Yazı: Alp ULAGAY
Malum İngiltere’de daha doğrusu Büyük Britanya’da salon sporları kültürü biraz zayıftır. Kıta Avrupası’nın gözde sporları basketbol, voleybol ve hentbol ‘Adalar’da pek rağbet görmez. Basketbola ilgiyi artırmak için iki sezondur BBL All-Stars turnuvası düzenleniyor. Ben de, 5 sayılık basket, 20 saniyelik şut saati, power-play gibi yaratıcı kuralların uygulandığı BBL All-Stars’ı yerinde izledim. İşte gözlemlerim ve notlarım…
Londra’da yağışlı tipik bir sonbahar günü. Bizzat yaşadığım Londra’nın güneybatısından şehrin tam doğu tarafındaki Queen Elizabeth Olimpiyat Parkı’na gitmek için evden çıkıyorum. İstikamet Park’ın içindeki Copper Box Arena. Çünkü 14 Ekim Pazar günü Britanya Basketbol Ligi BBL’nin All-Stars etkinliği ikinci kez düzenleniyor. Üç vasıtanın üzerine 20 dakikalık bir yürüyüşle yaklaşık 1 saat 40 dakikada salona ulaşıyorum.
Londra’daki birçok etkinlikte olduğu gibi yol arkadaşlarım da var: Metroda karşı koltuğumda oturan bilişim danışmanı Sam Joseph (46) üç oğlunu ve bir de oğullarının arkadaşını All-Stars’a götürüyor. “Üniversiteden sonra ABD’de çalıştım. Orada basketbol gibi Amerikan sporlarını yakından takip ediyordum. Oğullarım da orada basketbol izlemeye başladı. Ancak İngiltere’de salon sporları çok geri planda. Çocuklarım okulda basketbol oynadığı için bize beş adet davetiye verdiler. Güzel bir pazar günü geçirmeyi umuyoruz.”
Hafif yağmur altında Copper Box Arena’ya doğru yürüyorum ve 12:50’de salona varıyorum. Ben medya girişini ararken salonun önündeki turnikelere ilerleyen hatırı sayılır bir kitle var. Medya kitini alıp üst kata çıkınca hoş bir salonda bulunduğumuzu görüyorum. 7000 seyirci kapasiteli Copper Box Arena rengarenk koltuklarıyla gerçekten güzel bir salon. 2012 Yaz Olimpiyatları’nda hentbol ve modern pentatlon müsabakaları için inşa edilmiş. Olimpiyatlardan sonra birçok başka etkinliğe ev sahipliği yapmış. BBL takımlarından London Lions altı sezondur maçlarını bu salonda oynuyor.
BBL de geçen yıl ligi daha iyi tanıtmak ve İngiltere’deki basketbol tutkunlarına hoş bir gün yaşatmak için All-Stars etkinliğini hayata geçirmiş. Etkinlik yazıyorum çünkü bu, alıştığımız üzere tek bir maçtan ibaret bir etkinlik değil. Aslında geçen sezon BBL’de normal sezonu ilk sekiz sırada bitiren takımların iştirak ettiği ve beş saat süren bir mini turnuva. Bu beş saatteki toplam 13 maçla beraber All-Stars’ın şampiyonu belirlenecek. Geçen yılki ilk turnuvayı Newcastle Eagles’ı 26-25 yenen London Lions kazanmıştı.
All-Stars’ı çekici ve ilginç bir etkinlik haline getiren en iyi sekiz takımın kapışması değil elbette. Burada asıl çarpıcı nokta format ve kurallar. All-Stars’da öyle özel kurallar var ki hem oyuncuların hem izleyenlerin alışması için bir-iki maçın geçmesi gerekiyor. En başta maçlar 12 dakikalık tek çeyrekten ibaret, kısacası çeyrek arası-devre arası da yok. Faul ve diğer sebeplerle oyun durduğunda maç saati durmuyor. Şut saati de 20 saniye. Süre akışı açısından en önemlisi faullerden sonra serbest atış yok. Eğer atış hali varsa atışın yerine göre iki ya da üç sayı hücum eden takımın hanesine yazılıyor.
Henüz ilk maçta 5 sayılık basket
Salona girdiğimde önceki hafta vefat eden ünlü İngiliz koç Jimmy Rogers için sekiz takımın katıldığı bir saygı duruşu yapılıyordu. Yerime geçip bilgisayarı açmamla beraber All-Stars’ın ilk maçı da başlıyor: London Lions-Worcester Wolves maçı başlıyor. En ilginç iki kuralın uygulamasını da bizzat görüyorum: Beş sayılık basket kuralı ve power-play uygulaması! Lions ilk dakikadan itibaren skorda öne fırlıyor.
Bir ilk denemeden sonra maçın beşinci dakikasında Lions’ın, NCAA 2’nci ligden henüz dönen çiçeği burnunda guard’ı Jordan Spencer 8 metreye çekilmiş 5 sayı çizgisinin arkasından şutu gönderip çemberden geçiriyor. Seyirciler ilk kez ayakta. İlk maçtan 5 sayılık basket gördüler daha ne olsun.
Özel kurallar gereği son derece yüksek tempolu bir oyun var: Top pota altından oyuna girer girmez son sürat rakip potaya gitmek olunca amaç maç da bir koş koş havasına bürünüyor. Beşlik olmasa da üçlük gerisinden topu eline alan şutu çembere gönderiveriyor.
Lions koçu Macauley, takımı skorda 24-4 öndeyken ‘power-play’ denen iki dakikalık avantajı da kullanmaya karar veriyor. Power-play’i kullanan takımın her sayısı bu iki dakika boyunca ikiyle çarpılıyor. Lions tam da gerektiği gibi bu iki dakikayı hızlı ve verimli oynayıp skoru 40-4’e getiriyor. Son 4 dakika artık formalite niteliğinde oynanıyor. Lions 46-4 gibi ezici bir üsünlükle galip geliyor.
İkinci maçta eksik kadrolu iki takımdan Bristol Flyers, Surrey Scorchers’ı 43-32 yeniyor. Kadrolar 9 ve 8 kişilik, oyuncu değişikliği az ama tempo yine çok yüksek. Üçüncü maçta ilk turun en büyük çekişmesini izliyoruz. Belli ki Londra’da hatırı sayılır bir seyirci desteğine sahip Newcastle Eagles ile İskoçya’dan Glasgow Rocks eşitliği ancak üçüncü uzatma sonunda bozabiliyor. Birer dakikalık uzatmaların üçüncüsünden Eagles 45-40 önde çıkıyor.
İlk turun son maçında ise sürpriz var. Turnuvanın en tecrübeli takımı, geçen sezonun BBL takımı Leicester Riders kadrosunun karşılığını veremiyor ve Sheffield Sharks’a 24-30 yeniliyor. Sharks, guard’ı Chris Alexander’la tempoyu kontrol edip ilk galibiyetini alıyor.
Şut yüzdesi çok düşük, airball yağmuru var
İlk dört maçta şunu görüyorum: Tempo biraz da kurallar gereği yüksek ama beceri seviyesi Avrupa basketboluna nazaran son derece geride kalıyor. Şut yüzdesi profesyonel seviye için kabul edilemeyecek kadar düşük. Maçların ilerlemesiyle beraber bu kadar airball atıldığını hiç görmediğimi fark ediyorum: Günü herhalde toplam 45-50 airball’la tamamlıyoruz. Üstelik sadece zorlama üçlüklerde değil, orta mesafe atışlarda da bol bol airball atıyor oyuncular, basit turnikeler bile kaçıyor.
Taktik açıdan da takımlar sanki 1980’lerden kalma bir oyun oynuyor: Zaman zaman gördüğümüz ikili oyun haricinde sadece bireysel hücum çabası var. Savunmada da yardımlaşmalar çok zayıf. Kendisini savunan adamı geçen potaya yöneliyor. Kısacası, 10 sezon sonra Avrupa kupalarında mücadele eden ilk BBL takımı olan Leicester Riders’ın FİBA Şampiyonlar Ligi’nin henüz birinci eleme turunda bir Danimarka takımına elenmesine şaşmamak lazım.
İkinci tur maçlarında önce galipler oynuyor: Lions kendi sahasında oynamanın avantajını kullanıyor sanki ve Robinson-Bristol guard-pivot ikilisinin iyi uyumuyla Bristol Flyers’ karşısında 29-21 kazanıp yarı final vizesi alan ilk takım oluyor.
Öğrendiğime göre Lions, BBL’de 1500 civarında bir seyirci önünde oynuyor. Bugün de en çok desteği onlar alıyorlar tribünden. Newcastle Eagles da Sheffield Sharks’ı maçın sonunda topu öldürerek 31-25 yenip yarı finale yükseliyor. Flyers ve Sharks yarı final için baraj maçı oynayacak.
Mağlupların maçında ise Surrey Scorchers’ın gerçek gücünü görüyoruz önce. 8 kişilik kadroya aldırmadan fırtına gibi giriyor Worcester maçına Scorchers ve özellikle uzun forvet Jordan Williams’ın atletik oyunu ve yüksek yüzdeli şutlarıyla öne fırlıyor.
Power play’da yakaladıkları 28-5’lik seriyle de fişi çekiyorlar. Scorchers 49-17’lik üstünlükle baraj maçı hakkını elde ediyor. Mağlupların diğer maçında bu kez tecrübe konuşuyor ve Leicester Riders, Glasgow Rocks’ı rahat bir oyunla 37-2 yeniyor. Glasgow ve Worcester, Allstars’a veda eden ilk takımlar oluyor.
All-Stars’ın yarısını geride bırakınca kurallar üzerine kafa yoruyorum biraz. Bu kadar kısa süreli maç ve 20 saniyelik şut saati tempoyu sürekli yukarı çekiyor elbette. Ama bence asıl büyük etki serbest atışların yokluğundan kaynaklanıyor. Faul sonrası serbest atışların basketbolda oyunu ne kadar çok defa kesip tempoyu nasıl düşürdüğünü daha iyi anlıyorum.
Serbest atış sayısını azaltma yönündeki bir değişiklik basketbolu olumlu anlamda etkileyebilir. Allstars’daki kural ise küresel seviyede uygulanabilir mi emin değilim. Ancak geçmişte atış pozisyonundaki faullere sayı yazılmış olsaydı, NBA’de Chamberlain 70, Shaq de 50 sayı ortalaması yakalardı herhalde…
Birer galibiyetli takımların baraj maçlarında Surrey Scorchers fırtınası devam ediyor. BBL’de ilk beş maçta sadece bir galibiyet alabilen Scorchers iki forvet Joshua Steele ve Jordan Williams’ın önderliğinde Bristol’ı bu kez yeniyor: 36-27.
Bu arada turnuvada mola olmadığı için taktikler akan oyunda veriliyor. Scorchers koçu Creon Raftopoulos günün en ateşli koçu olarak takımını finale doğru itiyor. İkinci baraj maçında ise Leicester Riders, Sheffield’dan ilk yenilginin rövanşını 31-20’lik skorla alıyor.
Maskotlar eğlendirdi, beş saat uzun geldi
Turnuvanın dört saati geride kaldı ve artık yarı finallerdeyiz. Salonun yaklaşık yarısı dolu. Takımların maskotları seyircileri eğlendirme peşinde, tribüne çıkıp bol bol fotoğraf çektiriyorlar. Doğum gününde maça gelenlere anonsla kutlama yapılıyor maç aralarında. Stil fotoğrafçısı Taran Wilkhu (42) da aslında Liverpool taraftarı ama eşinin İsviçre’den gelen arkadaşlarını da alıp maça gelmiş. Omzundaki oğluna basketbolu sevdirmek için ilk adımı burada atıyor.
Tabii bu kadar çok maç oynanınca özellikle genç seyircilerden tam bir konsantrasyon beklemek biraz zor. Örneğin Sam Joseph’in 13 yaşındaki büyük oğlu sıkılmış maçtan ancak 9 yaşındaki ikizleri eğlenmişler. Maç sonu satın aldığı basketbol topuyla oynayarak dönmüşler eve.
Ve sonunda yarı finallere geliyoruz… Üst üste maçlardan dolayı yorgunluk baş gösteriyor, oyun ritmi hissedilir ölçüde düşüyor. Savunmada geriye koşamamalar, bol bol top kayıpları, sayısı giderek artan airball’lar… Son üç maçın özeti böyle yapılabilir herhalde. Surrey Scorchers galibiyet serisine burada da devam ediyor. Hücumda topu Williams’a geçirince ve power-play’de 12 sayı bulunca Newcastle Eagles’ı yeniyorlar: 34-24.
İkinci yarı finalde Leicester yükselişi devam ediyor. Power-play’de 20-3 bir seri yakalıyor Riders. London Lions ise en önemli şutörü Spencer’ı power-play’de kenarda unutunca Riders final vizesini alıyor 32-23’lük skorla.
Şampiyon Scorchers, en değerli Williams
En sonunda final maçındayız: Belki de tüm turnuvanın en temposuz maçı. Her iki takım da beş saat içinde beşinci maçını oynuyor. Evet, belki maçlar 12 dakika ama toplamda 60 dakikalık molasız bir tempo söz konusu. Maç boyu çekişme sürüyor. Scorchers yine Williams’ın sayılarıyla öne fırlıyor: 17-14. Riders 25-24 öne geçiyor bitime iki dakika kala. Karşışıklı basketlerle 12 dakika eşitlikle son eriyor: 32-32. Bir dakikalık uzatmada Williams’ın basket faulü üç sayı birden getiriyor Scorchers’a.
Sonrasında faulden sayı cezası alan Riders aynı hücumda üst üste dört topu kullanamayınca sonuca razı oluyor. Salondaki en büyük uğultuyla Surrey Scorchers, Leicester Riders’ı yenip All-Stars 2018’in şampiyonu oluyor: 36-33. Ödül töreninde Scorchers kupasını ve 25 bin Sterlinlik (yaklaşık 190 bin TL) para ödülünü de alıyor. Jordan Williams ise hakkıyla turnuvanın en değerli oyuncusu seçiliyor. Hem galipler hem mağluplar seyircilerle bol bol fotoğraf çektiriyor.
BBL All-Stars sonrası notumuzu veriyoruz: Organizasyon eğleneli, kurallar ve format yaratıcı, seyirci deneyimsiz, basketbol vasat altı. Bir BBL maçında için tekrar geleceğim Copperbox Arena’ya.
BBL’de sezon devam ediyor
12 takımlı kapalı bir lig olan British Basketball League (BBL) 2003’te kuruldu. 3 devreli normal sezondan sonra ilk sekiz takım playoff’a yükseliyor. Mayıs ayında Londra’daki final maçıyla şampiyon belirleniyor. Ligin yanı sıra BBL Cup ve BBL Trophy adlı iki turnuva daha oynuyor BBL takımları.
Leicester Riders, 10 sezondan sonra Avrupa kupalarında oynayan ilk Britanya takımı oldu. Bu sezon FIBA Şampiyonlar Ligi elemesine katılan Riders, birinci turda Danimarka temsilcisi Bakken Bears’e elendi. Şimdi FIBA Europe Cup’ta Dinamo Sassari, Falco OK ve Szolnoki ile mücadele edecekler.
Turnuvanın yıldızı Jordan Williams: “İlk maçtan sonra kurallara alıştık”
“Kazandığımız için çok sevinçliyiz. Farklı kurallara alışmakta biraz zorlandık. Ama ikinci maçtan itibaren uyum sağladık. Turnuvada toplam 5 maç yaptık. Son maçlarda artık tükenmiştik yorgunluktan. Daha önce Belçika ve Almanya’da oynadım. Şimdi ülkemde oynamaktan çok memnunum. BBL her yıl büyüyor. BBL’den daha fazla sayıda takımın Avrupa kupalarında oynamasını umuyorum.”