”Bu gençler bizim geleceğimiz; onlara kulüplerinde gerekli şansın verilmesi gerekiyor, oynadıklarında neler yapabildiklerini defalarca kanıtladı bu çocuklar.”
Az önce yukarıda okuduğunuz cümle ve bu cümlenin türevlerini madalya ile noktalanan her uluslararası altyapı şampiyonasının ardından ülkede basketbolun kıyısından köşesinden geçmiş hemen hemen herkesin ağzından duyuyorsunuzdur; gerek kulüp takımı gerekse milli takım bazında artık herkesin oyuncu yetiştirme masasına erişebildiği bir ortamda önemli derecede fark yaratabilen bir jenerasyona sahipken dünya üzerinde global ölçekte bu oyunculardan en minimum düzeyde faydalanacak ülke ise Türkiye olabilir.
Tüm sezon boyunca yakından takip ettiğim İstanbul Basketbol Ligleri’nde mücadele eden birçok takımın oyuncunun kişisel basketbol gelişimini umursamayan sadece sonuç odaklı basketbolunu düşündüğümde ise bu sporcuların yaptıkları işin çok değerli olduğunun farkına varıyorum, kendisinden güçlü bir takımı yenebilmek için her türlü oyun planından uzak bir şekilde genç sporculara ikinci üçüncü pasta üçlük attıranı mı ararsınız yoksa devam eden maçın ortasında tüm beşini beş faulle oyun dışına attırıp sahadan çıkanı mı ?
Demem o ki, stratejinin doğru veya yanlış olması önemli olmaksızın bu sporcuların bir basketbol aklı çevresinde oyun oynayabildikleri ender yerlerden biri Milli Takım müsabakaları. Uluslararası şampiyonlarda yıllardır birlikte oynayan 96′-97′ jenerasyonunun Girit’te oynamaya çalıştıkları basketbolun istatistiksel açıdan kendi doğrularım neticesinde çözümlemesini yapmaya çalıştım; açıkçası pek tarzım olmayan ancak rahatsız edici bazı çarpıklıkları dile getirme niyetiyle başladığım kısa giriş bölümünün sizleri sıkmadığını umarak sayılardan ve yüzdelerden konuşmaya başlamak istiyorum.
- İçerikte kullanılan görsel ve istatistiksel #FIBAU19 resmi web adresinden alınmıştır.
Kısır Döngü