Gördünüz mü bilmiyorum ama geçen hafta Suns NBA’in ilk Avrupa doğumlu başantrenörü olacak olan Igor Kokoskov’u takımın başına getirdi.
Her açıdan bu, lig için oldukça güzel bir haberdi. Ama bireysel olarak bakınca size söyleyebilirim ki benim için daha da özel bir andı. Draft edildiğimden bugüne tam 17 sene geçti ama ben hala bazı insanların o zaman benim hakkımda söylediği şeyleri hatırlayabiliyorum. “Avrupalı birini üç numaradan draft edemezsiniz! Deli misiniz siz? Belki ilk turda ama daha düşük bir sırada olabilirdi çocuk yetenekli sonuçta. Ama ilk beş mi? İLK BEŞ. Orada organizasyona bayrak oyuncu arıyorsunuz. Bitiricilik içgüdüsü yüksek ve liderlik yetenekler olan birini yanı. Avrupalılar olmaz, bu adamlar biraz yumuşak kalıyorlar. Bu çocuğu üç numaradan draft edemezsiniz.” gibi şeylerdi.
Üç numaradan draft edildiğimi söylememe gerek var mı bilmiyorum. Şimdi ise Avrupalı basketbolcuların çok yüksek sıralardan draft edildiğini görebiliyorsunuz, sıradanlaştı artık. Kim bilir belki de bu sene Luka Doncic bir başka Avrupalı bir numara olacak.
Bu durum koçlar için de böyleydi. İlk başta hiçbir NBA takımı teknik ekipte Avrupalı asistan bulundurmuyordu. Ancak daha sonra bazı yenilikçi takımlar Avrupalılara yer vermeye başladı ve başarıya ulaştılar. Sonra diğer takımların da bu hareketi takip etmeye başladığını gördük. Ve bugün öyle bir noktaya geldik ki Suns Igor’u takımın başına geçirdi.
Becky ve Igor’u kıyaslamıyorum bu arada çünkü bence ikisi aynı şey değil. Sadece NBA’in artık dünyanın daha farklı bölgelerini de yansıtıyor olmasının çok güzel bir durum olduğunu düşünüyorum. Çünkü çok büyük bir dünyada yaşıyoruz değil mi? Bence ufkunu yeni ve anlamlı şeylere karşı genişletmek insanı olduğundan çok daha iyi biri haline getirir.
Tam da bu yüzden NBA’in birçok önemli konuda en önde yer aldığını görmek beni çok heyecanlandırıyor. Bu durumu “Black Lives Matter”* gibi önceliği olan bir meselede bir araya geldiğimizde gözlemleyebiliyorum. DeMar ve Kevin gibi adamlar, bireylerin duygusal sağlığı gibi önemli bir konuyu yüksek sesle dile getirdiklerinde görebiliyorum.
NBA Başkanı Adam Silver’ı LGBTQ yürüyüşünde yer aldığında görebiliyorum. Steph ve LeBron gibi oyuncular hiç kimsenin inandığı şeyi savunmak adına kendi platformlarını kullanmak için çok ünlü olmadığını dünyaya devamlı olarak kanıtladıklarında da bu durumu görebiliyorum. Ve tabii ki Bucks gibi bir büyük bir camia başantrenörlük pozisyonu için -kadın ya da erkek fark etmez- o pozisyonu gerçekten hak eden biriyle görüşme yapmak istediği zaman bunu görüyorum.
Artık ligin her yerinde bu öncülüğü görebiliyorum ve bundan gurur duyuyorum.
Çünkü bana göre bu lig bir aile. Aile olmanın en önemli özelliklerinden biri de birbirinize karşı en eleştirel yaklaşanların her zaman yine sizler olmanız. Birbirinize yanlışlarınızı en rahatlıkla söyleyebilecek kişiler sizlersiniz. Çünkü günün sonunda herkes tüm bunların çıkış noktasının sevgi olduğunu biliyor.
Bu yüzden tam burada NBA aileme şunu söylemek istiyorum: Bugüne kadar attığımız bu harika adımları atmaya devam edelim. Kendimizle gururlanalım.
Ama asla durmayalım.
Tek bir protesto gösterisinin bu ülkedeki ırkçılık problemini çözmediğinin farkına varalım. Bir yürüyüşün LGBTQ için yapabileceğimiz her şeyi yaptığımız anlamına gelmediğinin farkında olalım. Ve tek bir görüşmenin de işyerimizdeki cinsiyet eşitsizliğine çözüm olduğunu düşünmeyelim.
Olaylara karşı daha kayıtsız kalabilen bir organizasyon, tüm bu atılan adımlara bakıp, “Başarıya ulaştık.” diye düşünüp, vicdanını rahatlatabilir. Ama NBA böyle bir yer değil.
NBA harika bir lig.
Ve bana sorarsanız bu denli harika bir lig tüm bunlara bakıp “Evet çok şey başardık, çok güzel adımlar attık ancak hala yapacağımız çok çok fazla şey var.” demeli. “Evet bu bir süreç, ama geldiğimiz nokta bu sürecin bitiş çizgisi değil.”
İzlemeye devam edin, daha yeni başlıyoruz.
*Black Lives Matter: Amerika’daki Afro-Amerikan vatandaşların genellikle polis eliyle cinayete kurban gitmesine karşı başlatılmış bir protesto. Tam çevirisi “Siyahilerin Hayatları Değerli”
Orijinal kaynak | An Open Letter About Female Coaches
“Her şey daha yeni başlıyor”