Editör ve çeviri: Sina Şen
2015 yılında Gran Canaria forması giyerken şok bir gelişmeyle beyninde tümör olduğu anlaşılan ve kariyerine bir süre ara vermek zorunda kalan ancak geçirdiği iki ameliyat sonrası pes etmeyerek daha güçlü bir şekilde sahalara dönen Kyle Kuric hastalık dönemine ve dönüş sürecine dair yaşananları TrendBasket’e anlattı.
İşte Kuric’in ağzından o süreç:
Sabah saat 05.37’ydi ve arabaya binip hava alanına gitmek için bagajımı çılgınca çekiştiriyordum. Takım otobüsü saat 05.30’da ayrıldı ve yolculuk boyunca uyudum. Bunu ilk kez yapıyordum otobüste normalde uyumazdım. Havaalanında ve günün geri kalanında baş ağrısı çektim. Çok önemsememiştim, bu baş ağrısını uzun ve hızlı geçirdiğim sabahın yorgunluğu olarak değerlendirmiştim. Antrenmana bile gece eve gidip yatmayı düşündüğümden zar zor yetiştim. İştahım aynı değildi, aç değildim fakat sonraki gün önemli bir maçımız olduğu için kendimi yemeye zorluyordum.
Sonraki gün çok da iyi hissetmeyerek uyandım. Maç günü rutinimi uygulamaya çalıştım. Maç önü ısınmasına başlayana kadar her şey iyiydi. Baş ağrım giderek fazlalaşıyordu. Takım doktorundan biraz Ibuprofen (ağrı kesici) istedim. Yaklaşık on dakika sonra ilaçsız duramayacak hale büründü ağrım. Isınmayı bıraktım ve bir migren atağı olduğunu düşünerek kenara oturdum. Ne zaman ayağa kalksam başım dönüyor ve acı içinde kalıyordum, bütün maç boyu bençteydim. Herkese iyi olacağımı söyledim. O gece sonraki günün antrenmanı için Bilbao’ya gittik. Aynı sebeplerden ötürü antrenmana yine katılamadım. Bana serum verdiler ve hastalığımın sadece menenjit olduğunu söylediler. Babam (bir beyin cerrahı) emin olmak için bir MRI çektirmem gerektiğini söyledi. Fakat doktorlar buna yanaşmadı, otele döndüm.
Sonraki sabah Berlin’deki EuroCup maçımız öncesi antrenman için Barselona’ya uçtuk. Hiçbir şey değişmedi, yine antrenman yapamadım. Bu sefer ise ışıkları kapalı bir soyunma odasında bekledim çünkü ışık gözlerimi yakıyordu. Antrenmandan sonra hastaneye tekrar gittik ve MRI talep ettik. Onlar ise talebimize karşılık vermeyerek Gran Canaria’ya geri uçmamızı tavsiye ettiler, takım ise Almanya’ya uçuyordu. Sağlık durumumun uçmaya uygun olduğuna dair bir not yazmalarını istedim fakat bunu da yapmadılar.
“Benim için bu, kolay kısımdı”
Sonraki sabah uyandığımda sarhoş gibiydim. Yürüyemiyordum. Düzgün göremiyordum. Hasta hissettim. Duş alırken şiddetli bir şekilde kustum. Hastaneye üçüncü kez gittik. Bu sefer MRI işlemini uyguladılar ve gerçekler karşımdaydı: Çok büyük ödem toplamış bir beyin tümörü. Beyin kanseriydim. Duş aldığım zaman ile beyin tümörü olduğumu öğrendiğim anın arasındaki olayları çok az hatırlıyorum. Eşimi ve babamı arayıp onlara nelerin olup bittiğini anlattım. Sonraki adım acil durum ameliyatıydı. Eşim Barselona’ya uçtu ve daha sonra bir arkadaşım dört aylık ikizlerimi onları ameliyattan önce görmem için getirdi. Ameliyatın sonucunun ne olacağını bilmiyordum. Benim için bu, kolay kısımdı. Eşim, ailem ve arkadaşlarım içinse: Kavranılamaz.
İki ameliyat oldum: İlki tümörü ortadan kaldırmak için diğeri ise basıncı hafifletmek amacıyla kafatasımdan alnım büyüklüğünde bir parçayı çıkarmak için. Hala ölümün eşiğindeydim. İki gün bilincim kapalı şekilde komada kaldım. Kısıtlandırılmak zorunda kaldım çünkü eşimin sesini duymak benim duygusal durumum üzerinde çok büyük bir etki bırakıyordu. Vücudumda on kilodan fazla kas kaybettim. En sonunda durumum daha iyiye gidiyordu.
Sonraki birkaç ayın ne kadar zor olacağı hakkında bir fikrim yoktu. En baştan başlamam gerekiyordu. Komadan çıktıktan günler sonra iki hemşirenin yardımıyla da olsa ilk kez ayağa kalkabilmiştim. Haftalar sonra ise ilk adımımı atmıştım ve bu adımı atar atmaz yorgunluktan oturmak zorunda kalmıştım. Nihayet yavaş yavaş da olsa kapıya kadar yürüyebiliyordum. Ardından merdivenden aşağı inme, ardından ortalıkta gezinme… Her gün daha güçleniyor ve daha fazlasını yapmak istiyordum. Hala dışarıya yalnızca tekerlekli sandalyeyle çıkabiliyordum. Bunu idrak etmek benim için oldukça zordu. Ben profesyonel bir sporcuyum. Bu kadar zor olmamalıydı. En sonunda, hastanede geçirdiğim iki hafta sonunda, taburcu edilmiştim.
“Bu yıl bitmeden oynuyor olacağım.”
Sonraki ameliyatıma kadar Barselona’da kalmam gerekti. Bu, kafatasımdan çıkardıkları oldukça büyük kemiğin yerini doldurmak içindi. Bu ameliyatın öncesine kadar kafama dokunduğunuz zaman beynimi hissedebiliyordunuz. Hızlı şekilde ayağa kalktığım her seferde sersemliyordum. Hep çevremde olup biten her şeyin farkında olmam lazımdı. Kafamın görünüşünden dolayı insanlar bana gözlerini dikiyordu. Vücudum iyileşiyordu fakat birkaç blok yürüdüğümde dahi inanılmaz şekilde yorgun hissediyordum. Bu ameliyat diğer ikisine göre daha az risk teşkil etse de hala büyük bir enfeksiyon riski vardı. Ameliyat iyi geçti ve her şey iyi olacaktı. Emin olmak için bir süre daha hastanede kaldım. Rehabilitasyon sürecini ve beklentileri konuşmak için ve ona son bir kez teşekkür etmek için doktorun yanına gittim. Bana en az bir sene tekrar basketbol oynamayı beklemememi söyledi. ‘’Yok artık!’’ dedim. ‘’Bu yıl bitmeden oynuyor olacağım.’’ O zaman için bu yedi ay içerisinde basketbola geri döneceğim anlamına geliyordu.
“Hayatımda koştuğum için ilk kez bu kadar mutlu olmuştum.”
Tedavime Gran Canaria’da devam etmeye karar verdim. En iyi yerin orası olacağını düşündüm. Güzel hava, güzel yemekler ve oldukça iyi ve güvendiğim bir fizyoterapist. Fiziksel terapimin ilk günü denge ve yürüyüş üzerineydi. Bütün kas kütlemi ve kas hafızamı kaybetmiştim ve en baştan başlamam gerekiyordu. Artık fiziksel olarak hazır ve güçlü bir sporcu değildim. Çelimsiz, zayıf bir sporcuydum. Denge egzersizleri, havuz egzersizleri ve güçlendirilmiş bant hareketleri ile başladık. Antrenmanlarımın çoğu havuzda geçiyordu çünkü su vücut ağırlığımı desteklediği için vücudumu daha kolay kontrol edebiliyordum. Her gün en az bir antrenman yapıyorduk. Bazen iki. Takım antrenmanlarına gidip ben uzakta beklerken herkesin top oynadığını görmek oldukça zordu.
Koştuğum ilk gün, ilk ameliyatımdan iki ay sonraydı! Hayatımda koştuğum için ilk kez bu kadar mutlu olmuştum. Eşimin ben kumsalda koşarken terastan beni videoya çekmesini hatırlıyorum. Koşumun uzunluğu on metre kadardı fakat bana bir kilometre gibi gelmişti. Her gün daha fazlasını yapıyordum. Daha iyi sonuçlar elde etmek için can atıyordum. O günden sonra, koşularımın süresi uzadı. Kumsalda yarım saat boyunca değişik hızlarda bir yukarı bir aşağı koşuyorduk.
Sonsuzluk gibi süren birkaç haftanın sonunda tekrar basketbol oynamaya başlamıştım. İlk koşuşum ve top sektirişim garipti. Vücudunu nasıl kullanacağını bilmeyen bir çocuk gibi hissediyordum. Oynamamak için önümdeki uzun yolu bir an önce geçmem gerekiyordu. Profesyonel sporcu seviyesinin yakınında bile değildim. Hedefim, doktorların söylediği vaktin yarısından da az bir sürede, sezon sona ermeden, basketbola dönmekti. Bana bir yıl dediler ben ise dört beş ay istiyordum. Yavaş başlayıp vücudumu ve zihnimi devamlı olarak zorlamam ve geliştirmem gerekiyordu.
“Daha mutlu olamazdım.”
Benim tarafımda en olumlu olan şey düşünüş tarzım ve zihniyetimdi. Vücudumu zorlamamak için zihinsel dayanıklılığımın daha güçlü hale gelmesi gerekiyordu. Hayat, amaçlarımız ve motivasyon hakkında kitaplar okudum. Bana en çok yardım eden şey ‘’kişisel gelişim’’ kitaplarıydı. Bu kitapların bir zaman kaybı olduğunu ve ‘’zayıf’’ insanlar için olduğunu düşünürdüm. Daha fazla yanılamazdım. Okuduğum tüm kitaplar ve izlediğim tüm videolar pozitif düşünme ve bunun size nasıl yardımcı olabileceği hakkındaydı. Her şeyi, özellikle geleceği gözümde canlandırmaya başladım. Kendimi tekrar bir maçta oynarken görüyordum. Antrenmanlarımı her bırakmak istediğimde kendimi daha fazla zorlamak için almak istediğim arabayı ve o arabaya binişimi hayal ederdim. Bu benim kendimi daha fazla zorlamamı ve geliştirmemi sağlıyordu.
Ağırlık odasında geçirdiğim yüzlerce saatin ardından sahadaydım, takım antrenmanlarına çıkmam için izin gelmişti. Hazır olduğumu hissediyordum. Yine çok yanılmıştım. Diğerlerine yetişemiyordum. Hala çok yavaş ve güçsüzdüm. Aşırı sinir bozucuydu, özellikle ortaya koyduğum bunca emekten sonra. Tekrar mücadeleci seviye gelmem birkaç haftamı aldı. Sonunda, bir antrenmanda, şalter diğer tarafa atmıştı. Daha hızlıydım, daha yükseğe sıçrıyordum ve daha agresiftim. Üst üste üçlükler sokuyordum, adeta beni kimse durduramıyordu! Bu antrenmandan sonra sonraki maçın kadrosuna alındım! Çok az oynayacağımı (ikinci yarıda birkaç dakika) belki de hiç süre almayacağımı düşünüyordum. Fakat durum öyle değildi. Yedekler arasından sahaya giren ilk oyuncu oldum. Girer girmez bir hücum faul aldırdım. Top bize geçti ve uzun süre sonra ilk kez çıktığım hücum sahasındaki set benim için çizilmişti! Topu yakaladım, üçlük atışı kullandım ve basketi buldum! Beş ay süren ameliyat sürecinden sonra bulduğum ilk atış bir üçlüktü ve ben bunu skora dönüştürmeyi başarmıştım. Taraftarlar çılgına dönmüştü, herkes beni alkışlıyordu. Daha mutlu olamazdım. Sonunda sevdiğim oyuna dönmüştüm.
MVP!
Normal ağırlığıma ve patlayıcılığıma ulaşmam yine de haftalarımı alacaktı. Sezonun ardından hala sağlığımla ve bu seviyelerde oynayabilme kapasitemle ilgili birçok soru ortalıkta dolanıyordu. Gran Canaria ile sözleşmemi yeniledim. Geçen sezonu ilk üç sırada bitiren takımlarla bir sezon önü turnuvası oynadık. İlk maçı kazanmamız beklenmiyordu. Ev sahibi takımı mağlup ettik. 20 sayının üzerinde attım ve maçı takımıma kazandırdım. FC Barcelona ile şampiyonluk maçında oynayacaktık. Bir not olarak o tarihten önce Gran Canaria hiç şampiyonluk yaşamamıştı. Final maçında Barcelona’yı yenerek kulübümüzü tarihinin ilk altın madalyasına ulaştırdık. Ben ise MVP (En Değerli Oyuncu) seçildim.
Bütün çalışmalarım ve emeğim karşılığını vermişti. Kaybettiğim her şeyi geri kazanmam on ayımı aldı ve bu süreçten sonra daha da iyi bir oyuncu haline geldim. İnsanlar bunu hep söyler ama pozitif şekilde düşünmek ve istediğim şey için olanca gücümle ve isteğimle çalışmak benim için gerçekten fark yaratan etmenler oldu. Sadece basketbolda değil. Bunlar benim hayatta kalmamı sağladı.