Anadolu Efes ile Şubat ayı içerisinde PTT Erkekler Türkiye Kupası’nı kazanan başantrenör Ergin Ataman, Doğan Haber Ajansı’na özel bir röportaj verdi.
Müessese kulüplerinin popüler kulüplerle karşılaştırılması, yabancı sınırı tartışmaları ve Galatasaray başkanlığı başta olmak üzere birçok konuda konuşan Ataman’ın açıklamalarından satır başları şunlar:
Müessese kulüplerinde daha iyi bir organizasyon var. Çünkü basketbol orada birinci spor. Bugün bakıldığı zaman Anadolu Efes’te sadece basketbol var. Bu kulüpte sabahtan akşama kadar basketbol konuşuluyor ve düşünülüyor. Altyapı çalışmaları ciddi anlamda yapılıyor. Günlük düşüncelerden ziyade uzun vadeli plan ve programlar yapılıyor. Bu durumda dezavantaj ne? Türk sporunda üç büyükler gerçeği var. Anadolu Efes, özellikle Türkiye Ligi maçlarında ciddi bir taraftar desteği bulamıyor. İstanbul’da bu fazla oluyor. Deplasmanlarda bu durum biraz daha farklı.
Anadolu Efes’te geçmişte oluşan ekolünün getirdiği bir sempati var. EuroLeague’de ise başarıyla aynı oranda seyirci sayısı artıyor. Geçmişten günümüze gelen bir Efes ekolü var ve herkes tarafından sevilen milli takım gibi bir takım hüviyetine büründü ama bu durum başarılarla da alakalı. Kulüp takımlarında ise bu böyle değil. Takımlarda fanatizm daha fazla ve daha çok bağımlılık var.
Futbol seyircisi hem futbolu hem de basketbolu birlikte takip ediyor. Orada da dezavantajlar [var]; her zaman futbolun bir adım arkasında kalıyorsunuz. Uzun vadeli plan program yapmak daha zor oluyor, yönetimler değişiyor, yöneticiler değiştiğinde bir takım amatör yöneticiler geliyor ve o amatör yöneticiler sizin patronunuz oluyor. Onlarla vizyon ve felsefe açısından anlaşmazlıklarınız oluyor. Bir taraftan da çok büyük bir taraftar desteğine sahip oluyorsunuz. Büyük bir camia ve bu her yerde büyük bir etki uyandırıyor. Federasyon ve hakem üzerinde etkiniz oluyor. Bunlar artılar ve eksiler.
Yarışmacı olmak önemli. Kulüpler düzeyinde her zaman yukarıları hedeflemek zorundasınız. Bunun için de ne kadar çok yabancı oynatıyorsanız o kadar çok kadronuzu güçlendirme şansına sahip oluyorsunuz. Ama bu felsefeyle de zarar gören milli takım oluyor. Kulüpler altyapıya önem vermeyi bırakıyorlar. Kısa vadede çözüm üretilmeye çalışılıyor. Bu da milli takımlar düzeyinde Türk sporuna darbe vuruyor.
Özellikle basketbolda sahada beş kişi oynuyor ve bu beş kişinin yabancı olması ve rakibinizin de aynı şekilde sahada yer alması, ayrıca bunun isminin Türkiye Ligi olması, iki de yabancı koçun kenarda olmasına izleyiciler pek anlam veremiyor açıkçası. Avrupa maçlarında buna bir kısıtlama koyamazsınız. Bu duruma bir denge gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de bazı hakları olması gerektiğini düşünüyorum. Milli takımın oyuncu havuzunu genişletmek ve bu oyuncuların tecrübe kazanmasını, özellikle genç oyuncuların takımlarında süre almasını sağlamak gerekiyor. Bu konuda federasyonlara büyük bir iş düşüyor. Federasyonlar kulüplerin baskısı altında yıllardır bir karar veremiyor. Olan da Türk milli takımlarına oluyor.
Türkiye A Milli Futbol Takımı, Rusya’da Dünya Kupası’nda yer alamayacak. [Erkek] Basketbol [A] Milli Takımı ise 2017 Avrupa Şampiyonası’nda belki çok iyi mücadele etti belki ama sonuçta baktığınızda kendi ülkenizde yapılan bir turnuvada sadece Belçika ve İngiltere gibi basketbolda hiç yeri olmayan ülkeleri yenerek ilk 16’da eleniyorsunuz. Sizin liginiz Avrupa’nın en iyi ligi. En büyük ekonominin döndüğü yer Türk basketbolu. Fakat bu ekonominin yüzde 90’ı dışarıya kayıyor. Sonuçta da milli takımlar bundan zarar görüyorlar. Buna tedbir alması gerekenler sporumuzu yönetenler. Çünkü kulüpler kendilerini düşünürler. Ben de bugün Anadolu Efes Kulübü’nün hocası olarak kendi menfaatlerimi düşünürüm; ama federasyonlar global düşünmeli. Sonuçta milli takımların başarısı herkesi kenetlendiren bir unsur. Kulüplerde fanatizm var. Bir kulübün başarılı olmasının diğer kulübü mutlu etmediği oluyor. Ama milli takımın başarısı tüm ülkeyi mutlu ediyor. Bu konuda tedbir alınmalı ve ortak bir nokta bulunmalı. Sadece kulüplerim menfaati konusunda ilerlenirse gelecekte milli takımın başarılı olması hayal olacak.
Bir Galatasaray Genel Kurul Üyesi olarak başkanlığı hayal etmem, düşünmem gayet doğal. Türk sporuna üst seviyede 25 yıldır hizmet ediyorum. Hem Türkiye’nin en büyük kulüplerinde çalıştım, Avrupa’da büyük kulüplerde çalıştım. Dünya sporunu yakından takip ediyorum. Gerek Amerika, gerekse Avrupa ile iyi ilişkilerim var. Hatta futbol dünyasında yakından tanıdığım arkadaşlarım ve dostlarım var. Önümde 10 yıllık bir süreç var. Bugünden 2026 için bir plan program söylemek çok zor. Ama tarih yaklaştıkça bende bir plan, program yapmayı düşünüyorum.
Kulüplerin yönetiminde mutlaka o spordan anlayan, sporcu geçmişi olan, spor yapmasa bile yöneticilik geçmişi olan insanların olması gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde kulüplerin sportif başarıya ulaşması sağlanırken, diğer taraftan işin ekonomik kısmı da önemli. İkili ilişkiler çok önemli. Ben bunları kendimde görüyorum. Ekonomi bölümü mezunuyum, 3-4 tane yabancı dil biliyorum ve uluslararası ilişkilerim çok iyi.