Yazı: Lee Jenkins, Sports Illustrated
Çeviri: Buse Nur Küçe, TrendBasket
LeBron James altıncı kez NBA finallerinde kaybetmesinden üç gün sonra kanal tedavisi oldu. Ailesinin ve çocuklarının şehir dışında bir AAU turnuvasında olduğu 72 saat boyunca Ohio’daki malikânesinde tek başınaydı. Evde sadece aşçı vardı ki zaten yaptığı yemekleri de LeBron yiyemiyordu. Kanal tedavisinin acısı geçtikten sonra başka bir şey üzerine kafa yormaya başladı. Fakat bu durum daha acı verici ve daha inatçıydı. Her zamanki gibi Warriors ona düşünerek saatlerini harcayabileceği bir şey vermişti.
Finallerden sonraki iki haftada James en yakın danışmanlarıyla üç toplantı düzenledi. Bu toplantılarda ise serbest kaldıktan sonra seçeceği, LeBron’un ailesini memnun edebileceği ve nihayet ezeli düşmanını alt edebileceği seçenekler konuşuldu. Genel olarak üstünde yoğunlaşılan takımlar Rockets, 76ers, Lakers ve Cavailers oldu. James, menajeri Rich Paul’ü bu organizasyonları araştırıp, Anguilla’daki tatilden döndüğünde ona bir sunum yapması için görevlendirdi.
James serbest kaldığı son iki seferde kararını alırken hiç acele etmemişti ancak bu sefer uçağı Los Angeles’taki Van Nuys Havalimanı’na iniş yaptığı Cumartesi gününden itibaren alışılmadık bir hızla ilerliyordu süreç. Yine aynı gün Paul ile kapsamlı bir toplantı için buluştu; Cavs, Lakers ve Sixers ile görüşmeleri ayarladı. Ancak açık bir şekilde belli oluyordu ki onun aklı Los Angeles takımındaydı. Kobe Bryant ile telefonda görüştü ve Magic Johnson’ı Brentwood’daki evine davet etti. Johnson Cumartesi gecesi evin kapısından içeri girdi.
Lakers’ın Kawhi’yi Spurs’ten transfer etme veya Thunder’dan Paul George ile imzalama isteği genel olarak LeBron’a bir öncü sayılabilmesi içindi. Ancak o anda, George tarafından zaten reddedilmiş olan Johnson’ın elinde ikisi de yoktu. James, 33 yaşında bile, bir acelesi olmadığını ve Lakers’ın ilk büyük transferi olmayı sorun etmeyeceğini dile getirdi. LeBron uzun vadeli, şampiyonluk adayı bir takım oluşturmak istiyordu ve bunun için Lakers’ın ekibinin, maddi kaynaklarının ve salary capinin uygun olduğunu düşünüyordu.
James, Cleveland’da Dan Gilbert’ın; Miami’de Pat Riley’nin oyuncusuydu. Lakers’ın başkanı Johnson’a hissettiği bağ ise bambaşka bir seviyedeydi. Kişilik, oyun tarzı, toplumdaki olaylara müdahilliği ve iş hayatı gibi konularda James’e en yakın spor figürü sayılabilecek tek kişi Johnson’dı. LeBron’un çevresindekilere göre Johnson ile çalışma fikri onun aklını çelen en önemli etmenlerden.
LeBron James ve eşi, Pazar sabahı Bretnwood’daki A Votre Sante’ın avlusunda kahvaltı yaptılar. Demokratların Kaliforniya eyalet valisi adayı, LeBron’a bir sonraki durağının neresi olacağını sormak için masasını ziyaret etti ancak LeBron bu soru karşısında sessiz kaldı.
Kaliforniya’nın eski first ladysi Maria Shriver de LeBron James’in yanına gelip, gönlünün Los Angeles Lakers’tan yana olduğunu belirtti. Hiç şüphesiz Lakers’ın marka değeri, en az Brandom Ingram ve Lonzo Ball kadar etkili oldu LeBron’un kararında. James bir Cowboys ve Yankees taraftarı olarak büyüdü ancak kendisinin daha önce böylesine ikonik bir formayı giyme şansı olmamıştı. Her ne kadar Rockets ve Sixers da maddi olarak aynı olanaklara sahip olsa da onların isimleri aynı havayı yaratmadı.
Pazar öğleden sonra James ve karısı yeniden Van Nuys Havalimanı’na geçti. Yeniden doğuya uçuyorlardı ancak bu sefer baş başa bir çift tatili için Avrupa’ya dönmüştü rotaları. Danışmanları LeBron’un kararını gezi esnasında mı, öncesinde mi yoksa döndükten sonra mı vereceğini bilmiyorlardı. Üzerinde Paul’ün menajerlik şirketi olan Klutch Sports Gropu’un isminin yer aldığı eski moda bir basın duyurusu hazırladılar ancak bunu ne zaman yayımlayacaklarını da bilmiyorlardı. James uçağa binerken Paul’ü aradı ve ona “Lakers’a haber ver.” dedi.
1968’de Wilt Chamberlain Philadelphia’dan Los Angeles’a geldi. 1975’te Milwaukee’den Kareem Abdul-Jabbar. 1996’da Orlando’dan Shaquille O’Neal. 2018’de ise bu sefer bu isim LeBron James. Ve beklentiler de pek farklı değil. Kişisel olarak LeBron şaşırtıcı bir risk aldı.
Göreceli olarak ileri bir yaşta kendisini çok yüksek beklentilerin ve olağanüstü bir baskının karşılayacağı bir yere gitti. Eğer her şey yolunda gider ve Lakers yeniden zafere ulaşırsa ismi Shaq ve Kareem ile birlikte kutsal tapınağa yazılacak.
Peki ya tersi olur ve Golden State ve Houston’ın gerisinde kalırlarsa neler yaşanacak? Kobe’den göndermeli tweetler mi göreceğiz? LaVar ona sataşacak mı? 21 yaşındaki takım arkadaşları ona diss mi yayınlayacak? Cleveland’da James’in Tanrılaştırılmasının sebepleri basketbolun da ötesindeydi. Los Angeles macerası ona “Ya kazanırsın ya da bir hiçsin” olarak özetlenebilecek Miami dönemini hatırlatabilir.
Ancak belki de dünyanın en iyi oyuncusu için mesele her zaman budur: Ya başarıya ulaşmak ya da Haziran’da bir başka can yakıcı tecrübe yaşamak. Önümüzdeki birkaç sene içerisinde bir gün artık LeBron dünyanın en iyi oyuncusu veya sporun en büyük ismi olmayacak. Kazanabilmek için kendisinden başka cezp edici bir şeylere ihtiyacı var ve tam bu noktada da olaya Lakers ve Johnson dahil oluyor.
Lakers’ın son dönemdeki korkunç serbest oyuncu seçimlerini bir kenara bırakırsak neredeyse bütün NBA oyuncuları Lakers’ın, yetenek ve rekabet açısından belirli bir temeli karşılayabildikleri sürece, ligin en çekici durağı olduğunu kabul ediyorlar. Johnson, Rob Pelinka, Ingram ve Kuzma ile birlikte o eşiği çoktan geçtiler.
Pazar gecesine kadar James çoktan Avrupa’ya geçmiş ve tüm bu eğlenceyi geride bırakmıştı. En az bir ay boyunca hiçbir röportaj, görüntü veya detaylı açıklamalar beklemeyin. Üçüncü kez takım değiştirmek, Cleveland’dan ikinci kez ayrılmak bir kutlama sebebi değil. Warriors’a üç hafta önce olduğundan sadece coğrafi olarak daha yakın. Şu andan itibaren o artık efsanelerin ayak izlerini takip edeceği yeni bir yola çıkmış durumda.