlıyorlar, bu en önemlisi. Oyunu anlayan ve akıllı oynayan takımlardan biriler. Avantajları kolluyorlar. Tahminimce bolca post-up oyunu da göreceğiz.
Tabii ki salon da tamamen dolu olacak. Zenit’teyken burada oynadığımız maçları hatırlıyorum. Polonya ile de 2-3 yıl önce burada oynamıştım. Mücadele etmek adına gayet güzel bir atmosfer olacak.”
Kariyerinde farklı ülkelerde -Polonya,Rusya,İspanya ve Türkiye- oynadıktan sonra Yunanistan’dasın. Farklı bir kültür, farklı bir coğrafya. Ülkeye alıştın mı? Türkiye ile benzerlikleri var mı senin gözünde?
“Türkiye ve Yunanistan arasında birçok benzerlik var. İki ülke de harika. Her ikisinde de kendinizden bir şeyler bulabilirsiniz. Kulüp ve organizasyon ise harika bir tarihe sahip. Her şey mükemmel. Taraftarlar da inanılmaz. Dünyadaki herkes büyük ihtimalle Panathinaikos taraftarlarından haberdardır. Bize büyük bir destekleri var.
Yaşam koşulları, yemekler ya da iklim, her şey gerçekten güzel. Ailem de burada gerçekten mutlu. Ben de burada kendimi huzurlu hissediyorum. Buraya gelmek güzel bir seçimdi benim için.”
Türkiye demişken İzmir’e gidelim. 2016’da sitemize verdiğin röportajda “Tatmin olmak başarısızlığa giden ilk adımdır” demiştin. Aynı zamanda planların üzerine “Bir gün EuroLeague’de yıldız olmak muhteşem olurdu” sözlerini kullanmıştın. Yıllar sonra yine buluştuk ve burada bir EuroLeague oyuncusu olan, İzmir’de ise bir evi bulunan Mateusz Ponitka ile konuşuyoruz. Sözü sana vermek lazım bu noktada.
“Ben, eşim ve çocuğum için Türkiye harika zamanlardı. Çok iyi vakit geçiriyorduk orada. İzmir’i seviyoruz. Her zaman İzmir’i özlüyorum. Her gün oradaki yerimi düşünüyorum, mutluyuz orada. Çünkü İzmir’deyken o yere aşık olmuştuk ve birkaç yıl sonra orada yaşama imkanı yakaladık. Oldukça uzun bir zaman, şimdiden 6-7 yıl geçti bile. Birçok maç, farklı takımlar, yeni yerler…
Fakat değişmeyen tek şey İzmir’in bizdeki yeri. Özellikle eşim için durum böyle. Gerçekten orayı çok seviyor. Orada mutlu ve bu en önemlisi. EuroLeague konusunda ise EuroLeague yıldızı değil de EuroLeague oyuncusu diyelim. Burada en yüksek seviyede oynamak Avrupa’da olan tüm basketbolcular için bir öncelik.”
Yaz döneminde dedikodular yoğundu. Pınar Karşıyaka ve senin ismin haber sayfalarındaydı. Görüşmeler gerçekten oldu mu?
“Evet. Konuşuyorduk. Selim (Çınar) ile görüşüyorduk. Selim harika birisi. Pınar Karşıyaka için mükemmel bir genel menajer. Birçok şeyi önemsiyor. Aynı zamanda Turgay (Büyükkarcı) ile de iyi bir ilişkimiz var. Türkiye’de birkaç maça gittim çünkü Rusya’dan ayrılıp Türkiye’ye dönmüştüm.
Konuşuyorduk ve yaz döneminde görüşmeler daha da yoğunlaştı. Sonunda ise bazı şeyler çözülemedi. Ancak -maalesef- günün sonunda hayat böyledir, bilirsiniz. Umarım bir noktada yeniden orada oynamak için bir fırsatım olur.”
İzmir konusunu kapatmadan önce Pınar Karşıyaka taraftarına ne dersin? Senden bahsedince “Geri dön Poni” mesajlarıyla karşılaşıyoruz. Seni özlüyorlar.
“Ben de onları özlüyorum. Onlara her zaman ‘benim adamlarım’ gibisinden yaklaştım. Ne zaman eşimle birlikte oraya gitsek, evimin ve mahallemin çevresindeki insanlar, bize karşı gerçekten çok güzel ve özel davranıyorlar. Çok yardımseverler. Yazın orada olacağım. Birbirimizi göreceğiz.
Karşıyaka’ya da en iyi dileklerimi iletiyorum. Umarım hem ligde hem de FIBA Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde gidebilecekleri en iyi noktaya giderler. Çok güzel anılar ve bu anıların etrafında olmaktan dolayı çok mutluyum.”
Polonya ile devam edelim. EuroBasket 2022’de inanılmaz bir Polonya vardı. Turnuvayı 4. sırada bitirdiniz ve bu, Avrupa Şampiyonası’nda son 50 yıl içerisinde Polonya’nın en iyi derecesi. Bir sonraki EuroBasket’te ise ortak ev sahiplerinden birisiniz. Son ve gelecek turnuva hakkında ne söylersin?
“Öncelikle söylemek gerekiyor ki son 4 yıl gerçekten Polonya Milli Takımı için büyük bir adımdı. Çünkü Dünya sıralamasında 8. sırada yer alıyorduk. İnsanlar bazen bunu unutuyor. Avrupa’da ise 4. basamaktaydık. Bu gerçekten büyük başarı. Sadece tek bir başarımız vardı ve sonrasında uzun bir ara geldi.
Bu yıllar sonrasında, yaptığımız şey bizim için büyük bir başarı. İyi bir şekilde geliştiğimizi düşünüyorum. Takım olarak ve organizasyon olarak da öğreniyoruz aynı zamanda. Şimdi NBA’de bir oyuncumuz var, Jeremy (Sochan). Gerçekten iyi oynuyor. İnanıyorum ki bir noktada NBA’in ana oyuncularından birisi olacak.
Draftta yüksek sıradan seçildi, beklentiler gerçekten yüksek. Orada çok Polonyalı oyuncu yok fakat o gerçekten iyi bir potansiyele sahip. En iyisi olabilir, muhtemelen de olacak. NBA’deki en iyi Polonyalı oyuncu olacağını düşünüyorum.”
“Aynı zamanda EuroBasket 2025’in ortak ev sahiplerinden birisi olmamız da iyi bir gelişme. Ön eleme oynamayacağız. Gençlerin oynaması için güzel bir zaman. Onların kendini göstermesi için bir fırsat. Onları görmek ve nasıl oynadıklarının farkına varmak önemli.
EuroBasket ayrıca çok ince çizgileri olan bir turnuva. Gruptan çıkarsanız her şey olabilir. Son EuroBasket’te de böyle bir hikayemiz vardı. Gruptan çıktık ve kimse bizim o noktada olacağımızı düşünmüyordu. Sonunda ise 4. sıradaydık.
2025 eğlenceli olacak. Herkes hazır bir şekilde gelecek. Gençlerin deneyim kazanmak ve gelişmek için yerel liglerde de vakitleri olacak. Merakla bekliyorum.”
Son olarak EuroBasket çerçevesinde spesifik bir soru yöneltmek istiyorum. Bildiğin üzere EuroBasket tarihinin 4. triple-double performansına Slovenya karşısında ulaştın. Bir basketbol taraftarı gözüyle, adeta bir duygu patlaması gibiydi. Arka planda başka olayları hissederken sahaya onu harika oyununla yansıtıyordun sanki. Turnuva öncesinde de ailevi sıkıntıların hakkında oldukça açık şekilde açıklamalarda bulunmuştun. Spot ışıkları senin üzerindeydi. Tüm bu yaşananlardan sonra EuroBasket’te efsanevi performansları gösterirken o duygu patlamasını gerçekten hissettin mi?
“Gruptan çıktığımızda Ukrayna ile karşı karşıya gelecektik. Daha da ileriye doğru gitmek için bir şansımız olduğunu biliyorduk. Her şey Ukrayna maçıyla başladı. Devre arasıydı ve yakın geçiyordu. İkinci yarıda takım olarak müthiş oynadık. Sonrasında ise kazanırsak çeyrek finale gideceğimizin farkına varınca momentumu yakaladık.
Momentumu yakaladığınızda her şeye daha fazla duygu, fiziksellik giriyor. Daha hazır bir duruma geçiyorsunuz. Olayların farkına varıyorsunuz. Slovenya maçında -tabii ki- favori olmadığımızı biliyorduk. Son şampiyonlar ve favoriler. Ancak bizim için bu büyük fırsattı. ‘Fark etmez, hadi oynayalım. Kaybedecek bir şeyimiz zaten yok’ dedik. Onlar kazanmalıydı fakat biz de kazanabilirdik.
Dakika dakika oynamaya başladık. İlk yarı inanılmazdı. Tüm şutlar giriyordu. Sayı sayı… Üçlük, üçlük… Müthiş bir ilk yarıyı çıkardık. Sonrasında Slovenya geri döndü. Maç sonrasında ise düşününce fark ettim ki bu gerçekten çok özel bir şey. Benim için çok özel bir andı. Takımımla da gurur duyuyordum. Tekrardan dönüp bir kez daha maçı kopararak kazanmak gerçekten başka bir şey. Sporda gerçekten bu çok zor. Hepimiz için çok duygusal anlardı. Benim için öyle, arkadaşlarım ve takımdakiler için de aynı şekilde. ‘Vay canına!’ diyorduk. Bu başka bir şey.
Söylüyorum sana, EuroLeague maçlarına bak. 20 sayı öndesin ve rakibin seni yakaladı. Üstüne kazanan taraf da yine sen oldun. Bu iki kat daha zor çünkü mental olarak da düşüyorsun. Onlar uzun bir yoldan gelip bu dönüşü yapıyorlar neticede.”
“Benim için ise -bireysel olarak- EuroBasket öncesinde takım kaptanlarının katıldığı bir basın toplantısına katılmıştım. Takımım adına gayet sakinim dedim. Onlara inanıyordum, takım arkadaşlarıma güveniyordum. Orada da söylediğim gibi eğer odaklanırsak başaracaktık.
Öyle de oldu gerçekten. Çekya’ya son yıllarda sürekli yeniliyorduk. Ancak ilk maç onlara karşıydı ve galibiyetle başlayacağımızdan emindim. EuroBasket’e galibiyetle başlarsanız işler tamamen değişebilir.”