Geçmişe Dönüş Bölüm 2: 2002 Sacramento Kings

Şampiyonlar unutulmaz… Peki ya şampiyon olmayanlar? Onlar tarihten silinirler mi? O dönem kendilerinden iyi takımlarla karşılaşmak veya çeşitli talihsizliklerle az bir farkla geride kalmak herşeyi anlamsız mı kılar? Bence hiç de öyle değil. Evet, şampiyon olmak takımınızın ve isminizin Nba tarihinde kalıcı olmasını sağlıyor ve bu ‘az bir fark’ dediğim şey şampiyonu şampiyon yapan etken. Yine de benim gözümde bir kaç takım var ki, ismi o tabelada yazmasa da , stadında şampiyonluk flaması asılı olmasa da bir şampiyonun kalbine sahip.

 

İçinde bulunduğu sezon boyunca en az şampiyon takım kadar çabalamış, en az şampiyon takım kadar başarıyı istemiş, fedakarlıklar göstermiş çok takım var. Fakat biliyoruz ki sadece bir tane en iyi olabilir. Benim açıkçası sadece bir tane en iyi olması ile ilgili bir derdim yok. Benim derdim spor dünyasının -hatta işleyiş olarak bütün dünyanın- birinciler dışındakilere hak ettiği değeri göstermemesi ve bunun sonucunda bireylerin ve takımların, en iyisi olmak, ikinci olup unutulmamak uğuruna gereğinden fazla bir aşırılıkta bu bir tane olan koltuğa hedefi kilitlemeleri. Kimse hırs yapmasın, iş oluruna bırakılsın falan diyor değilim ancak son yıllarda bu uğurda yapılanları görünce bu işin gereğinden fazla bir takıntı haline geldiğini hissediyorum ve rahatsız oluyorum. Fazla üzerinde durmayacağım ama takım olarak bakacak olursak Miami Heat ekolünün bu sporu ve emek kavramını ister istemez zedelediğini düşünüyorum. Son dönemde yıldızları bir takıma toplamak düşüncesinin mimarı Boston Celtics’ti fakat big 3’nin yaşları büyük olduğu için tepkili olmanın aksine çoğumuz sempatiyle yaklaşmıştık. Bu üç oyuncunun yüzük alamamaları halinde unutulmalarından korkmuştuk galiba. Fakat Heat’in kazandığı iki şampiyonluk sırasında ligde ‘yıldız oyuncuları bir takıma toplamadan şampiyon olunmuyor’ algısı fazlalaştı. Eğer Heat üç büyük oyuncunun bir araya geldiği ilk yıl şampiyonluğu bulsaydı bence bu bulaşıcı algı bambaşka boyutlara ulaşacaktı. Muhtemelen off-season’da daha fazla gruplaşma görecektik. Teşekkürler Mavericks. Stockton, Nowitzki gibi gemisini terketmeyen ustalara saygı kuşağı geyiğine hiç girmiyorum bile ancak ligde bu oluşumlardan sonra kendi çöplüğünde kral olmaktansa bir bileşen olup krallık yaratma sevdası arttı, ‘eğer onları  yenemiyorsan, onlara katıl’ sloganı oyuncular tarafından daha fazla göz önünde bulundurulur oldu. Kişisel fikrim, kendi şov dünyalarında kral olan bu oyuncular birbirlerinin takımlarına katılarak Nba’in şov dünyasına darbe vurmuş oldular.

 

Konuyu bağlayacak olursak, bu ittifaklardan zararlı çıkan, şampiyonluğun kapısından dönen, değerini yeterince kavrayamadığımız takımlar oldu. Nba’i takip ettiğim dönemde özellikle iki takım, izlediğim en akıcı ve en doğrucu basketbolu oynadılar. Birisi bu ittifak yüzünden, diğeride eskilerin durdurulamaz dominant gücü Shaq’lı Lakers ve dış sebepler yüzünden elendi. 2013 Spurs ve 2002 Kings’ten bahsediyorum. Konumuz Kings olduğu için Spurs konusunu üzülerek, çok çok üzülerek kapatıyorum. Sacramento’ya bakalım.

 

Kings_Lakers039.standalone.prod_affiliate.4

(Gavin Maloof)

2002 yılına geçmeden önce 2002 yılına nasıl gelindi önce buna göz atmakta fayda var. Asıl hikaye 1998 yılında başıyor. Batı Amerikanın yatırımcı ve zengin ailelerinden Maloof ailesi 1998’de önce Kings’in küçük bir kısmını, ertesi yıl ise büyük bir çoğunluğunu satın aldı. Kardeşlerden Joe ve Gavin Maloof, Kings’in işleriyle ilgilenirken sadece bununla kalmayıp şehrin WNBA kolu olan Sacramento Monarchs’ı da satın aldılar (Monarchs’ı 2009’a, Kings’i 2013’e  kadar ellerinde tuttular). Böylelikle Maloof Kardeşlerin himayesi altına giren Sacramento’da yükselme devri başlamış oldu. 

 

lolssss

 

Sıfırdan yeni bir takım yaratmak sabır, öngörülü bir genel menajer, iyi çalışan scout ekibi ve iyi bir koça sahip olmaktan geçiyor. İşverenin çalıştıracağı kişilerin işlerine burnunu sokmaması da epey önemli tabi. Takımın Genel Menejeri Geoff Petrie 1995’te Kings bünyesinde katıldı. Petrie, başarısız 97 sezonunun acılarını dindirmek adına Mitch Richmond ve Otis Thrope’u Washington Bullets’a göndererek karşılığında takıma Chris Webber’ı kattı.Webber takası daha başlangıçtı. 1996 yılında draft edilmiş Peja Stojakovic 98 sezonuna hazırdı ve Kings ekibiyle imzaladı. Bundan 9 gün sonra, 1998 nba draft’ından 1. tur 7. sıradan Jason Williams seçildi. 1,3 ve 4 numaraları tedavi olan Kings bu hamlelerle yetinmedi. Draft’tan bir kaç ay sonra koç Eddie Jordan yerine daha deneyimli olan Rick Adelman başa getirildi. İyice Kabuk değiştiren Kings ekibi yeni kimlikleriyle sezona fırtına gibi başlayacaktı ancak öyle başlayamadılar. Çünkü sezon başlamadı. İşveren-işçi anlaşmazlığı krize dönüşmüş, ligde lokavt yani işçilerin iş bırakma eylemi baş göstermişti. 98-99 sezonu Ocak sonuna kadar başlamadı. Sonunda varılan anlaşma ile bir sonraki lokavta kadar ateşkes ilan eden taraflar lige devam etmeye karar almıştı. Yaşanan krizi fırsata çevirmeyi bilen Kings yine süper bir işe imza attı, lokavt bittikten iki gün sonra, free-agent olan Vlade Divac ile sözleşme imzaladılar. Sacto Kings efsanesi böylelikle başlamış oldu. Yapılan hamlelerin meyveleri 50 maçlık sezonda 27-23 ile playoff ve Geoff Patrie’ye giden yılın genel menejeri ödülü olarak alındı. Ancak Webber,Stojakovic, Adelman ve Williams hamleleri daha Varan 1’di. Kadro bu şekilde de gayet iyiydi ancak yetmezdi. Bu kemik kadro 2 yıl beraber oynayıp birbirine uyum sağladıktan sonra 2000 yazında Draft’tan 16. sırada Hidayet Türkoğlu, free-agent olarak Bobby Jackson ve en son Corliss Williamson takasıyla Raptors’tan Doug Christie geldi. Parçalar yerine oturdu ve Kings sahada fırtına gibi esmeye başladı. 2000-01 sezonunda Sports Illustrated Kapağında “Greatest Show on Court”  (Sahadaki en iyi şov) başlığını tam olarak karşılıyorlardı. Sezonu 55-27 bitiren Kings başarılı geçirdiği sezona rağmen playoff 2. turda Lakers tarafından süpürülmekten kurtulamadı. Elendiktan sonra  vurdumduymazlığı, saha dışındaki problemleri ve top kayıpları camiayı rahatsız eden Jason Williams Vancouver’a sürüldü ve yerine Mike Bibby geldi. İnşaat bitmişti. Arco Arena artık hazırdı. Kadroyu kurduğumuza göre şimdi takıma ve oyuncularına bakalım.

 

2a0ce1071ddc1773aa0a76ff5a16b6dc

 

Geçen bölümde incelediğim Celtics’in aksine 2002 Sacramento Kings milimetrik detaylara dayalı bir pas basketbolu oynuyordu. Alan boşaltma ve doğru alanlara yapılan koşular, pick’n roll, backdoor ve hand of oyunları yoğun pas trafiği içinde üretime dönüştürülüyordu. Sahada inanılmaz bir farkındalık, inanılmaz bir oyun bilinci vardı. Hücumları öyle hızlı ve akıcıydı ki oynanması çok zor hücum oyunlarını kolaymış gibi gösteriyor, sahada adeta göz kamaştırıyorlardı. Savunmada da hiç fena bir iş çıkarmayan Kings kısa sürede rakliplerinin saygısını kazanmış, playofflarda elemenin çözümü düşünülen bir takım haline gelmişti. Özellikle evlerinde kalabalık taraftar desteği ile canavarlaşan Kings’e Bibby’nin gelmesiyle ekip içindeki uyum maksimum seviyeye çıkmıştı. Sahaya sıradan bir takım olarak çıkmıyorlar, müthiş bir eforla ortaya sağlam bir oyun karakteri koyuyorlardı. Bu takım kazanmak için ne yapması gerektiğini biliyordu. Şampiyonluğa gideceklerse hep beraber gideceklerdi, bunun gayet farkındaydılar. Oynamayan bench oyuncularından tutun, tribüne, takımın yıldızına kadar herkes birbirine inanılmaz destek oluyor, elindekini ortaya koyuyordu. 8 kişilik rotasyona sahip bu ekibin her parçası takımın olmazsa olmazıydı. Ekipte her oyuncunun karakteristik, kendisini ön plana çıkaran farklı özellikleri vardı. Ortak noktaları ise yapılan doğru işler, oynanan doğru basketboldu. 

 

Kings_Lakers018.standalone.prod_affiliate.4

 

Kadroya bakacak olursak, 1 numara pozisyonunda takımın en güvenilir ismi Mike Bibby vardı. Grizzlies’e giden Jason Williams değil Mike Bibby, belkide tarihin en yetenekli bir kaç guardı arasındaydı fakat Mike Bibby bir oyun kurucu  için çok daha iyi bir organizatör ve daha iyi bir şutördü, oyunda gereksiz riskler almıyor, takım içinde ve dışında sorun çıkartmıyordu. Bibby, Jason Williams’ın aksine takım için ayırıcı değil bütünleştirici bir karakterdi. Sonuçlar bazında bakacak olursak, Kings bu takasla harika bir iş çıkartmıştı. Giden yetenekli ama sorunlu oyun kurucu yerine, yeni gelen oyun kurucu ile zaten zor zaptedilen bu takım zincirlerini kırmıştı. Eğer bir takımın oyun kurucusuna takımın beyni demiyorsak genellikle o oyuncunun çok zeki olmadığını, bir organizatör kimliğinde olmadığını ima etmiş oluruz. Fakat Kings için bu söylemin bambaşka bir amacı var. Mike Bibby takımın beyni değildi çünkü takımda hemen hemen herkes bir oyun kurucunun basketbol zekasına ve saha görüşüne sahipti. Sacramento’yu benim gözümde eşsiz kılan da buydu zaten.

 

2 numarada çok iyi bir dış savunmacı aynı zamanda da ortalama bir hücum oyuncusu olan Doug Christie vardı. Christie, karşı takımın 2, 3 numaralarını savunur onlara dünyayı dar ederdi. Çok kilolu veya aşırı kaslı değildi ancak saha içinde inanılmaz agresif ve istekliydi. Jalen Rose’dan tutun Corey Maggette’ye kadar bütün vücut tiplerindeki oyuncuları bir şekilde savunurdu. Oynadığı basketbol bir savunma oyuncusu kadar kirli değildi. En azından hiç bir zaman bir ‘Bruce Bowen’ olmadı. Savunmanın yanında skor üretmektende geri durmazdı. Kötü bir şutör değildi. Penetre etmeyi pek tercih etmez, pas trafiğinden sonra şutlarını sokar havaya doğru kaldırdığı eliyle kurt işareti yapardı. Doug Christie ülkücüydü. Karısına sevgisini bu el işaretiyle göstermeyi tercih ediyordu Christie. Aynı zamanda bu, ailesini basketbolun önüne koyduğunun bir simgesiydi. Eğer eşi ile yayınlamayı düşündükleri seks kasedini yayınlamazlarsa kendisini hep bu şekilde hatırlayacağım. 

 

dougchristie2

 

Takımın 3 numarasında Nba’in gelmiş geçmiş en iyi şutörlerinden biri olarak kabul edilen Predrag ‘Peja’ Stojakovic vardı. Stojakovic 2001 Avrupa Turnuvasında ve 2002 Dünya Şampiyonasında ülkesinin birinci olmasında büyük pay sahibiydi. 2.08’lik uzun boyu sayesinde blok tehtidi olmaksızın şut atabiliyordu. Boyuna göre hantal değildi ayrıca iyi bir pasör ve ribaundcuydu. Hücumda pas, Stojakovic’in tarafından içeriye aktarıldığında (Stojakovic’in kendisi tarafından değil strong side olarak düşünelim) o taraftan yardım gelmesi olanaksızdı. Maç içinde rahat bir kaç şut bulması halinde çabucak eli ısınan Peja, karşı takım için çok büyük problemlere neden oluyordu. Savunmada eksik adamla yakalanan takımlar Kings’in transition hücumunda ondan çok çektiler. Peja’nın iyi bir dış savunmacı olduğunu düşünmüyorum fakat post savunmasının altından kalkabiliyordu. 

 

4 numarada takımın lideri Chris Webber vardı. Warriors bünyesine 1993 draftında birinci sıradan giren C-Webb’e draftta birinci olmasına rağmen kuşkuyla bakılıyordu çünkü Webber NCAA finallerinde son hücumda yaptığı tek kişilik şov ile rakibinin şampiyonluğunu garantilemişti. Webber 19 saniye kala 2 sayı geride oldukları karşılaşmada savunma ribaundunu almış, sonrasında tartışılır bir steps yapmıştı ancak hakem düdük çalmamış, hücumu devam ettirmişti. Tek bir hareketle maça yeterince damga vurduğunu düşünmeyen Webber, bunun üstüne takımının molası yokken mola isteyerek bir de teknik faul aldı ve malubiyeti kesinleştirmiş oldu. Neyse ki Nba’e adım attıktan sonra korkulduğu gibi saf bir oyuncu çıkmamıştı. Bu tip hataları sık yapmak bir kenara dursun, aksine sahaya ekstra basketbol bilinci getirerek ilk yılında lige inanılmaz bir giriş yapmıştı. Ertesi yıl ise cazip bir takas teklifine kurban gitmiş, Bullets’a takaslanmıştı. Kings’te ise rolü, yine takımın geri kalanı gibi bütünleyici bir roldü. Webber hem sırtı hem de yüzü dönük hücum edebilen, şut stili bir şutörü andırmasada iyi bir orta mesafeci, aynı zamanda iyi bir post oyuncusuydu. Pota altında agresif ve güçlüydü, boyuna görede nefis bir pasördü. 4 numaraya göre asist rakamları hep yukarda oldu. Savunmada eleştirilse de bence yaptığı savunma çok problemli değildi. Webber’ın en büyük eksiği çok çabuk faul problemine girmesiydi. Bu konudaki bonkörlüğü takımı sık sık sıkıntıya sokuyordu. Bunun dışında Chris Webber molalarda ve saha içinde takımını ateşleyici konuşmalar yapıyor, kritik durumlarda takımına liderlik etmekten geri durmuyordu. Hiç bir zaman normal sezon MVP’si olamasa da yıllarca bu yarışta adı geçti.

 

Chris Webber listens

 

Takımın 5 numarası veteran pivot, inanılmaz pasör Vlade Divac, Lakers ve Hornets’te zaten kendini kanıtlamıştı ve Kings günlerinde cephanesindeki son mermileri atıyordu. Hani sokakta kendinizden yaşça büyük, kendine has hareketleri olan yaşlılarla top oynarsınız ya. Divac’ta tıpkı bu abiler gibi yaşlı kurt denilen türdendi. Meselelere getirdiği kendince çözümler vardı. Mesela Shaquille O’Neal’la eşleştiğinde, Shaq’ın maç içindeki sertliğini bir nebze düşürebilmek için hücumda inatla onun üzerine gider faul aldırmaya çalışırdı. Başarılıda olurdu bazen. Top ona indiğinde gelen bir yardım olursa boş oyuncuyu kesinlikle bulurdu. Bir pivot için akıl almaz bir saha görüşüne sahipti. İlerleyen yaşı sebebiyle hızlı hücumda çok etkin değildi ancak yarı saha basketbolunda eşsiz bir parçaydı.

 

Yedeklere bakacak olursak Kings çok iyi bir altıncı adam olan Bobby Jackson’a sahipti. Jackson daha çok bireysel üretim üzerinden top oynayan bir oyuncuydu. İyi bir dribbling üstü şutör olan Jackson yeri geldiğinde iki numaraya kayıp takımı geri düştüğünde ihtiyacı olan enerjiyi elinden çabuk çıkarttığı şutları ile sağlıyordu. Savunmada bacakları çabuk olduğu için Christie’nin alternatifi olabilen Jackson, 2002-03 yılında en iyi 6. adam seçildi. Bunun sinyallerini 2002 playoff’larında vermişti zaten. Kings’te ayrıca o dönem formunun zirvesinde olmasa da 1,2,3 numaraları oynayabilen iyi pasör, aynı zamandada şut atmaktan çekinmeyen efektif bir Hidayet Türkoğlu vardı. Takımdaki görevi boşlukları doldurmak olan Hido o dönem mükemmel bir pasör veya şutör değildi, daha çok gelişme ve öğrenme evresindeydi. Aldığı kısıtlı sürelerde iyi işler başaran Hidayet o yıl sezonda 10.1 sayı  4.5 ribaund’la oynadı. Rotasyonun son ve yine önemli ismi mücadeleci ve muzip karakteriyle bilinen Scott Pollard’dı. Akli dengesi Rodman ve Artest gibi oyunculardan hallice olan Pollard, Divac yorulunca oyuna girer Divac’ın yaptıklarını yapamaz, yapamadıklarını yapardı. Mücadeleci bir oyuncuydu, sahaya sertlik ve enerji getiriyordu. Onun için basketbol pota altına giren oyuncuya vurulan balta, savunduğu uzun oyuncuyla yapılan güreş ve bir kaç kahkaha demekti. Kavgacı bir oyuncu değildi, onun kavgası oyun kuralları içindeydi.Saha dışında ise bana göre sempatik ve espiriliydi, seveni de sevmeyeni de çoktu Pollard’ın. 

 

Fan Support

 

8 oyuncu saydık. Tabii ki hepsi bununla sınırlı değil. Rotasyonun dışında kalan oyunculardan Gerald Wallace beklediği şansı Kings’te asla bulamadı. Wallace çok kısıtlı süreler aldı, sonunda 2004’te lige Charlotte Bobcats’in girmesiyle Nba Expansion Draft denilen, her takımın 8 oyuncusunu koruyabildiği bir sistemde Kings’in korunan 8’ine giremedi ve Bobcats bünyesine dahil oldu. Nba’de kısa bir kariyere sahip olan Lawrence Funderburke’ü playoff’larda az da olsa izleme şansı buldum. Oradan hatırladığım kadarıyla çok kötü bir şutör değildi, az oynadığı için kendince bir enerji yansıtıyordu sahaya. Divac ve Pollard’ın foul haklarının dolmaması halinde oyuna pek girdiğini görmedim. Kadronun geri kalanı Mateen Cleaves, Brent Price, Jabari Smith ve Chucky Brown hakkında pek bilgi sahibi değilim çünkü Kings döneminde pek süre alamadılar. Tabi ki böyle bir takımın bench’inde oturmak bile ayrı bir keyiftir.

 

kings_0

 

Sacramento Kings aşağı yukarı böyle bir takımdı. Normal sezonu 61-21 gibi süper bir galibiyet oranıyla geçtiler. Batı’da birinci onlardı. Hemen altlarında ise son iki senenin şampiyonu Lakers 58-24 ile şampiyonluğu üçüncü kez kovalıyordu. Kings geçen sezon 4-0 süpürülmenin hırsı içerisindeydi ve takımca Lakers’a bilenmişlerdi. Playoff’un ilk turunda Utah Jazz ile eşleştiler. 5 maç üzerinden oynanan ilk turu 5. maça bırakmadılar, çok zorlanmadan 3-1 ile geçtiler. Daha sonra Mavericks ile eşleşip tarihin en iyi serilerinden birisine başladılar. Seri kısa sürmesine rağmen maçlar inanılmaz bir havada geçiyordu. Öyle ki liderlik her maçta sıkça yer değiştiriyor, momentum her iki tarafa gidip geliyordu. Dallas-Sacramento serisi genelde Amerikalıların ‘Run’ dediği sayı serileri ile şekillenmişti. Bir boks maçıymışçasına, sürekli bir taraf diğer tarafın açık noktasını yakalıyor ve oradan kombine olarak saldırıyordu. Dayak yiyen taraf mola alıyor, çabucak çözüm üretiyor ve karşı saldırıya geçiyordu. Nash’in çabuk başlattığı oyunlarda top pick’n roll ile Nowitzki’ye geliyor veya Michael Finley’nin üretiminde sayıya dönüşüyordu. Benchten gelen Nick Van Exel imkansız atışları imkanlı hale getirip takımını ateşlerken, Eduardo Najera aldığı kısa sürenin hakkını mücadelesiyle veriyordu. Kings bu hamlelere hücumda ve savunmada takım oyunu ve bütünlük ile karşılık verdi. Sonuç olarak seri 4-1 Kings lehine sonuçlandı ve ben Kings’i tutmama rağmen seri kısa sürdüğü için epey üzülmüştüm.

 

a_nash_i  t1_vanexel_ap

EDS1349570654LREIQW

 

Evet…Kings batının kralı olduğunu gösterme şansını sonunda elde etmişti. Batı finalinde rakip Lakers’tı ve Lakers’ı elemek şampiyon olmak gibi birşey olacaktı çünkü doğu konferansında Boston ve New Jersey kalmıştı, her ikiside final düzeyi için dişli rakipler değildi. Ancak bir problem vardı. Peja Stojakovic Mavericks serisinin 3. maçında sakatlanmıştı ve Lakers serisini belkide tamamen kaçıracaktı. 

 

sacramento-kings-fans

 

Nba tarihinin en iyi serilerinden (bence en iyi serisi) olarak görülen bu serinin neredeyse her maçının kendince önemli anları ve hikayeleri var. Arco Arena’da gerçekleşen ilk maç Kings için hüsranla bitti. Açılan farkı bir türlü kapatamadılar ve malup oldular. Arco Arena’da süpürülme anıları canlandı ve akıllara acaba soruları geldi. Salon o maçtan sonra sessizliğe gömüldü. Hidayet maçı 0 sayıda tamamladı. Ancak bu daha ilk maçtı. Serinin kaderi bir maçla belirlenemezdi. Unutmak, yola devam etmek gerekiyordu…

 

İkinci maçta Sacramento’da taraftar dahil herkes taşın altına elini koydu ve Kings, Lakers’ın deplasman takımlarının üzerinde yakaladığı 12 maçlık galibiyet dominasyonunu sona erdirdi. Bibby, Webber, Divac ve Jackson 15 ve üzeri sayı bulmuşlar, Hidayet ise %50 ‘ye yakın şut isabetiyle oynamıştı. Saha avantajı kaybolsa da umutlar kaybolmadı ve Staples Center’a 1-1 eşitlikle gidildi. Lakers artık o kadar da yenilmez gözükmüyordu… 

 

Kings_Lakers024.standalone.prod_affiliate.4

 

Krallar Serinin 3. maçıda verdikleri saha avantajını geri almak için sahaya çıktılar. Bu maçta Webber ve Bibby başta olmak üzere neredeyse herkes isabetli şutlar attı ve Kings durumu rahat bir şekilde 2-1’e getirdi. Maç bittiğinde fark 13’tü ve stresli olma sırası Los Angeles’lılardaydı. Kings yolu yarılamıştı…

 

Chris Webber walks with Mike Bibby

 

4. maç… Kings’i tutanlar bu maçı büyük bir hüsran olarak adlandırılabilirdi. Maça çok iyi başlayan Sacramento ilk yarıda farkı açmıştı. İkinci devrede Lakers iki sene art arda neden şampiyon olduğunu herkese gösterdi ve farkı 3. çeyrekte kapattı. 4. çeyrek maç kafaya gelmişti ve bitime 9 saniye kala durum 99-97 Sacramento lehineydi. Top Kobe’nin ellerindeydi. Staples Center’da herkes ayaktaydı. Onlar için bu maç seriye tutunmak demekti. Kobe sağ forvette karşısındaki Christie’yi geçti, Divac’ın üstüne giderek topu potaya bıraktı. Top potada bir kere sektikten sonra O’Neal hücum ribaundunu aldı ve potaya hemen geri tipledi. Hani potanın topu reddettiği anlar vardır ya, işte o anlardan biri yaşandı ve dünyanın en kolay sayısını O’Neal kaçırdı. Potadan ikinci kez seken topu Divac, ‘key’ yani anahtar denilen 3’lük çizgisinin orta kısmına doğru tokatladı. Divac’ın tokatladığı top, bitime 1.5 saniye kala Robert Horry’nin ellerindeydi. Kariyeri boyunca bu anlar için yaşamış Horry her zaman yaptığını yaptı, maçı kazandıran üçlüğü attı ve beni sabah mutsuz bir şekilde okula gönderdi. O sabah ülkede, Nba izleyen ve Hidayet Türkoğlu’nu destekleyen herkes Sacramento şehrinin acısına ortaktı…

 

Untitled

 

Tıpkı 4. maç gibi 5. maçta büyük heyecana sahne oldu. Kings taraftarı Stojakovic’in kadroya dönmesiyle moral bulmuş, desteğini arttırmıştı. Atmosfer kazanmaya müsaitti. Ancak 5. maç tam olarak kopmayınca son anda kaybedilen 4. maçın kötü anıları yüzünden maç ilerledikçe, oyuncularda ve seyircide stres baş göstermiş, Kings 11 saniye kala 91-90 geriye düşmüştü. Mola dönüşü kenardan topu Mike Bibby çıkarıyordu. Bibby topu Webber’a pasladı ve gidip elinden alıp şutu potaya yolladı. SAYI. Kings 92-91 öndeydi. Salon bir anda gürültüden yıkılmanın eşiğine geldi. Neyse ki son hücumda Kobe son sözü söyleyemedi ve Kings 3-2 öne geçti. Artk sadece bir adım kalmıştı. Lakers’ı geçerlerse yamaç sona erecek, yokuş aşağı koşarak bütün güçleriyle doğu finalistini yok ederek kupayı kaldıracaklardı… 

 

ap-photo133

 

6. maç öyle bir maçtı ki serinin en önemli maçı olmamasına rağmen en çok konuşulan maçı oldu. Yıllarca konuşulan bu maç pek çok basketbol yorumcusu tarafından son 10 yılın en felaket, en taraflı maçı olarak değerlendirildi. Maçta, Shaq 41, Bryant 31 sayı üretmişti ve Lakers 4 sayıyla kazanmıştı. Ancak maçtan sonra bunların hiçbirisi konuşulmadı. Konuşulan, maç boyunca süren ve özellikle 4. periyotta dozunu iyice artan kör hakem yönetimdi. Lakers maçta 27’si 4. çeyrekte olmak üzere tam 40 serbest atış kullanmıştı. Sırf 4. çeyrekte Lakers, Kings’ten 18 tane daha fazla serbest atış şansı bulmuştu. Vlade Divac ve Scott Pollard’a çok ucuz fauller çalınmış, bu oyuncuların faul hakları dolmuş veya doldurulmuştu. Bu oyuncular oyundan atıldıktan sonra yerlerine giren Funderburke’e bile 6 dakikada 3 faul çalınmıştı. Üstüne üstlük Kobe hakemlerin gözü önünde Bibby’ye dirsek atmıştı ama hakemler bunu görememiş, bazılarına göre de görmek istememişti. Sonuç olarak seri 3-3 oldu ve 7. maça uzadı. Maç bittikten sonra spor programlarında, basketbol yorumcuları hakemleri topa tuttular. Sacramento şehrinden bağlanıp içini dökenler, kendince adalet arayanlar bile oldu. İşin garip kısmı, maçtan yıllar sonra 6. maç hakkında bir iddia ortaya atıldı. Hemde bu iddianın sahibi, öyle kaale alınmayacak birisi değildi. Bu iddia Nba dünyasının en içinden, hakem Tim Donaghy tarafından yönlendiriliyordu. Donaghy, Nba yönetiminin bu seriye bir maç daha eklemeyi ekonomik açıdan çok istediğini ve maçı manipüle edebilecek, yönetime çok ‘yakın’ iki hakemin bu maça verildiğini söyledi. Bu iddia asla kanıtlanamadı. Kişisel fikrimi soracak olursanız ben böyle bir olaya inanmak istemiyorum. Evet, çalınmayan bariz düdükler var hatta http://www.82games.com/lakerskingsgame6.htm sitesinde son 4 dakikanın hakem kararı analizi yapılmış ve durum gerçekten kötü. Ancak yine de bu seviyelerde böyle bir olayın vuku bulması bana pek mümkün gelmiyor. Ayrıca Tim Donaghy’nin de ne kadar temiz ve ahlaklı olduğu tartışılır. Anlayacağınız, vakit yine Sacramento’lular için unutma ve sonraki maça odaklanma vaktiydi. Maç kaybedilmişti… Nba Türkiye’de oynanmıyordu dolayısı ile yersiz kuşkuculuğa ve mazeretlere yer yoktu. Kings kulüp tarihinin en büyük sınavını verecekti. Üstelik maç Sacramento’nun evindeydi. Tek bir maç bütün bu çabanın, emeğin, fedakarlığın karşılığını verecekti…

 

Kings_Lakers051.standalone.prod_affiliate.4

 

Lakers-Kings serisi ortada geçti demiştim. 7. maçta bu söylemi onaylayan bir maç oldu. Liderlik 19 kez el değiştirdi ve 16 kez eşitlik sağlandı. Sürenin sonunda taraflar birbirine üstünlük kuramadı ve serinin şanına yakışır, uzatmaya giden bir game-7 oldu. Açıkça söylemek gerekirse Lakers 2 şampiyonluğun verdiği sakinlik ve tecrübeyle 7. maçı daha iyi sindirdi ve uzatmada Kings’i devirdi. Arco Arena’da  rüya sona ermişti. Onlar için mutluluk, en yakın süreyle 1 yıl ertelenmişti. Seneye demekten başka yapılacak tek şey bu basketbolu onlara sunan oyuncuları onore etmek, onları alkışlamaktı. Maç bitiminde Kings’e ve Arco Arenaya yakışan görüntüler eşliğinde taraflar birbirini centilmence tebrik etti, Lakers’a final için başarılar dilendi ve Sacramento için tatil başlamış oldu.

 

Kings_Lakers054.standalone.prod_affiliate.4

 

2002 yılı, Kings severler için sonu kabusla biten bir rüyaydı. Lakers’ı elemeye, şampiyon olmaya defalarca çok yaklaşılmıştı, ama bir türlü olmamıştı işte. İşin daha da üzücü yanı, o yıldan sonra işler Sacramento için asla eskisi gibi olmadı. Dağılma dönemi başlamıştı artık. 2003 yılına aynı motivasyon ve inançla hazırlandılar fakat talihsizlikler yine Kings’in peşini bırakmadı. Dallas serisinde Webber dizinden sakatlandı ve sezonu kapadı, bunun sonucunda Mavericks’e 4-3 elenip yine evlerinin yolunu tuttular. Chris Webber ertesi sene döndü ama asla eskisi gibi olamadı. O sene takıma Brad Miller geldiyse de bir daha o eski kral havalarını yakalayamadılar. Bir kaç yıl sonra takım tamamen dağıldı ve Kings kimsenin gidip izlemek istemediği ufak şehir takımı kimliğine geri döndü.

 

Ne yazık ki gerçek hayatta her hikayenin sonu mutlu bitmiyor. Gelmiş geçmiş en iyi takım dediğim takımın oyuncularının parmaklarında yüzük görememek acı verici ancak Kings şampiyon olmasa da ardında onlarca güzel anı bıraktı. Benim gibi, o dönemde basketbol izlemeye başlamış pek çok kişi Kings sayesinde birer basketbolsever haline geldi. Arco Arena’da o dönem maça giden seyirciler büyülü bir dönemin parçası oldular. Ben herşeyin daha fazla kişisel olduğu o çocukluk dönemimde bile Kings sayesinde şovun kişisel değil takımca yapıldığında daha güzel bir olgu olduğunu öğrendim. Onlar 10+ yıllık Nba takibimde bir daha hiç izleyemediğim akıcılıktaki basketbolu gece gece uykulu bir halde bile bana sevdirdiler. Bunlara ek olarak milli oyuncumuz Hidayet Türkoğlu’nun bugün buralara gelmesinde eminim ki Sacramento basketbolunun çok büyük payı var. İleride basketbolcu olmayı hedefleyen herkesi Kings’i, özellikle de Kings’in Lakers ve Mavericks ile olan serilerini izlemesini tavsiye ederim. Bugün basketbol oynayan oyuncuların bile onlardan öğrenecek çok fazla şeyi var. Celtics yazımı sonlandırdığım gibi umarım unutulmazlar diyemiyorum, Sacramento Kings ekolünün unutulduğu gün basketbol adına kara bir gün olur.

                                                                       Yazı : Sarp Gökçe

 

kingsarena

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler