Başarı takasın hemen sonrasında gelmedi. Hatta Warriors sonraki yirmi bir maçını 8-13 ile geçerek serbest düşmeye devam etti. Bu yetmezmiş gibi Richardson elini kırdı ve Davis dizinden ameliyat oldu.
All-Star arasının hemen ardından Lakers, Bucks, Bulls ve Wizards’a karşı alınan farklı mağlubiyetleri içeren altı maçı üst üste kaybettiler. Pistons ile karşılaşmak için 5 Mart’ta Detroit’e doğru yol alırken 26-35 derecesine sahip Golden State bir erken tatil için daha planlar yapıyor gibi görünüyordu.
Bunun yerine, Davis’in de ilk beşe geri gelmesiyle Warriors, Doğu Konferansı liderini deplasmanda 111-93’lük galibiyetle vurdu.
Richardson: “Bütün takım, ‘[Davis] nihayet döndü. Şimdi gidip oynayabiliriz.’ diye düşünmüştü. Müthiş bir maç (29 sayı, 6 ribaund, 4 asist) geçirmiştim sanırım. Stack de müthişti. (14 sayı, 6 ribaund, 7 asist) Baron gelip iyi oynamıştı… ve Pistons’ı farklı yenmiştik. Uçağa binmiştik, sanırım Oakland’a geri dönüyorduk ve uçaktaki oyuncular, ‘Evet, bunu başarabiliriz. Haydi playofflara kalalım.’ der gibi bakıyorlardı.”
Jackson: “20 maçın 18’ini kazanmak zorunda olduğumuzu bilmek, o aciliyet hissi halihazırda playofflardaymışız gibi oynamamızı sağlamıştı. Kendimize, yaptıklarımıza dair iyi hisler taşıyorduk. Herkes sistem içinde az çok ne yapması gerektiğini biliyordu ve tam da o zamana yaklaşırken sistem işlemeye başladı.
Alameda’daki bir barbekü restoranının Paul Wong isimli sahibi de Warriors’a dair iyi hisler taşıyordu. Hatta, takımın özel bir şeye sahip olduğuna inanıyordu bu yüzden bir tabir ortaya attı.
Wong: “Onlarda bir şey gördüm; Baron, Stack ve herkeste, ‘Bunu yapabiliriz’ bakışı vardı. Müteakip iç saha maçını da hatırlıyorum. Denver Nuggets’a karşıydı (7 Mart’ta 110-96’lık bir Warriors galibiyeti) ve komiktir zira… aslında o kadar da komik değil zira işte buradayım, “İnanıyoruz” yazan bu levhayı tutan bir adam olarak buradayım.“
Wong, levhaları kendisi gibi Warriors taraftarlarına dağıttı ve takım normal sezonu 16-5’lik dereceyle bitirirken onlar hakikaten inanmıştı.
Yine de Warriors’ın 12 yıldan bu yana ilk playoff biletini garantileme şansı normal sezondaki son maçının, 18 Nisan’da Portland Trail Blazers’a karşı oynanacak maçın sonucuna bağlıydı. Warriors kazanırsa playofflar’ı garantileyecekti. Aksi halde, playofflar’a Clippers kalacaktı.
Davis’in 12 sayı, 10 ribaund, 14 asistlik gecesinin peşinden giden Golden State, Portland’ı 120-98 yenip Batı’da sekizinci sırayı elde etmişti. Jackson 31 sayı bırakmış, Richardson 25 sayıyla katkıda bulunmuş ve Harrington 24 sayı atmıştı. Taraftarların inancı, oyuncularınkiyle birlikte, ödüllendirilmişti.
Poole: “Oakland’daki insanlarda gerçekten yankı bulduğunu düşündüğüm şey buydu zira hepimiz biliyorduk ki lider BD idi. Jack popülerdi çünkü Jack o adamdı. Nasıl popüler olmasın? Onda yüksek bir s*kimde değil faktörü mevcuttu. O öyle biriydi ve bunu görebilirdiniz, dolayısıyla insanlar bunu çok sevdi.
“Bunun bazı açılardan en önemli şey olduğunu düşünüyorum. Yani onların playoff’larda olmamaları gerekiyordu ve oraya ulaştılar ve sadece oraya ulaşmak değil, oraya aitmiş gibi davranacak cesaretleri de vardı.”
Azubuike: “Eğer playoff’lara girebilirsek bir sekizinci sıra takımından daha iyi olduğumuzu hissediyorduk. Sekizinci sıradaydık çünkü kendimize gelip hak ettiğimizi aldık ve Jackson takası oldu, yani tüm sezon birlikte değildik. Sakatlıklar da yaşadık. Bu yüzden sezonun son bölümüne doğru herkesi yenebileceğimizi hissediyorduk. İşler sadece bir şekilde playoff’lara kalmamıza bakıyordu.”
Barnes: “Eğer sekizinci sıraya kapak atabilirsek iyi durumda olacağımızı bence biliyorduk. Elbette yetenekliydik fakat kabadayı değildik. Eskiden insanlara haydutluk yapardık. Bununla gurur duyardık. Eskiden insanları korkutmaktan gurur duyardık. Bir adam olarak bu tip şeyleri görebilirsiniz. Ve bu kesinlikle bizim gurur duyduğumuz bir şeydi.”
Warriors, Wong’un “İnanıyoruz” sloganını, restoranındaki bir buluşmada verdiği onayın ardından, benimsedi. Ve tarih taraftar destekli bir hararetle yazılmak üzereydi.
Wong: “Playoff’lara kalıp kalmayacağımızı dahi bilmediğimiz bir noktaydı. Restoranımda öğlen yemeği yiyorduk ve bana ‘Hey, seninle bir şey hakkında sahiden konuşmak istiyoruz.’ dediler. Ben de ‘Evet, nedir?’ dedim. Eninde sonunda, ‘Biliyorsun, bir mantra bulmamız lazım ve bunun için hiç zamanımız yok. Biz de ‘İnanıyoruz’ u kullanmayı düşünüyoruz.’ dendi. İlk başta buna gülmüştüm.
“Şaka olduğunu düşünmüştüm ama şaka değildi ve bunun arkasında İnanıyoruz tişörtlerini bedavaya dağıtacakları gerçeği yatıyordu. Ve o dönemde, restoranımda yemekten çok tişört satıyordum. Kötü hissettim zira masraflarımı karşılamak için taraftarlardan ücret almak zorundaydım ve tişörtlerin bedavaya verileceğini söylediklerinde teklifi kabul ettim. Ve onların bunun için para ödemelerine izin vermeme sebebim de o zamanlar her şeyin şaka gibi olmasıydı. ‘Harika Zaman Geçirin’ [Warriors’ın önceki sloganı] taraftarların maçlara gelmesi için atfedilen bir değerdi. Ve onunla aynı grupta anılmak istemedim.”