Dusan Ivkovic’in 2012 yılında yaşadığı Euroleague şampiyonluğu hiç şüphesiz kariyerinin yüz akıdır. Sadece Olympiakos için değil, Yunanistan basketbolu için çok anlamlı ve sembolik bir şampiyonluktu. Ancak 2015’in aralık ayı itibariyle geldiğimiz noktada bu şampiyonluğun Ivkovic için önemli yanılgıların merkezi olduğunu görüyoruz. Bu yanılgının Ivkovic’in bu gün de vazgeçmediği oyun felsefesi ve bu felsefenin Vassilis Spanoulis ile olan ilişkisi üzerinden şekillendiğini söyleyebiliriz.
Aslında bu sezon Anadolu Efes’te izlediğimiz oyun kurucunun mutlak karar mekanizması olduğu ve etrafının dört topsuz hareketliyle donatıldığı oyun 2011-12 sezonu Olympiakos’unun oynadığı basketbol ile büyük oranda paralel. Yaratıcı sayısındaki darlık ve neticesinde Spanoulis merkezli bir hücum kurgusu. 2011-12’de aynı tanımlamayla açıklanabilecek bir plan Euroleague şampiyonluğunu getiriyor lakin bu sezon -ilk tur grubundan 2. sırada çıkmasına karşın- pek çok açıdan sorunlu, somut bir başarı için hayli yetersiz görünüyor. Bu iki farklı görüntünün altında yatan sebepler bölünerek çoğaltılabilir ancak temelde yatan sebep Vassilis Spanoulis.
Aynı düzeni Thomas Heurtel veya Jason Granger yerine Vassilis Spanoulis’le oynamanın avantajı çok daha üst düzey bir oyuncuya sahip olmak değil asla. Zira bugün Heurtel’in yaptığı istatistikler hiç ama hiç azımsanmayacak rakamlarla süslü. Aynı şekilde Granger’ın da büyüleyici maçlarını izledik. Daha iyi, daha kötü sorunu yok ortada. Liderlik sorunu var. Spanoulis’e sahip olmanın beraberinde getirdiği en önemli artı takımı sıradanlaşma tehlikesinden kurtaran bir lidere sahip olmak.
Çok büyük ihtimalle soyunma odasının da lideriydi Spanoulis. Ya da saha içinde biri hata yaptığında ilk uyaran da oydu vs… Ancak kastettiğim işin o boyutu değil. Bunların önemi elbette var ancak Spanpulis merkezinde Olympiakos’u şampiyon yapan Spanoulis’in taktik, teknik kısmında yaptığı liderlikti. Manevi liderliği değil. Açalım:
Ivkovic’in 2011-12 sezonunda oynattığı basketbol da 2015-16 sezonunda oynattığı basketbol da oyun kurucuları geniş yetkilerle donatıyor. Çok ama çok cazip yetkiler bunlar. Her an topu elinde tutmak, topla çok uzun süreler geçirmek, hemen her hücumun kararını vermek söz konusu. Bu yetkiler dün Spanoulis’indi bugün Heurtel’in veya Granger’ın. Fakat şurası kesindir ki tek oyun merkezi üzerinden Euroleague şampiyonu olunmaz. Tek oyun merkezli hücum düzenini çok iyi oynamak da şampiyonluk için yetmez. Farklılaşabilmek, rakip savunmalara beklemedikleri, temel savunma prensipleriyle önlem alamayacakları önerileri sunabilmek gerekir.
Spanoulis’i farklı kılan bu önerileri sunabilmek adına cazip yetkilerinden feragat edebiliyor olmasıydı.
Bunun teknik anlamı şudur. 2012 yılının Olympiakos savunmasında Spanoulis’in pas kanallarını doğru açılarla kapayarak, perde devamlarında ikili sıkıştırmalarla Spanoulis’i sıkıştırarak kayda değer bir başarı sağlayabilmek gerekir. Tek bağlantı üzerinden oynanan bir oyunun panzehiri bu olmalı zira. Ancak oyun merkezi Spanoulis olunca işler öyle yürümüyor. Spanoulis böyle durumlarda topsuz oyuna dair yüksek bilgisi ve rakip savunmanın üzerinde biriken konsantrasyonunu aynı anda kullanıp takım arkadaşlarının kendi üzerinden oluşan rakip savunma açıkları kullanmak adına elverişli ortamlar hazırlıyordu. Bu sayede Olympiakos maç içinde çeşitli stratejiler kullanabiliyor, final four düzeyinde dahi Spanoulis’ten hariç bir kahraman çıkarabiliyordu. En önemlisi ise tek bir öneriye sahip olmuyorlardı. 2012 Euroleague Final Four’unda Kostas Papanikolau’nun yükselişi de bununla ilişkiliydi.
Spanoulis’in yaptıkları 2015 yılından bakınca çok daha kıymetli. Zira anlıyoruz ki böylesi geniş yetki kuşatmasında güç zehirlenmesi yaşamadan takımın geri kalanı için yaratıcılığa hazır bir ortam tedarik etmek, hücum kaynağı sayısını arttırarak rakip savunmaların konsantrasyonunu bölmek adına yeri geldiğinde sahneden inebilmek üst düzey oyun bilgisi etrafında şekillenmiş bir liderliğe işaret eder. Zira tek hücum kaynağı ile Euroleague şampiyonluğu yaşayabilmek hayli zor bir ihtimal. O hücum kaynağınız Juan Carlos Navarro olsa dahi değişmiyor bu.
2015 yılının Anadolu Efes’ine geldiğimizde değişen tek şey isimler. Düzen aynı, merkezdekiler farklı. Anadolu Efes hücumlarının merkezi Jayson Granger veya Thomas Heurtel. Bundan sadece 3,5 yıl önce şampiyonluğu getiren düzen şu anda Anadolu Efes için final four hedefini her gün biraz daha düşük hale getiriyor. Bunun altında yatan sebep Heurtel’in de Granger’ın da Spanoulis’in yaptığını yapamamaları. Yani takımın farklı öneri sunmasına izin vermemeleri.
Sebebi gayet basit ve bu duruma şaşırmamak gerekir. Dusan Ivkovic’in hücum kurgusunda oyun kurucuların yetkisi hayli fazla ve normal şartlarda hiçbir oyuncu bu yetkilere sahip olmak varken ikincil bir role bürünmeyi bir periyotluk hatta hücumluk olsa bile istemez. Bu doğrultuda Anadolu Efes’in Granger ve Heurtel’i aynı anda sahada tuttuğu bölümlerde iki karar mekanizmasına sahip olmanın getirdiği çeşitliliği görmüyoruz. Tam aksine bu ikiliden hücumu başlatan, geniş yetkilerin sahibi olurken diğeri için topsuz oyunun parçası olmak kabul edilemez bir hal alıyor ve Anadolu Efes dört kişiyle hücum etmek zorunda kalıyor.
9 Ekim 2015 tarihinde Anadolu Efes ile Pınar Karşıyaka arasında oynanan Cumhurbaşkanlığı Kupası maçının ardından “Bu maçı Heurtel anlatır” başlıklı yazımda şunları yazmıştım:
“Heurtel’in sahada olduğu bölümde yaşanan sıkıntı yalnızca bu da değil (…) Heurtel’in topsuz oyunla ilgili hiçbir fikrinin ve bilgisinin olmaması, fikir edinebilmek adına da hiç çabalamaması. Ivkovic, Heurtel ile Granger’ı aynı anda sahada tutmak istiyor belli ki. Ancak bu ikiliyi aynı anda sahada tutmayı avantaja çevirebilmek için topsuz hareketlenmeleri oturtmak da şart. Sahadaki görüntüde ise buna dair emare yok. Heurtel ya topu eline alıp bildiğini yaptı ya da Granger oyunu yönlendirirken Heurtel olduğu yerde olup biteni izledi. Heurtel’e dair bu sıkıntılar önceden de bilinen ve halledilmesi gereken sorunlardı. 2015-16 sezonunun ilk resmi maçı itibariyle de olumlu bir gelişme yok. Ancak şöyle de bir gerçek var ki topsuz oyundan böylesine habersiz bir oyun kurucunun final four hedefine sahip bir takımda uzun yıllar oynaması kolay değil.”
Gelinen noktada aynı görüntünün Granger için de var olduğunu söyleyebiliriz. Zira oynadığı her maçta, mutlak karar mekanizması olmanın cazibesine o da kapıldı ve topsuz oyunu reddetmeye başladı.
Aslında 2014-15 sezonuna yapılan iyi başlangıca karşın Thomas Heurtel’in transfer edilmesinin altında yatan sebebi de daha berrak bir hale getiriyor Anadolu Efes’in şu ana kadar oynadığı basketbol. Amaç Olympiakos’u şampiyon yapan düzeni aynı şekliyle Anadolu Efes’e taşımak. Öyle ki Heurtel’in transferi sonrası hücuma ağırlığını koymaya başladığı maçlarda benzer sorunlar derhal baş göstermiş ve Anadolu Efes’in hücum kurgusu radikal bir değişiklik yaşamıştı. Ben de 2014-15 sezonu TOP 16’da oynanan Unicaja Malaga-Anadolu Efes karşılaşmasının ardından şunları yazmıştım:
“Anadolu Efes, Euroleague’in en iyi hücum takımı değil ancak kolay sayı bulabilme konusunda hafife alınmayacak bir beceriye sahip. Bu kolay sayıların temelini ise savunma oluşturuyor. İyi savunmalarla rakibi top kaybına veya zorlama şuta zorlamak, devamında ise kolay sayılar bulmak Anadolu Efes’in rakip savunmanın dengesini bozmak adına en önemli planlarından (…) Doğruya odaklanmak gerekir, yani oyunun kaynağını savunma yapmak.”
Savunmadan hücuma geçişin birkaç saniye bile sürmediği bir oyunda iyi bir savunmanın ardından kolay sayı bulmak yerine sete yerleşmek kimi takımlar için doğru bir yöntem olabilir. Ancak Anadolu Efes için değil. 2014-15 sezonunun TOP 16 aşamasında oynanan CSKA Moskova-Anadolu Efes karşılaşmasının ardından “Bu iş böyle olmaz” başlıklı yazıda bu soruna şöyle değinmiştim:
“İşler kötüye gittiğinde Heurtel üzerinden düşük tempoda, akıcılıktan uzak oynanan set hücumları tek çözüm planı görünümünü almakta ve Heurtel öncesinde yapılan doğrular rafa kaldırılmaktadır.”
Sorun Heurtel’in transfer edildiği günden itibaren aynı, değişen bir şey yok.
Başarıya giden tek bir yol yoktur. Dolayısıyla Dusan Ivkovic’in başarıya hangi yoldan gideceğini seçme serbestisine sahiptir. Seçtiği oyun kurgusunun çok iyi uygulanması olasılığında bile Euroleague şampiyonluğu için yetersiz olduğu kanaatindeyim fakat bunun kararı antrenördedir şüphesiz.
Ancak ilginç olan şu ki bir antrenörün oynatmak istediği basketbolu yapılan transferler ve bu transferler sonucunda oluşan kadro üzerinden anlayabilmek gerekir. Bunun olumlu yönde istisnaları olsa da kaide budur. Ivkovic’in tercih ettiği tek karar mercii üzerinden dört topsuz hareketliye dayalı oyun stratejisinde ise çok daha bariz olur kadro-kurgu bağlantısı. Bu doğrultuda Anadolu Efes kadrosuna baktığımızda oyun kimliğini topsuz hareket üzerinden tanımlayan oyuncu sayısındaki fazlalığın göze çarpması gerekir ki Heurtel’in veya Granger’ın tek kaynak olduğu oyunda topsuz oyunu refleks olarak oynayabilecek oyuncular gerek parkede gerek kenarda hazır bulunsun.
Eldeki kadro başarıya ulaşma adına çok çeşitli öneriler sunmaya müsait. Ancak Ivkovic’in tek karar mercii+4 topsuz hareketli oyunu için yanlış isimleri barındırıyor. 2-3-4 rotasyonunda topsuz oyun üzerinden tanımlanabilecek 2 oyuncu var örneğin: Birkan ve Diebler. Ivkovic’in onlara verdiği uzun süreler de bu yüzden. Diğer önemli parçalara baktığımızda ise çok daha farklı oyun kimlikleri mevcut.
Bundandır ki Saric-Cedi-Brown-Furkan gibi bir dörtlüden beklenen ile Birkan ve Diebler’dan beklenenler arasında bir fark olması gerekir. Adaletli bir rol dağılımında belirleyici olan yüksek oranda sistemin değil oyuncunun özellikleridir. Sistem merkezli bir takım ise sisteme uygun oyunculardan kurulu olduğu müddetçe işlevseldir.
Öte yandan Anadolu Efes’le ilgili durum an itibariyle ters istikamette. Anadolu Efes’in savunulması güç bir takım haline dönüşmesi Saric-Cedi-Furkan-Brown dörtlüsü üzerinden gerçekleşebilir. Zira oyun şu anda tamamen Ivkovic’in tahtaya yazdıkları üzerinden şekilleniyor ancak üst düzey başarılar için rakiplerin tahtada yazmayan farklılıklar görmesi gerekir. Fenerbahçe bu farklılığı Datome-Vesely-Udoh üçlüsü üzerinden şekillendiriyor örneğin. Veya CSKA, Teodosic ve DeColo üzerinden. Anadolu Efes için ise bu farklılığın yolu Furkan-Cedi-Saric-Brown dörtlüsünden geçiyor.
Öte yandan görünen şudur ki bu dörtlünün temel ve tek görevi topsuz oyun. Yani Heurtel veya Granger ile koordineli gerçekleşen topsuz hareket. Ancak sürpriz değil ki bu dörtlüden istenilen verim tam olarak alınamadı. Topsuz oyun merkezli bir oyuncunun sahip olduğu özelliklerden çok daha farklı özelliklere sahip olan bu oyuncuları her saniye sınırlayarak bundan farklı bir sonuç elde etmek de imkansız zaten.
Aslında zaman zaman Saric ve Brown’ın bir nevi başkaldırdığını görüyoruz. Saric oyunu kurmak adına topu kendi getiriyor veya Brown sağlıklı yerleşimi sağlayamamış savunmaların üzerine gecikmesiz gidiyor. Anadolu Efes hücumunun böyle durumlarda verdiği tepkiyi iyi okumak gerekir. Ekseriyetle bu pozisyonlarda doğru topsuz yerleşimi alma konusunda reaksiyon gösteremeyen oyuncular ve ağır adımlarla topu almaya gelen bir oyun kurucu. Brown kısa sürede pozisyonları bitirmeye niyetlendiğinde diğer oyuncuların gösterdiği reaksiyonun önemi kalmıyor ancak Saric merkezli bir hücum girişiminin verimli olması için hiçbir şartın oluşmadığını görüyoruz sıklıkla. Zira hücumun oyun kurucu üzerinden başlaması dışında hiçbir pozisyona tepki verme alışkanlığı yok Anadolu Efes oyuncuların.
Rakamlar üzerinden Anadolu Efes’in hücum kalitesini değerlendirdiğimizde her şey fazlasıyla olumlu görünüyor. Ancak bir takımın hücum verimliliğini analiz etmek nicelikten çok niteliğe ağırlık vermeyi gerektirir. Hücum verimliliği pek çok kıstas üzerinden analize tabi tutulur, rakamlar ise bunun küçük bir parçasıdır.
Euroleague’in en çok sayı atan ikinci takımı olmak kağıt üzerinde çok önemli bir başarı ancak ne kadar açıklayıcı? Tek oyun merkezi üzerinden hücum edebilen, ikinci bir planı katiyetle kabul etmeyen, iki oyun kurucu aynı anda sahadayken dahi tek karar mekanizması üzerinden kurgulanan bir hücum düzeninden bahsediyoruz. Hücum etmek için var olan kısa sürede pozisyonun gerektirdiği şartlara anlık tepkiler veremiyor Anadolu Efes. Oyun kurucuların yeri geldiğinde topsuz oyunu da oynamak zorunda olmalarına karşın buna dair hiçbir plan veya niyet yok. Aynı şekilde top oyun kurucunun elinde değilken hiçbir topsuz oyuncu doğru pozisyonu almak üzere harekete geçmiyor, dolayısıyla Saric’in nadir girişimlerinin neticesi belirgin oluyor.
Üzerinde durmak gerek. Toplu oyun-topsuz oyun geçişleri hem oyun kurucular hem de takım açısından alışkanlık halini almalı. Hiçbir oyun kurucu için top elden çıktığı anda hücum bitmez, top elden çıktığı anda toplu oyun biter topsuz oyun başlar. Öte yandan topsuz hareket mekanizmasını başlatması gereken topun oyun kurucunun elinde olması değil topun herhangi bir oyuncunun elinde olmasıdır. Netice itibariyle Saric ve Derrick Williams’ın toplu oyun denemeleri üzerinden Anadolu Efes hücumunu bu şekilde değerlendirmek gerekir çünkü önemli bir belirleyicidir bu.
Cedi ve Furkan tarafında durum daha da vahim aslında. Gerek ters eşleşmeleri, gerek yerini alamamış savunmaları çok iyi cezalandırabilen iki oyuncudan bahsediyoruz ancak buna niyetlenmelerine fırsat olmadan topu oyun kurucuya vermek durumunda kalıyorlar. Son olarak Akın Çorap Yeşilgiresun Belediyespor maçında açık alanda eksik yakalanan rakip savunmasına karşı Cedi Osman’ın Crocker tarafından savunulan potaya gitmek yerine topu tutup Granger’a verdiğini. Halbuki gayet açıktır ki Cedi Osman’ın doğasında yerleşimini tamamlayamamış rakip savunma karşısında, yakınlarında Jan Vesely olsa dahi potaya gitmek var. Şu an gelinen nokta ise bambaşka. Sezon öncesindeki beklentilerim ise şu anki görüntüden çok daha farklıydı. Sezon öncesi Anadolu Efes analizimde şunları yazmıştım Cedi Osman hakkında.
“(…) Cedi’nin Eurobasket 2015’te oynadığı basketbol, 2014-15 sezonunda yaptıklarından çok daha farklı şeyleri yapabileceğinin teminatıdır. Daha iyisini değil sadece, daha farklısını. 3 numarada uzun kolları ve hareketliliğiyle Euroleague düzeyinde dahi her eşleşmesine üstünlük kurabilecek fiziksel donanıma sahip Cedi Osman. Milli takımda bu avantajlarını aklıyla birleştirebileceğine dair sağlam doneler sundu. Başta Ivkovic’e olmak üzere. O halde hücumu çok boyutlu hale getirmek, birebirleri Granger-Heurtel tekelinden kurtarmak ve kağıt üzerinde göze çarpan delicilik sorununa çözüm üretebilmek adına Cedi Osman’ın bu sene yapacakları son derece önemlidir. Ekim 2014’ten bu yana gelişim çizgisinin seyri bu beklentilerin boşa çıkmayacağına işaret ediyor. Tüm bu veriler ışığında Cedi Osman’ın 2015-16 sezonunda hayal kırıklığı yaşatma olasılığı da çok düşük görünüyor.”
An itibariyle bir hayal kırıklığı var masada. Öte yandan unutmamak gerekir ki bu hayal kırıklığının altında yatan tek sebep Cedi Osman değil. Ivkovic’in mutlak talebi kusursuz bir topsuz oyun ve Cedi’nin bu noktada Diebler ile yarışabilmesi mümkün değil. Açıkçası Diebler’ın Cedi’den üstün olan tek yönü de bu.
Şöyle de söyleyebiliriz. Hedef olan final four için yüksek geçerliliği olmayan bir hücum kurgusu ve adaletsiz rol dağılımı. Fazla sınırlandırılmaları neticesinde başarıya giden yolda son derece önemli olan Cedi-Furkan-Saric-Brown dörtlüsünün doğal verimsizlikleri ve kanımca sistem sorgulamaları. Yine istatistiksel olarak verimli görünen ancak verimlilikten hayli uzak bir hücumun beraberinde getirdiği başarısız bir savunma. Zira sezon planlamasına oyuncuları ikna etmeden sağlıklı bir savunma inşa etmek de mümkün olmuyor. Olumlu anlamda bir değişiklik beklemek de bu saatten sonra fazlasıyla zor. Zira şu an gördüğümüz oyun planına ulaşmak adına yapılmış bilinçli bir Heurtel transferi ve bu transferin ardından gelinen bir noktada Anadolu Efes. Halihazırda gördüğümüz oyun belli ki nihai amaçtı.
Görsel kaynak |
*Turkish Airlines Euroleague / Resmi web site
*Anadolu Efes Spor Kulübü / Resmi web site