İrem Naz Topuz: “En büyük hedefim bir Galatasaray efsanesi olmak” | TB ÖZEL

Gelelim A Takım’a, antremana çıktığın ilk günü sanıyorum hatırlıyorsundur.

Hatırlamaz olur muyum, o zaman Ekrem Ağabey (Ekrem Memnun) var. Müthiş bir heyecan, mide bulantısı, eller ayaklar titriyor. Sen aslında sen değilsin. Zaten şu an geriye dönüp, bakıyorum da ilk bir hafta ben kendim gibi davranmamış olabilirim. Ama inanın sanki hayalmiş gibi geliyor.

Sezon başında bana dediler ki bu sene A Takım ile çıkacaksın, o an hissettiklerimi anlatamam. Küçük yaşta evini terk edip, uzun ve zorlu bir süreç geçiriyorsun ve ilk aşamada sarfettiğin tüm çaba bunu yaşayacağın gün için. Gerçekten inanılmaz bir duygu, ilk başta rüya gibi gelmişti. Daha sonra idrak ediyorsunuz durumu. O zamanlar kendimi çok yetersiz hissediyordum tabii ki. Zaten hücumda bir varlık göstermeniz çok zor, bari savunma yapayım diyorsunuz ama o da o seviyeler için yeterli değil. Ama zamanla daha iyi oluyorsunuz.

İlk 17 yaşımda çıkmıştım, baktığınızda dört sene olmuş bile. Evet iki yıldır takımla daha fazla süre geçiriyorum ama dört yıldır antreman yapıyorum. O zamanlar çok yetersizdim fakat duygusal anlamda kelimelerle ifade edemeyeceğim bir duygu.

fiba.basketball/eurocupwomen/17-18
fiba.basketball/eurocupwomen/17-18

A Takım ile gittiğin ilk kamp da uzun bir süreç olması ve organizasyonu daha yakından tanımak adına senin için farklı bir önem taşıyordur herhalde?

Evet Slovenya’ya gitmiştik kampa. Normalde çok fazla deplasmanlara falan gitmiyorduk tabii. İlk gittiğim yer Slovenya’ydı. Zaten acayip çekingen oluyorsun. Nevriye Abla hep bize şunu der, “O dönem size günaydın desek biriniz de dönüp, günaydın demeyeceksiniz.” düşünün o kadar.

Şimdi daha rahat konuşabiliyoruz tabii. Zaten bir genç oyuncuyla kalıyorsunuz ve içinizi en çok ona döküyorsunuz. Destek gördükçe biraz daha açılıyorsunuz. Sürekli bir şeyler kapmak için etrafımı gözlemliyordum o sırada, o çekingenliği atması da uzun sürüyor.

İlk sahaya çıktığın maçı da dinleyelim o zaman.

Tabii, o kadar net hatırlıyorum ki. Fenerbahçe’ye karşı oynadığımız bir kupa maçıydı. Samsun’daydı. Kaybetmiştik ama hayatımdaki en güzel atmosferlerden ilkiydi süre almamama rağmen. Belli bir süre hiç oynamadım zaten.

O yılın sonunda Edirne maçında ilk kez süre aldım. İlk sayılarımı da orada atmıştım. Top elime geldiği an müthiş bir heyecanla ve ellerim titreyerek atmıştım o üçlüğü ama girmişti. Nasıl girdiğini bilmiyorum, muhtemelen bir daha aynı durumda atsam o top girmez ama gerçekten çok özel bir andı.

O dönemde maçları kenardan izlerken kafandan neler geçerdi?

Tanık olduğum her iyi performansta acaba ben de böyle olabilecek miyim diye sürekli düşünüp, dururdum. En çok bunu yaşadım sanırım. Sonrasında antremanlarda iyi bir şey yaptığında pas olur, turnike olur, bir özgüven geliyor ve kendini o noktada hayal etmeye başlıyorsun. Yaptıkça daha iyisini yapabilirmişsin gibi geliyor ve aslında öyle de oluyor. Maçlarda süre almaya başladıktan sonra bu şekilde motive oluyorsunuz.

III

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler