Basketbol normları açısından rakibine oldukça ağır basan Real Madrid için serinin kritik noktalarından biri ise aşmak zorunda oldukları psikolojik eşiğin caydırıcılığı. Yıllardır buraları oynamayı alışkanlık haline getirmiş bir ekip için nasıl bir eşikten bahsettiğimizi merak ediyor iseniz şöyle izah edeyim; geçen sezon Fenerbahçe karşısında alınan ağır playoff yenilgisi İspanya basketbolunun en güçlü ekibinin bir yıl Final Four’a ara vermesine sebep oldu ve birinci sıradan girdiği bir playoff ortamında kazanmak zorunda olan, yeniden Final Four’da yer alma zorunlulukları olan taraf kendileri olacak. Hata yapma lüksleri, yaptıkları hatanın özür ile telafisi mümkün olmayan bir seri oynayacak İspanyollar için ilk maç bu eşiğin aşılabilmesi adına oldukça kritik bir pozisyonda yer alıyor. Şayet temsilcimiz Darüşşafaka Doğuş, ilk maçın hikayesinde seride söz sahibi olacağını hissettiremez ise dört eşleşme içerisinde can sıkıcı biçimde hemencecik bitecek bir seri izleyebiliriz.
Elimizde bir de nur topu gibi bir ribaund ve asist/top kaybı eksenli, şahane bir problemimiz var. Darüşşafaka Doğuş, Ante Zizic’in gelişinden itibaren ribaund konusunda biraz daha olumlu ilerleme kaydetse de sergiledikleri tutum halen EuroLeague’in elit seviyesinde bu bağlamda söz sahibi olabilmek için yeterli değil. Ante Zizic’in Robinson Crusoe misali boyalı bölgedeki yalnız ve gururlu ribaund savaşına Will Clyburn ve kısaların destek vermesi zaten elzem de Adrien Moerman’ı biraz Banvit’teki rolü ile kullanıp, ribaund aksiyonlarına daha fazla etki etmesini sağlamak önemli bir çözüm olabilir. Öte yandan Darüşşafaka Doğuş, EuroLeague’in en az top kaybı yapan takımlarından biri olsa da asist değerleri aynı doğrultuda veriler sunmuyor. Topun kıymetini bu kadar iyi bilen bir takımın topa yön verirken bu denli az paylaşımcı olması (30 maçta maç başına 14,3 asist ve 16 takım içerisinde son sıra) Real Madrid’in ekmeğine yağ sürebilir. Paylaşmayıp, sokamazsanız göz açıp, kapayıncaya değin yirmi olursunuz, aman diyeyim.
Hücum hücum nereye kadar değil mi? Darüşşafaka Doğuş’un özellikle hedef maçlarda uygulamayı başardığı ön alanda baskı, forvet katlarında doğru yardım ve başarılı ikili oyun savunması prensipleri tam anlamıyla parkeye yansıtılabildiği takdirde Real Madrid’in canı hayli sıkılacaktır. Burada eklemek istediğim bir diğer husus ise sevgili Will Clyburn, seri özelinde vitrin ve fark yaratmak istiyorsan lütfen aksiyonun savunma tarafına odaklan zira topu elinde 15 saniye tuttuğun hücumların ne sana ne de takımına faydası var.
Esasında seriyle ilgili en temel nokta Darüşşafaka Doğuş’un top paylaşımı… Topu doğru paylaşmayı başarabilen ve geçiş temposunun düşük ancak pas temposunun yüksek olduğu hücumlar oynayabilen bir Darüşşafaka Doğuş, Koç Pablo Laso’nun başını epey ağrıtabilir. Tabii bunun için öncelikle David Blatt’in sezon boyu adım adım yarattığı basketbol anlayışını farklı katmanlar ile çeşitlendirmesi gerek. Normal sezonun son düzlüğünde şahit olduğumuz performans da seriyi geçmek için yeterli olmayabilir zira yeşil siyahlıların her an kontak kapatmaya müsait oyun kurgusu yanlış yöne evrilirse zaman zaman kaostan beslenen Real Madrid’in halihazırda bir adım önde olduğu seride iki adım öne fırlaması şaşırtıcı olmayacaktır.
Sözün özü, sezon hedefini gerçekleştirerek önemli bir başarıya uzanan ve gün geçtikçe gelişen bir organizasyon görüntüsü çizen Darüşşafaka Doğuş’un birtakım benzer oyun yapılarına sahip rakibi Real Madrid karşısında tur şansının az olduğu kanısındayım. Kontrollü tempo, doğru ve yüksek pas temposu ve ribaundlar serinin gidişatı açısından oldukça kritik role sahip olacaktır. Yine de temsilcimizin İspanya’daki ilk maçta sürpriz yapma ihtimalinin eşleşmede oynanacak diğer karşılaşmalara nazaran daha fazla olduğunu düşünüyorum. Oyunu alışık olmadığı bir yöntem ile tutup, kendi tarzı ile nihayete erdirmek Darüşşafaka Doğuş için en makul yöntem gibi gözüküyor, biraz alışkanlıkların dışına çıkmak gerecek.
Top paylaşımı… Ne yapmalı, ne yapmamalı?