2010’da San Diego State’teki ilk yılının ardından, yazın idman yaparken, Los Angeles Lakers ile şampiyonluk kazanmış, NBA’de kendini kabul ettirmiş Ariza’nın kampüste idman yapacağını duyar.
Antrenörü eski Aztecs guard’ı Tony Bland ile gelen Ariza’yı bulur ve idmanına katılmak ister. Bu isteği kabul eden Ariza Leonard’ın kendine hakimiyetinden derhal etkilenir.
“Ona dair ilk izlenimim, ‘Bu çocuk, buraya, ne pahasına olursa olsun çalışmaya gelmiş, nokta.’ oldu.”diyor Ariza gülerek.
Ariza, o yaz, San Diego’da sıkı çalışıyordu. Sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez salona gidiyordu. Bunun, onu herkesin üstüne çıkaracak, yorucu bir program olduğunu düşünüyordu.
Ancak bir sorun vardı: Leonard.
“Salona her zaman ilk giden olduğum için kendimle gurur duyuyordum.” diyor Ariza. “Ama salona girdiğimde o çoktan gelmiş oluyordu. Yapması gereken her şeyi yapmış, yeniden idman yapmaya hazır oluyordu… Sahip olduğu iş etiğini gördüğümde özel biri olacağını biliyordum.”
Leonard kendini bir NBA oyuncusuna karşı deneyebilmek için erkenden salona gitme konusunda oldukça motiveydi. Ariza herhangi bir NBA oyuncusu değildi. Leonard’ın saygı duyduğu, genç forveti parkede ezmeyen biriydi.
“Trevor kolejde benim için büyük bir isimdi.”diyor Leonard. “Ona karşı oynarken kendimi gösterdiğimi hissediyordum.”
“Muhtemelen bir maç kazanmıştım. Hatırlamıyorum… Ama onunla çalışmama izin verdiği için şanslıydım.”
Leonard hatırlamayabilir ama Ariza kesinlikle hatırlıyor.
“Teke tek maçlarımızın hepsini olmasa da bazılarını kazanıyordu ama hepsini kazanmak istiyordu.”diyor Ariza gülerek. “Her seferinde her şeyini veriyordu… Onun kalibresinde bir oyuncu olabilmek için sahip olmanız gereken ‘uçta olma haline’ sahipti.”