Anadolu Efes üzerinden maçlık Fenerbahçe Ülker üzerinden ise genel bir resim çizebilmek mümkün bu maçta. Zira Fenerbahçe Ülker açısından önemli arayışların olduğu, bu maçın ötesinde Obradovic’in kafasını meşgul eden planların ve soru işaretlerinin olduğu gayet açık. Anadolu Efes ise birtakım karmaşıklıklarla uğraştığı bir maçı daha başarısız bir sonuçla geride bıraktı.
Anadolu Efes’i çok zorlayan ve zorlamaya devam edecek ciddi sıkıntılardan biri hücum başlangıçlarını fazlasıyla gecikmeli olarak yapmaları. Öyle ki direnç noktası yukarıda olmayan Fenerbahçe kısalarını ciddi bir problemle karşılaştırmadılar maçın ilk bölümlerinde Hücum süresinin bitimine 10 saniye kalan başlayan setler hiçbir savunmayı bozamaz zira. Cedi’nin Melih karşısında hem boy hem de çabukluk avantajını kullanması önemliydi ancak onun haricinde savunmayı okumaktan -maç özelinde- fazlasıyla aciz kısalara uzun süre topu emanet eden ve ekseriyetle Krstic-Heurtel arasındaki bağlantı üzerine yoğunlaşmış Anadolu Efes hücumları izledik.
Bu oyun, üç sayı çizgisinin gerisinden beslenmesi gereken bir oyun ve doğal olarak rakip savunmanın yoğunluğunu dışarıya kaydırmak suretiyle hafifletme ihtiyacı duyuyor. Bunu yapmak adına Carroll, Oleson tarzı topsuz koşularla boş şut bulma imkanını kendisine yaratan şutörlere fazlasıyla ihtiyaç var. Bu, hem savunmaların Heurtel’in penetrelerine karşı daha zayıf bağlantıyla boyalı alanı koruyabilmesi hem de Krstic’in üzerinde sürekli ve açık verme tehdidinden uzak yardımların gelmesini engelleme adına son derece önemli. Bunu yapabilecek oyuncu sayısı ise sınırlı. Belki de Birkan ve Janning dışında üçüncü bir ismi saymak mümkün değil.
Ancak Janning hiç yok ortalarda. Heurtel sonrası ve Heurtel öncesi oyun planlarındaki yeri çok ama çok ciddi farklılıklar içeriyor. Ancak şu anda topu elinde daha fazla tutması ve ceza şutlarına konsantre olabilmesi Anadolu Efes’in oyun planının işlerlik kazanaabilmesi adına son derece önemli. Peki buna niyetli mi, belli ki değil. Daha önemlisi şu, Heurtel öncesi planda olduğu gibi Janning’in eline topu fazlaca emanet etmek doğru muydu?
Gelelim Birkan Batuk’un oyuna koyduğu etkiye. Küçümsemek imkansız. Fakat Zisis’in ikinci periyodun hemen başında oyundan alınması ve bir daha ilk periyotta yaptıklarını yapmasına Bogdanovic-Goudelock ikilisi tarafından izin verilmemiş olmasının Birkan’lı ikinci periyotla birlikte işlerin Anadolu Efes lehine iyiye gitmeye başlamasında önemi büyük. Ama bu faktör Birkan’ın yaptıkları üzerine yoğunlaşmak adına bizi tembelliğe itmemeli. Önemlidir.
Özellikle yaptığı savunma rakip hücumcular adına bela. Her şeyden önce yorucu ve bıktırıcı bir savunma tarzı var Birkan’ın. Pozisyonunda tartışmasız bir tercih olma noktasına gelememesine –ve sanırım gelemeyecek olmasına- karşılık arkasında Furkan gibi görkemli bir tehdidin varlığında bu takımda süre alabilmesinin yolunun savunma ve ceza şutlarından geçtiğinin farkında. Fenerbahçe Ülker özellikle ikinci periyodun başlangıcıyla birlikte hücumu Goudelock ve Bogdanovic’in birebir denemelerine bırakınca ritimden çıktı ve bundan Anadolu Efes’in yüksek verimde nemalanmasını sağlayan kişi Birkan oldu. Savunmanın başlangıç noktası belli oranda Birkan’a doğru kaydı Heurtel’den. Bitiş noktası ise Lasme oldu. Bu set temelli oyun stratejilerinde zorlanan Anadolu Efes adına önemli bir fırsat doğurdu.
Aslında maçı tam olarak istediği şekle sokmak için Ivkovic’in eline üçüncü periyotta önemli bir fırsatın geldiğini söylemek mümkün. Fenerbahçe Ülker analizinde daha detaylı değerlendirilir ancak şut tercihleri ve oyun planları tamamıyla Bogdanovic ve Goudelock’ kalmışken, yani Fenerbahçe Ülker kontrolden çıkmışken enerji patlaması ve devamında getirdiği kolay sayılarla rakibi oyundan düşürmek adına uygun bir fırsat yakaladı Ivkovic. Zira kontrolsüz Fenerbahçe Ülker hücumlarının ardından yerleşmemiş savunmalara hücum etme imkanını defalarca ele geçiriyordu Anadolu Efes. Ancak bu bölümü özellikle Saric’te ısrar etmek yerine Cedi’yle değerlendirmek anlık olan kıvılcımı yangına çevirebilirdi. Fakat bu durumdan sadece Ivkovic’i sorumlu tutmak kabul edilemez.
Ama kabul edilebilir olan şudur ki Anadolu Efes’in playoff’un kaderini en önemli oyuncusunu transfer ettiği bir takıma bırakmış olmasının nedeni bu en önemli oyuncu oldu. Emporio Milano maçının kazanılmasını sağlayan Heurtel’in doğru tercihleri değil yüksek şut yüzdesiydi. Artık doğru tercihleriyle maçı kazandırma vaktinin geldiği bir maçtı Fenerbahçe Ülker. Gelgelelim Heurtel ve Draper’ın anlaşılmaz tercihleri yakalanılan ritmin tamamıyla kaybolmasına neden oldu.
Fenerbahçe Ülker cephesini ise şöyle değerlendirmek mümkün. Maçta efsane Murat Murathanoğlu’nun da birkaç kere altını çizdiği üzere Hickman’ın yokluğunu doldurmak adına bazı planlarını uyguluyor Obradovic. Açık konuşmak gerekirse bu planın kısalar üzerine yoğunlaşması doğru gibi gelmiyordu bana. Ancak Zisis’in ilk periyottaki performansı bu analizimi bir kez daha düşünmeye itti beni.
Mevzu şudur. Fenerbahçe Ülker iddialı bir playoff takımı olmak istiyorsa ters eşleşmeleri mutlaka değerlendirmelidir. Tamamı olmasa da en önemli eşiklerden biridir bu. Böylesine hareketli kısalara sahip bir takımın ters eşleşme çıkarabilme konusunda sıkıntı yaşamıyor olması gerekir. Nitekim Fenerbahçe Ülker de ciddi problemler yaşamıyor bu konuda. Yaşadığı problem bu eşleşmelerin kısalar tarafından değerlendirilemiyor olması.
Zoric’in Anadolu Efes karşısında ısrarla beslendiğini gördük. Ancak skor yapabilme maharetleri açısından Oğuz Savaş gibi bir tehdit kolay bulunmaz. Yani asıl odak Oğuz’un üzerinde olmalı. Zisis’in dün yaptığı buydu ilk çeyrekte. Maçı sadece üç asistle tamamladı belki ancak üç temel görevi özellikle ilk periyotta çok iy yaptı: Fenerbahçe Ülker’deki genel kısa sorunun aksine birebirlerde kolay yenilmedi hatta çok defa püskürttü Anadolu Efes kısalarını. Bogdanovic başta olmak üzere kısaların topsuz koşularını anlamlı hale getirdi. Oğuz’u da çok iyi besledi boyalı alanda.
Hickman’ın sakatlığı sonrasında çareyi uzunlarda aramamın en önemli nedeni Zisis’in beklenenin çok altındaki oyunuydu. Aslında Anadolu Efes karşısında da ilk periyot devamında aynı tas aynı hamamdı ancak bu da bir umuttur en nihayetinde.
Unutmamak gerekense hücumda Bogdanovic’in topu elinde oldukça uzun süreler fazla tutmasının yarar getirmeyeceği. Altını çok kez çizdim. Top elindeyken çok boyutlu düşünen bir oyuncu değil Bogdanovic henüz. Ne ters eşleşmelere bakar, ne kafasını kaldırır. Sıklıkla yüksek post civarlarında bir şutu zorlar. Bu, Bogdanovic’in ileride fazlasıyla keskinleştirebileceği bir oyun modeli olabilir ancak şu aşamada yüzdesini düşürüyor ve kalan kısaların ritmini bozuyor.
Hickman sonrası Zisis’in ilk periyotta yaptıklarını maç geneline yayabilmesi, Oğuz’un oyunun gidişatına hükmedebilmesi adına daha geniş bir özgürlük seviyesine sahip olması ve düzenli olarak kısalar tarafından beslenmesi sorunların çözümü adına esastır. Böyle bir yapının korkutucu bir tehdit halini alan Bjelica tarafından destekleneceğini unutmadan…