Kobe Bryant – Veda | 2020
2020 yılı dünya için oldukça zor bir yıl oldu ancak basketbol için daha zor…
Tabii ki dünyada yaşanan yüzlerce ölüm ve trajedi ile basketbolda yaşanan trajedileri karşılaştırmayacağım ancak 2020 yılında öyle bir olay oldu ki basketbol dünyası bu yılı hep hüzünlü hatırlayacak.
Evet, aslında yukarıdaki cümlelerden anlaşılacağı gibi konumuz Kobe Bryant ve onun geride bıraktığı mirası, belki de bırakamadığı. Bu konuya daha sonra değineceğim.
NBA tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyuncuları arasından gösterilen Bryant, 26 Ocak 2020 tarihinde Kaliforniya’nın Calabasas bölgesinde bir helikopter kazası sonucu hayatını kaybetti. Pilotun sis nedeniyle önünü göremedikten sonra hızla irtifa kaybeden helikopter dağlık bir alana düşmüştü. Sekiz dakika sonra bölgeye gelen polis ve sağlık ekipleri kazadan sağ çıkan kimsenin olmadığını anlamıştı.
Onu kaybetmiştik
Kobe Bryant ölmüştü. Bunu yazmak aslında bir basketbolsever olarak gerçekten ağır geliyor. Yukarıda bahsettiğim ‘Dünyada o kadar acı ve trajedinin yaşandığı yılda bu mu ağır geldi’ diye soranlar olacaktır ancak hislerinizi kontrol edemezsiniz. Belki de bu konuda açıklama yapmam bile yersizdir.
Bryant’ın basketbol evrenine bıraktığı mirası tartışmaya veya onu açıklamaya gerek bile yok. Sekiz yaşındaki çocukların Lakers şortu giyerek plajlarda gezmesinin çok büyük sebebiydi kendisi. Lakers tarihinin simge isimlerinden, NBA tarihinin efsanelerinden biriydi. Hastalık derecesine gelen kazanma hırsı, basketbol sahasında gözü dönmüş tavırları ama her şeyden önce iyi bir baba figürüydü. Baba figürü demiştik ya, Kobe’nin kendi mirasını devam ettireceğine inandığı bir de kızı vardı. Gianna Maria-Onore Bryant. Kısaca Gigi Bryant. 1 Mayıs 2006 yılında doğmuştu ve henüz 13 yaşındaydı.
Gigi’ye göre babasının basketboldaki mirasını devam ettirecek kişi oydu. Etraftaki insanların ‘Kobe Bryant’ın bir erkek çocuğu yok, basketboldaki mirası nasıl devam edecek’ sorusunun en büyük cevabıydı o. WNBA’in efsanesi olup Kobe Bryant’ın saha içinde yaptığı muazzam performansları devam ettirecekti. Olmadı.
Gianna Maria-Onore Bryant, babasıyla birlikte henüz 13 yaşında helikopter kazasında hayatını kaybetti.
Benim gözümden Kobe Bryant
Bugüne kadar Kobe Bryant hakkında okuduğum bilgilerle düşüncelerimi harmanlayarak biraz kafamın içindekilerini dökeyim istiyorum. Kobe, Philadelphia’da doğmuş, çocukluk ve gençlik yıllarını son derece rahat bir ailenin çatısı altında geçirmişti. NBA’de görmeye alışık olduğumuz büyülü veya zor yaşam öyküleri onun hayatında yoktu. Bir evi, yatacak sıcak bir yatağı vardı ve en önemlisi hayatta kalma kavgası hiçbir zaman olmamıştı. Amerikalı isim, bunlara rağmen kendisini ailesine hep ispatlamak istemişti. Belki de ailesinin ona istemeden yaptığı baskılardan sıkılmış ve onları içine atarak büyük bir nefret duygusunu bünyesinde barındırmıştı. Bu nefret duygusu ailesine miydi yoksa genel bir duruma karşı mıydı bilinmez ama büyük bir nefret olduğu kesindi.*
Bryant bu duygusunu basketbol kariyerinin her noktasında kullandı. Taraftarlar çenesinin öne çıktığı maçlara sık sık şahitlik ettiler. Büyük bir yıkıcı, tam bir makinaydı. Sakatlıklar ise Kobe’nin kariyerinde her zaman bir hikaye konusu olmuştu. Parmağı kırık çıktığı NBA Finalleri, basketbolda geçirebileceğin en büyük sakatlıklardan biri olan aşil tendonunun kopmasına rağmen çıkıp serbest atışları atması… Akıl alır gibi değil.
Saha içerisinde ‘Iron man’ tiplemesiyle bizi tanıştıran, Kobe bu ne olacak canım, önemli bir maç ise çıkar oynar düşüncesini bizlere aşılayan bir ismin ölüm ile tanışıyor olması veya bizi tanıştırıyor olması kulağa garip geliyor ve her zaman garip gelecek.
* Bu bilgiler Roland Lazenby’nin yazmış olduğu Kobe Bryant biyografisinden alınmıştır.