Uzadıkça ve güçlendikçe, diğer alanlarda olgunlaşmaya başladım. Okul çalışmalarımı idare edebilmek adına sıkı çalıştım ki annem beni eskisi kadar sık kontrol etmek zorunda kalmasın. Olabildiğince bağımsız olmaya çalıştım onun yükünü birazcık hafifletmek için. Kıyafetlerimi yıkamaya ve ütülemeye, spor salonuna kendi başıma gitmeye, sabahları kahvaltımı kendim hazırlamaya başladım. Eğer dışarıda geç vakitlere kadar çalışıyorsa, eve geldiğinde yemeği hazır etmeye çalıştım. (Gelecekteki oda arkadaşım, şanslısın: Harika taco yaparım.)
Oyunum da daha iyiye gitti.
Liseye geçmeden önceki yaz, Atlanta’da elit bir basketbol kampına davetliydim. Kendi YouTube videosu, karışık kaseti, her şeyi olan çocuklar vardı orada. En üst seviye lise oyuncuları olarak bazı oyuncuları – Josh Langford, V.J. King, Bam Adebayo – tanıdım. Ben ortama sadece yeni çocuk gibi girmiştim. Kimse benim adımı ve nereli olduğumu bilmiyordu. Ancak hafta sonunun bitimine kadar, biraz daha fazla insanın adımı öğrendiğini hissettim. Kolej basketbolu radarımdaydı ve belki, bir burs da öyle.
Lisedeki ilk yılıma girerken, Annem o konuşmalarından biri için beni oturttu. Benim Kobe’yi ve LeBron’u örnek alma şeklimin, St.Louis’deki küçük çocukların beni örnek alma şekli olduğunu söyledi: Ben, başarma ihtimali olan tanınan bir basketbolcuydum.
Saha dışında ne yaparsam yapayım, bunların sahada yaptığım istatistikler kadar önemli olduğunu söyledi.
Ödevlerin yanında, Annem beni gönüllü çalışmalara dâhil ettiriyordu; bir evsiz barınağına yardım etmek ve şehrimizdeki genç öğrenci-atletlere rehberlik etmek gibi. Onların antrenmanlarına ve maçlarına giderdim, onlarla okulda karşılaştıkları problemler hakkında konuşurdum. Bazen onların ziyafetlerinde veya diğer takım aktivitelerinde konuşma şansına erişirdim.
Nasihat vermeye alışık değildim. 18 yaşındaki bir çocuk diğer çocuklara ne söyleyebilir?
Her zaman aynı yolla başlardım, bir öyküyle.
Ben ilkokuldayken, öğretmenlerim sınıfta dolaşıp çocuklara büyüyünce ne olmak istediklerini sorardı. Sınıf arkadaşlarımın çoğu nasıl doktor, avukat veya öğretmen olmak istediklerini söylerdi. Ben her zaman, “Profesyonel basketbolcu olmak istiyorum.” derdim. Genellikle öğretmen gülümseyip, “Bu ilham verici fakat daha gerçekçi bir şey düşün.” derdi.
Ardından ben de o öğrenci-atletlere annemin bana söylediğini söylerdim.
“Kimsenin sana ne olabileceğini veya ne olamayacağını söylemesine izin verme. Ne olursa olsun.”
“Ben tıpkı sizin gibiyim.” derdim. “Ben bu mahalledenim, bu yerel liglerde oynadım, ailemin sizinkilerle aynı şekilde sıkıntıları vardı. Özel bir sır yok. Sadece çok çalışın ve kendinizi zorlayın. (Ve eğer şanslıysanız, sizi daha da zorlayacak bir anneye sahip olursunuz.)”
Burs teklifleri ulaşmaya başladığında, her mektup Annemi ağlatırdı. Koç K’den gelen arama bir rüyanın gerçekleşmesiydi; son birkaç yılda annemin beni hazırladığı bir rüya, başıma geleceğinden pek emin olmasam dahi.
Derslerin sona erdiğini düşünüyordum ancak yanılıyordum. Duke Üniversitesi’ne gidecek olduğumu öğrendiğimde bile, Annem beni zorlamaya devam etti.
Ben televizyon izlerken odama gelir, kumandayı kapar ve sorardı: “Jay, eğer bir muhabir bir maçtan sonra sana yaklaşıp, ‘Maçın son bölümünde ne düşünüyordun?’ diye sorarsa ne diyeceksin?”
O anda ne yaptığını anlamamıştım. Sadece televizyon izlemek istiyordum.
“Ya Anneeee! Kimse gelip de bana bu soruları sormayacak.”
Fakat ısrar ederdi, ben de nihayetinde uyumlu davranırdım. Yumruğunun içindeki kumandayı çenemin altına doğru tutardı, hayali bir mikrofon gibi.
Geriye dönüp baktığımda bu oldukça komik; ancak bence benim hazırlanmama yardım etti. Şimdi medyayla konuşmak zorunda kaldığım zaman asla gergin olmuyorum.
O tahliye emrini almamızın ardından annem evi elimizde tutmanın bir yolunu buldu. Tıpkı üniversite diplomaları gibi, tıpkı birden fazla işte geç saatlere kadar çalışması gibi, bir yolunu buldu.
Evin hiçbir göz alıcı tarafı yoktu, sadece iki yatak odalı, bir banyolu bir ev. Fakat orası yuvamızdı.
Bazen annem ve ben geçinmeye çalışan diğer bekâr annelere yardım etmek için bir şey yapmanın hayalini kuruyoruz. Bir evi bir annenin ve çocuğunun bir veya iki yıl boyu kira vermeden, tekrar kendi ayakları üzerinde durana kadar kalabileceği bir yere dönüştürmek hakkında konuşuyoruz; Annemin ve benim çektiğimiz sıkıntıları çekmesinler, 30 gün içinde halen bir evimiz olacak mı merak etmesinler diye. Umarım bir gün hayalimiz gerçek olabilir.
Şimdi ufukta Duke var. Ve bu sadece annemin, orijinal üniversite arkadaşım sayesinde mümkün.
Bu yüzden teşekkür ederim, Anne. Tok olmamı, bir evimizin olmasını sağladığın, beni bugünkü insan haline getirdiğin için teşekkürler.
… Ve ödevimi yaptığımdan emin olduğun için. Kolej ödevlerimle ilgili seni haberdar tutacağıma söz veriyorum. Kaldı ki, ben yapmazsam sen kontrol edeceksin biliyorum.
Tekrar teşekkürler, Anne. Başardın.
Benim hatam. Biz başardık.
*: ABD eğitim sisteminde dört üzerinden (A) ikiye tekabül eden notları tanımlamak için C harfi kullanılır.
Orijinal kaynak | My First Classmate | The Players Tribune
Jayson Tatum: ”İlk sınıf arkadaşım; annem, BİZ başardık!” – III