Röportaj: Erce Esmer
Ligimiz adına yaz döneminin en önemli hamlelerinden biri, şüphesiz Polonyalı oyuncu Mateusz Ponitka’nın Pınar Karşıyaka’ya katılması idi. 1993 doğumlu oyuncu, Avrupa’da iki farklı ligde şampiyonluklar yaşadı ve geçtiğimiz sezon Eurocup’ın Yükselen Yıldızı seçilmesinin yanı sıra Polonya Ligi’nin En Değerli Oyuncusu seçildi. Ponitka ile 24 Aralık Cumartesi günü, Galatasaray Odeabank ile oynayacakları maç öncesi son antrenmanına çıkmadan önce bir röportaj gerçekleştirdik ve ilk sorumuz yaz döneminde tercihini neden Pınar Karşıyaka’dan yana kullandığı oldu.
Menajerim bana Karşıyaka’da bir teklif geldiğini söyledi. Karşıyaka’nın nasıl bir organizasyon olduğunu biliyordum, EuroLeague’de Karşıyaka’ya karşı oynamıştım. Ek olarak Türkiye Ligi’ni de yakından takip ediyordum. Benim için güzel bir deneyim olacağına inandım, Avrupa’nın en iyi liglerinden biri olan Türkiye Ligi’nde oynama fikri beni heyecanlandırdı. Bir diğer önemli detay ise koçun bana vereceği sürenin fazla olacağı, kendimi gösterme fırsatımın olacağıydı. Bu, buraya gelmek için en büyük motivasyonum oldu. Herkes olabilecek en yüksek noktada oynamak ister ancak günün sonunda, kendinizi sahada kanıtlamanız gerekir. Avrupa’nın en iyi liglerinden birindeki bir takımda çokça oynama süresi bulacak olmak kritik oldu.
Ponitka, Pınar Karşıyaka’ya 8 Ağustos tarihinde imza atmasına rağmen Polonya Milli Takımı ile beraber EuroBasket 2017 Elemeleri’ne katıldığı için Karşıyaka’ya biraz gecikmeli gelebildi. Altı maç sonunda 15.3 sayı, 6.2 ribaund ve 2.5 asist ortalamaları elde eden ve takımının elemeleri başarıyla geçmesinde büyük rol oynayan Poni’nin İzmir ekibine geç katılması adaptasyon sürecini nasıl etkilemişti? Yoğun geçen bir turnuva sonrası dinlenemeden antrenmanlara başlamasının yorgunluğunu, yoğun geçen sezonda hissediyor mu?
Antrenmanlara Temmuz ortasında başladık milli takımla. Haftada iki maç oynamanın ne kadar zor olduğunu, ağır antrenman yapmanın ne kadar zor olabileceğini bilirsiniz. Ayrıca yeni bir ortama, daireye, insanların yanına gittiğinizde, ilk birkaç günde adapte olmanız zordur. Yani buradaki ilk birkaç gün normaldi; ancak sonrası iyi geçti. Takım baya rahat, takım arkadaşlarım çok pozitif kişiler. Onlarla konuşabiliyorum; benimle herhangi bir problemleri yok -umuyorum ki- (Gülüyor). Genel Menajer ve organizasyonun diğer parçaları da çok kibar, başlangıçta bana yardımcı oldukları için mutluyum.
Yorgunlukla ilgili de bazen çok yorgun hissettiğim günler oluyor. Bu, tabi ki milli takım kampıyla ilgili zira erken başladım çalışmalara ama bunun üstesinden gelmem gerek. Yorgunluktan şikayet edemem. Herkesin kendi görevleri ve kendi yolları var. Ben de kendi yolumdan gidiyorum. Kötü geçen günler için yorgunluğumu bahane edemem.
Pınar Karşıyaka takım olarak inişli çıkışlı bir performans gösteriyor. Örneklendirmek gerekirse; Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde 3 hafta üst üste Mustafa Kemal Atatürk Karşıyaka Spor Salonu’nda oynayan Karşıyaka, Joensuun Kataja’a 18 sayı farkla mağlup olurken, CSM CSU Oradea’yı 29 sayı, Umana Reyer Venezia’yı tam 40 sayı farkla mağlup etti (deplasmandan 14 sayı mağlup ayrılmıştı). Basketbol Süper Ligi’nde de benzer örnekleri görmek mümkün. Peki takımın ritm bulamamasının ana sebepleri nelerdi?
Bunu açıklamak zor. Senin de söylediğin gibi bir maçta mükemmel, bir başka maçta felaket oynuyoruz. Bu, basketbolu bilmediğimizden değil. Bizim için büyük bir problem bu çünkü kendinizi bu benzersiz yola sokup, olabildiğince istikrarlı olmaya çalıştığınızda, -tabii ki bazı sakatlıklarımız vardı. Birçok hafta antrenmanlarda tam kadro değildik. Ayrıca bazı değişimler de yaşandı- bu takımı etkileyebiliyor. Ancak yine de üç dört maç daha fazla kazansak mükemmel olurdu çünkü Fenerbahçe, Anadolu Efes veya Darüşşafaka ile dış sahada oynamak her zaman zorlu. Bunlar yüksek bütçelere sahip EuroLeague takımları. Harika oyunculara sahipler. Burada onlara sürpriz yapabilirsiniz Karşıyaka taraftarının yarattığı harika atmosferle. Burada oynamak kolay değil. Bir kere bu takıma karşı oynadım, şimdi de bu takımla birlikte oynuyorum. Yani buraya gelip oynamanın nasıl hissettirdiğini biliyorum ancak büyük takımlara karşı deplasmanda oynadığınızda, -dürüst olmam gerek- şanslar eşit değil. Ama savaşıyoruz; en iyimizi yapmaya çalışıyoruz, hem antrenmanlar hem de maçlarda. Umarım yakın gelecekte ritmimizi, istikrarımızı bulacağız ve daha çok maç kazanacağız.
Takımın performansı gibi Poni’nin de günlük performansı değişkenlik gösteriyor. Şu an sahada izlediğimiz Ponitka, sahaya %100’ünü yansıtabiliyor mu?
Bu aynı zamanda takıma da bağlı. Eğer tüm takım berbat oynuyorsa tek bir kişinin çıkıp harika oynaması da zor oluyor. Çünkü yapılan her hata sizi de etkiliyor ve sizi de içeriyor. Her maç %100’ümü ortaya koymaya çalışıyorum. Senin de söylediğin gibi bazı maçlar iyi, bazıları kötü. Ben bir makine de değilim gerçi, her maç 30 sayı atamam. Mümkün de gözükmüyor zaten; belki NBA’de olabilir çünkü oyuncular buna zorlanıyor. Ayrıca, oldukça genç bir oyuncuyum; 23 yaşındayım daha. Halen öğreniyorum, halen gelişiyorum. Antrenmanlardan, maçlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. En çok da mağlubiyetlerden bir şeyler öğreniyorum çünkü beni en çok bu motive ediyor. Bu sene şimdiden çokça ders çıkardım, daha sezonun yarısı bile değil; ihtimal ki bir bu kadar ders de önümde var. Performansımdan memnun muyum? Tabi ki değilim. Tatmin olmak, başarısızlığa giden ilk adımdır. Diğer yandan da, daha kötü olabilirdi; yani elimdekinden mutlu olup %100’ümü vermeye devam etmeliyim.
Ponitka’yı yakından takip edenler, oyundaki en büyük silahını toplu/topsuz penetreler olduğunu, temas almaktan çekinmeyen ve sıklıkla serbest atış çizgisine giden bir oyuncu olduğunu bilir fakat Ponitka BSL’de %70 isabet oranı ile serbest atış atarken, bu yüzde BCL’de %71. Kendisi bu detaya dikkat ediyor mu?
Oyunumun her detayına özen gösteriyorum. Tabii ki de memnun değilim; %100 ile atmak isterim. Herkes bunu ister. Sezona iyi şut yüzdeleriyle başladım ancak sonraları biraz düştü. Sezonun ortasındayız şu an; halen ritmimi bulmaya çalışıyorum. İniş çıkışlar olabilir ancak istikrarlı şekilde çalışmak en önemlisi. Çok çalışıyorum; antrenman öncesi ve sonrasında. Şu anda yüzdem %70, üç hafta içinde %85 de olabilir %50 de. Her gün bunun için çalışıyorum. Umarım daha iyiye gider.
Gelelim İzmir’deki yaşamına. Boş zamanlarında neler yapıyor, hangi yemekleri seviyor, insanların kendine olan yaklaşımı nasıl?
Salonu ve salon çevresini biliyordum. İlk hafta böyle gitti de. Boş zamanlarımı şu an burada benimle olan ailemle geçiriyorum. İzmir’in diğer tarafına seyahat edip, farklı yerleri görmeye çalışıyorum. Geleneksel Türk yemeklerini deniyorum. Favorim menemen. Lahmacunu da seviyorum. Daha fazla sayabilirdim ama çok fazla zamanım olmuyor gezmek için. Konak, Kemeraltı gibi farklı yerlerde vakit geçirmeye çalışıyoruz. Buradaki insanlar gayet iyi. Arkadaş canlısı hepsi; bir sorun oldu mu yardım etmeye çalışıyorlar. Bir şikayetim yok.
Son olarak, gelecek planları ne yönde? Gelecek sezon kendisini nerede göreceğiz? Uzun vadeli planları? Euroleague’de bir yıldız olmak mı, NBA’de bir rol oyuncusu olmak mı kendisini daha fazla tatmin eder?
Dürüst olmak gerekirse gelecek hakkında çok düşünmüyorum çünkü şimdiki zamanda yaşıyoruz. İnsanlar bunu çoğu zaman unutuyor. Benim için gelecek, bugünkü antrenman ve ailemle yiyeceğim Noel arifesi yemeği. Ne olacağını bilmiyorum. Nasıl bir sezon geçireceğimi bilmiyorum. İki hafta sonrası şahane de olabilir felaket de. Ne olacağını asla bilemezsiniz. Gelecek sene ne olacağını düşünmenin anlamı yok. Elimde sadece bugün var. Hayatın bana getireceği her şeyi alacağım. EuroLeague’de bir yıldız olmak muhteşem olur. NBA’de oynamak da öyle. Oraya gitmek için fırsatım vardı ancak yapamadım. Hayat tahmin edilemiyor; o yüzden bilmiyorum.