Efsanevi Lakers Röportajım

NBA Draft’i ilk sırası için Minnesota Timberwolves ile kapışan Lakerslı  yıldızlar ile Los Angeles’ta karşılaştım. Kâh Türkiye hakkında yanlış bilgiler sarfettiler, kâh kendi aralarında şakalaştılar. İşte o karşılaşma ve sonucunda ortaya çıkan diyaloglardan satırbaşları:

Lakers’ın Uğursuzluk Merkezi

 Yer: Los Angeles Drake Otel. Burası, Lakers’ın karargâhı. Otelin alt katında Blues Bar var. Ve burası Los Angeles Lakers oyuncuları için uğursuzluk merkezi. ‘‘Ne zaman bir maçtan önce buraya gelirsek kaybediyoruz’’ diyorlar. Ve bu otele basın mensuplarının girmesi yasak. Ancak büyük tesadüf, trendbasket.net olarak rezervasyonumuzu buraya yaptırmışız. Çaresiz bizi kabul ediyorlar. Tek şartları var; fotoğraf çektirmemek. ‘‘Tamam’’ diyoruz.

Yine mi Efes?

Blues Bar’da, Kobe Bryant, Nick Young, Robert Sacre ve Roy Hibbert bir arada. Sonra güzel bir sohbet başlıyor. Önce Kobe Bryant geliyor. Aniden ‘‘Türkiye’de kim şampiyon oldu, gene mi Efes?’’ diye soruyor. ‘‘Hayır’’ diyorum, ‘‘Pınar Karşıyaka oldu bu sene. Değişiklik iyi’’ diyor Kobe ve ekliyor, ‘‘Ama Karşıyaka bir türlü Euroleague’de iyi yerlere gelemiyor.’’ Düzeltiyorum kendisini: “Karşıyaka bu sene tarihinde ilk kez Euroleague’e katılacak.”


Yaklaşık 2 senedir NBA ağırlıklı yazılar yazıyorum, efsanevi Chicago Bulls röportajı üzerinden Lakers’ı iğneleyeceğimi pek düşünmezdim açıkçası. Aslında bu, Los Angeles Lakers’ın durumunu gösterme tekniğim. Yanlış anlaşılmasın; kendi takımımı yermek amacında değilim. Fakat bu görünemeyen, daha doğrusu anlaşılamayan köye kılavuzluk etmek istiyorum.

Yönetimsel Sıkıntılar

 Mevcut yönetimdeki Buss Ailesi-Kupchak-Magic çok başlılığı zaten takım adına olumsuz etkileri her sezon takıma yansıtırken, önümüzdeki 1-2 sezon içerisinde bu çok başlılığa Kobe de katılacak. Hatta yavaş yavaş katılmaya başladı. Geçtiğimiz sezon başında imzaladığı kontrat bunun en büyük örneği.

Yönetimdeki istikrarsızlık, parkeye de olumsuz yansıyor haliyle. Bu durum aynı anne-baba anlaşmazlığı gibi. Annenin bir takas yapıp cap boşaltmak istediğini, babanın da takımda yer alıp kendine yüklü bir kontrat aldığını düşünelim. Biliyorum, oldukça komik fakat Lakers’ı anlatabilen nadir benzetmelerden biri bu. Dolayısıyla, takımın geleceği için karar alan demirbaş sayısını azaltmalı, hatta mümkünse 1’e düşürmeli.

 Türk Takımı Mantığı NBA’e Taşınmış

Azıcık eskilere dönelim. Milenyumdan itibaren başlayan 10 yıllık süreç Lakers için unutulmaz yıllardı. Bir takımın başarılı olması için gerekli olan her şey vardı. Bulunduğunuz şehir, yıldız oyuncuları getirmenizde oldukça büyük bir avantajdı. Takımın başında Phil Jackson gibi bir deha var, Shaq gibi döneminin en dominant oyuncusu ve ona ek olarak Kobe vardı. GM’iniz mecaz anlamda belliydi. Tüm bunların yanında, kadronuz birbirlerine alışmışlardı. Evet! Her şeyin yanında, oyuncular saha içinde veya dışında birbirlerini biliyordu. Tıpkı günümüz şampiyonları gibi.

Sonrasında, her takımın modern basketbola uyması gerekti. Bu geçişi muhteşem bir biçimde yapıp istikrarını sürdüren de oldu, Lakers gibi çakılan da. Lakers’ın ölümü, CP3 takasının reddedilmesi sonrası oldu aslında. O dönemden sonra Nash-Kobe-Artest-Gasol-Howard’lı, fena olmayan bir takım kuruldu. Fakat günümüz Türk takımlarının sıklıkla yaptığı hatayı belki de farkında olmadan yaptı Lakers: İstikrar yokken, sistem oturmamışken başarı bekledi. Aslında bu beklentiyi #LakersNation fanları yarattı da, işin o kısmı apayrı bir yazı konusu.

Los Angeles Lakers Markası Çöküyor

 Eğer takımınız, ülkenin en ihtişamlı 2-3 şehrinden birinde ise, NBA’deki başarısızlığın bedelini, diğer takımların başarısızlığına göre daha ağır olaylar yaşayarak ödüyorsunuz. Lakers, Knicks ile beraber buna en büyük örnek. Önceden serbest oyuncu piyasasında ilgilendiğin oyuncular varsa, şehrin güzelliği sana oyuncu tarafında artı puan katıyordu. Bunun yanı sıra, tüm dünyada marka olmuş ünlüler senin maçlarını izlemeye geliyordu. Artık durum böyle değil. Ne oyuncuları ‘şehrin ihtişamı’ ile kendi tarafına çekebiliyorsun, ne de artık senin localarında ünlü isimler gelip maç izliyor. Çoğu kişiye bunlar çok ufak ayrıntılar olarak gelebilir, fakat sonucu belirleyen etmenler bunlar.

Takımın serbest oyuncu piyasasından yıldız kapamamasının sebebi ise açık: Başarısızlığa karşı panzehiri 4 sezondur üretememek. Sorunlar birbiri ile bağlı aslında. Sen takımını iyi yönetemiyorsan, başarısız olursun. Başarısız olduğun için de yıldız oyuncu sana gelmez. Çok basit. Bunun yanında, bir de Spurs organizasyonuna bakalım. Buford gibi şahane bi’ GM’in var, koçun Popovich tarihin en iyilerinden biri. Çekirdek kadroyu oluşturan franchise oyuncuların var. Eğer başarıya bu kadar uygun zemin hazırlarsan, serbest oyuncu da senin kadrona katılmak için eski takımındaki 12.6 Milyon $’lık opsiyondan vazgeçip, senden 1.4 Milyon $ alır. (Bkz. David West)

 Lafın Özü

 Lakers 2014’te ellerine geçen umudu, yani Julius Randle’ı, henüz ilk maçında kaybedince fakirin elinde ekmeği de kalmamıştı. Şimdi ellerinde D’Angelo Russell gibi bir umut var, hiç de fena bir parça değil. Bana kalırsa muazzam bir 6. adam olabilecek Jordan Clarkson muhtemelen D’Angelo yerine oynayacak gibi. Lakers’ın odaklanması gereken oyuncular bunlar. Lou zaten istemeden buraya gelmiş, Hibbert ile Bass Allah’a emanet. Kobe ‘ölene kadar Lakers’tayım’ demeyecekse, zaman ve mantık çerçevesindeki hamleler her şeyin ilacı. İnanın, zor şeyler değil bunlar.

Diyeceğim o ki, hiçbir şey için acele edilmesin. Ne Spurs, ne Warriors ne de şimdiye kadar başarılı olan ekipler… Hiçbiri birlikte oynamadan, birbirlerine alışmadan başarılı olmadılar. Hele ki ismini kaybetmiş Lakers gibi bir organizasyon için düzelme süresi daha uzun olacaktır. Magic’in yönetimdeki lobileri kalkar, bir de üzerine günümüz basketboluna uyan koç getirilirse, Lakers tekrardan ‘Lakers’ olur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler