Yazı: Brandon Jennings
Çeviri: Berkay Börk, TrendBasket
#TBT: 2007 yazıydı, Oak Hill Academy Lisesi’ndeki son seneme başlamadan birkaç ay öncesiydi. Tüm ülke çapında lise oyuncuları arasında bir numaralı isimdim, ve bunun farkındaydım da, ne demek istediğimi anlıyor musunuz? 17 yaşındaydım, parkede ne istersem yapabiliyordum ve kimse bana karışamazdı.
O zamanlar, Reebok, Philadelphia’da RBKU isimli basketbol kampı düzenliyordu. Her yıl düzenleniyordu ve ülke çapındakı en iyi lise oyuncuları bu kampa gelip, karşılıklı oynuyorlardı.(Esasında, bu oyuncu gözlemcileri ve ayakkabı üreten şirketler için büyük bir deneme sahnesiydi) Ben, tabii ki oradaydım.
Oyun kurucu olarak yanımda Isaiah Thomas vardı ve istediğimizi yapıyorduk. Karşı takımın da hiç şüphesiz bazı dişe dokunur isimleri vardı. All-Star maçı gibiydi kısaca. Ancak karşı takımın oyun kurucusu? Aşırı cılız, üçüncü senesinde (lisede) olan ve kimsenin tanımadığı bu çocuk? Yani…. İsmini bile bilmiyordum. Aslında gerçekten umursamıyordum da. Sanırım Raleigh’den gelmişti. Herhangi bir yerden gelebilirdi. Tam olarak o yaz böyle hissediyordum. Harika hissediyordum ve kamptaki hiçbir oyun kurucunun bana üstünlük taslayamayacağını biliyordum. Özellikle, nereden geldiğini bilmediğim ve kim olduğu belirsiz bir çocuğun. Neyse, maç esnasında bir noktada, kortta açık bir alan buldum ve tüm hızla açık sahayı geçtim. Hızlı bir dripling, hemen ardından bir dripling daha-bu esnada adını bilmediğim oyun kurucularını da geçtim- ve ÇOK SERT biçimde smacı vurdum.
Onun üzerinden vurmadım bile, çünkü o kadar hızlıydım. Onu geriden gelip, geçerek smaçladım. Yere indiğimde, tamamen gaza gelmiş bir biçimde, savunma için geri dönerken bu isimsiz genç benim önüme çıktı. Bu büyük bir hataydı. Hızla onun göğsüne doğru çarptım, ciddi bir darbeydi ve yüzüne doğru, smaç sonrası gaza gelmiş bir şekilde çığlık attım.
”Güneş Gözlüklü John’u asla hafife almayın, o benim MVP adayım!” | #çeviri