Golden State Warriors kusursuza yakın bir normal sezon geçirdi. Sezonun ilk haftasından beri ligin en iyi takımı hüviyetindeler. Mark Jackson’ın kovulup yerine Steve Kerr’ün getirilmesi takımı şaha kaldırdı adeta. Çaylak koç Kerr’ün hali hazırda çok yetenekli bir takımın başına geçtiği ve başarıda payının o kadar da büyük olmadığını söyleyenler olsa da Kerr’ün farklı bir kadro mühendisliğiyle ve stratejiyle yola çıktığı malum. Draymond Green ve Harrison Barnes’ı ilk beşe yerleştirip eski All-Star’lar Andre Iguodala ve David Lee’yi yedek olarak kullanmaya başlaması yaptığı ilk radikal hamleydi. Ardından takımın hücum stratejisinin baştan aşağı değişmiş olduğunu gözlemledik. Yardımcı antrenör Alvin Gentry ile birlikte oluşturulan hücum sistemi, Mark Jackson dönemindeki gibi bireyselliğe ve oyuncuların kendi yaratıcılıklarını ön plana çıkartmalarına dayanmıyordu. Top dolaşımını ön plana çıkartan, oturmuş bir sistem içinde oyuncuların yine yaratıcılıklarını serbest bırakan bir yapı inşa edildi. Stephen Curry ve Klay Thompson’ın hem penetre hem de şut tehditlerinin olması üzerinden işleyen bu top dolaşımı Warriors hücumunun sezon boyunca ligin en verimlisi olmasını sağladı. Sistem oyuncuları besledi. İşin savunma kısmında takım çoğunlukla Mark Jackson’ın prensiplerini devam ettirse de Draymond Green’in ilk beşe yerleştirilmesi bu konuda bir dönüm noktası oldu. Green’in Andrew Bogut’la yakaladığı uyum, Klay Thompson ve Andre Iguodala’nın dış savunmadaki başarısı ve doğru planlama Warriors’un savunmasının da dominant olmasının önünü açtı ve takım oyunun her iki alanında da ligin en iyilerinden oldu. Bu verimli sistem oyuncuların bireysel durumlarına da hiç kuşkusuz yaradı. Stephen Curry gerçek bir süperstara dönüştü ve MVP ödülünü kazandı; Klay Thompson All-Star oldu; Draymond Green Yılın Savunmacısı ve En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu ödüllerinde ikinci sıraları aldı; Harrison Barnes kariyerinin en verimli yılını geçirdi.
Playoff’taki Warriors’un da normal sezondakinden aşağı kalır bir yanı yok. Çok zorlu Batı’da konferans şampiyonluğuna sadece üç maç kaybederek çıkmaları hatırı sayılır bir başarı. Ama serilerin hangi skorlarla kazanıldığından çok nasıl kazanıldığına bakmak Warriors taraftarlarını asıl ümitlendirecek şey. Nispeten kolay çeken Pelicans serisini bir tarafa bırakırsak Playoff’ta çaylak koç Steve Kerr’ün seri içi ve maç içi müdahaleler yapma konusundaki başarısını gözlemledik. Dominant bir sistem kurup, Playoff’ta her şeyin aynı gitmesini beklemenin bir yanlış olacağını Mike Budenholzer’ın Atlanta Hawks’ının başına gelenlerden bu sezon gözlemledik. Grizzlies karşısında Warriors’un hücumu büyük bir tökezleme yaşadı. Mike Conley & Tony Allen ikilisinin baskılı savunması Stephen Curry ve Klay Thompson’ın penetrelerini kesti, penetre tehdidi ortadan kalkınca da Warriors’un sahayı açmasını sağlayan top dolaşımının içine çomak sokulmuş oldu. İşlemeyen hücum, takım savunmasının eforunu düşürünce klasik pota altı hücumları oynayan Grizzlies bir anda seride üstünlüğü ele geçirdi. İşte bu noktada Steve Kerr’den büyük bir hamle geldi. Kötü giden hücuma konsantre olmak yerine, önce savunmadaki gücü arttırıp Grizzlies’in hücumunun akıcılığını bitirmek istedi. Warriors serinin kalan maçlarına savunmaya daha büyük önem verir halde çıktı. Hücumda eskisi kadar rahat hareket edemeyen Grizzlies’in oyuncuları eskisinden daha fazla efor sarf etmek zorunda kalınca savunma tempoları yavaşladı ve Warriors oyun kontrolünü ele geçirerek 2-1’den gelip seriyi 4-2 kazanmayı bildi. Yine benzer bir seri içi hamleyi Houston Rockets karşısında da gördük. James Harden’ı durdurmakta zorlanan ve ilk iki maçı büyük tehlikeler atlatarak kazanabilen Warriors, deplasmanda oynanan üçüncü maçta bir değişikliğe gitti. Harden’ı savunma görevi Klay Thompson’dan Harrison Barnes’a verildi. Barnes’ın fiziksel avantajları karşısında bocalayan Harden, önceki iki maçtaki ritmini bulamadı ve kötü bir maç çıkartarak serinin 3-0’a gelmesini engelleyemedi. Aslında seri deplasmanda kazanılan bu maçla bitmişti, arada kaybedilen maçın çok da büyük bir önemi olmadı. Kerr’ün iki seride yaptığı hamleler finalde yapabilecekleri açısından çok umut verici. Warriors karşısına geçen herkesi yıkıp geçti ve muhteşem bir basketbol oynayarak 1975’ten beri ilk kez NBA Finalleri’ne gelmeyi başardılar.
Cleveland Cavaliers için bu sezon iki ayrı milada sahip. Birincisi 11 Temmuz’da LeBron James’in Cavaliers’a geri döneceğini açıklamasıydı. James’in geri dönüşü, 2010’da takımdan ayrıldığından beri başarısızlığın içine gömülen, Playoff yapamayan ve kimsenin de pek umursamadığı bir takım haline gelen Cavaliers’ı tekrar eski şaşasına döndürüverdi. James’le birlikte oynamak için takasla takıma gelen Kevin Love da eklenince takımın çehresi bir anda değişti. James, Love ve Kyrie Irving’le yeni bir “Big Three” oluşturduğu düşünülen takımın yeni sezonda neler yapacağı merakla bekleniyordu. Heat’le dört sene üst üste NBA Finali görüp iki şampiyonluk kazanan James bu kez daha olgun, daha tecrübeli bir sporcu ve gerçek bir kazanan apoletiyle doğduğu eyaletin takımına, Ohio’nun Cleveland şehrine dönmüştü. Maccabi’yi Euroleague şampiyonu yapıp NBA macerasına atılan koç David Blatt ile beraber her şey sıfırdan başlayacaktı. Doğrusu sezon başında bu “sıfır” gerçekten “sıfır” oluverdi. Cavaliers ligin ilk birkaç haftasında korkunç bir takım kimyası ortaya koydu, savunmaları ligin en kötülerinden biriydi ve sezona berbat bir başlangıç yaptılar. Bu kadar yeni bir takımın zamana ihtiyacının olduğu kesindi, ama zamanın dahi çözemeyeceği bazı problemler varlıklarını bas bas bağırmıştı henüz ilk maçlardan. Dış savunmada problem yaşayıp oyuncuların penetrelerini engelleyemiyor, penetre etmeyi başaran oyuncuların da pota altında bitirmelerini durduramıyorlardı. Savunması zayıf iki kısa ile savunması vasat/zayıf iki uzunun işi götüremeyeceği aşikardı.
İşte bu kötü gidiş ise ikinci milatta, yani Ocak ayının ilk haftasında değişti. Aralık sonunda sakatlanan ve iki haftalığına Miami’ye tedavi görmeye giden LeBron James bu haftada parkelere geri döndü, Cavaliers ise iki sezondur Kyrie Irving ile kimya problemi yaşayan Dion Waiters’ı takasta kullanıp Nuggets’tan Timofey Mozgov ve Knicks’ten Iman Shumpert ile J.R. Smith’i kadrosuna dahil etti. Bu noktadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Mozgov’un etkisiyle Cavaliers’ın pota altı savunması bir anda fersah fersah ileri gitti, Shumpert’la gerçek bir dış savunmacı kazanmış oldular, J.R. Smith ise takımın çok aradığı bench skoreri oluverdi. Cavaliers sezonun ikinci yarısının en dominant iki takımından biriydi. Akıcı hücumlarına eklenen iyi savunma performansı onları Doğu’nun bariz şekilde en iyi takımı yapmıştı, sıralamada Hawks’ın arkasında kalsalar da. Hemen hemen herkes takımın Playoff’a Doğu favorisi olarak gireceğini öngörüyordu.
Playoff’ta ise işleri biraz sarpa sokan bir olay yaşandı. 4-0 geçilen ilk tur serisinde Celtics oyuncusu Kelly Olynyk’le yaşadığı mücadelede Kevin Love’ın omzu çıktı ve sezonu kapattığı duyuruldu. Love belki bu sezon takımda tam olarak yerini bulamadı ve daha çok bir şutöre dönüştü, ama All-Star seviyesinde bir ismin şampiyonluk mücadelesindeki değeri yadsınamazdı. Takım Bulls serisine kafada soru işaretleriyle girdi, bu soru işaretleri önce Kyrie Irving’in sakat sakat oynadığının açıklanması, ardından da serinin üçüncü maçından sonra 2-1 geriye düşmeleriyle daha da arttı. Bu noktada takımın içine girdiği girdabı ancak gerçek bir büyük oyuncu bitirebilirdi. İşte o büyük oyuncu, o ana kadar pek de iyi bir Playoff performansı göstermeyen LeBron James’ti. Dördüncü maçı son saniye basketiyle takımına kazandıran James, beşinci maçta kariyerinin en absürd performanslarından birini gösterip takıma galibiyeti getirdi. James’in oyunu Bulls’u öyle bir şoka soktu ki serinin altıncı maçında kendi sahalarında adeta rezil oldular ve korkunç bir oyun oynayarak sadece 73 sayı atabilip 21 sayı farkla mağlup oldular. Cavaliers’ı geriye iten rüzgar bir anda yön değiştirdi ve arkalarına geçiverdi. Konferans Finalleri’nde ise bu rüzgar bir fırtınaya dönüştü. Atlanta Hawks karşısında LeBron James’in neredeyse triple double ile seriyi tamamlayışı, rol oyuncuları Tristan Thompson, Timofey Mozgov, J.R. Smith, Iman Shumpert ve Matthew Dellavedova’nın muazzam özverileri ve mücadeleci takım savunması rakibi çaresiz bıraktı ve Cavs maç dahi kaybetmeden adını NBA Finalleri’ne yazdırdı. Bu, LeBron James’in (ve onun kuyruğuna takılan James Jones’un) 60’ların Celtics efsanesinden beri üst üste beş sene NBA Finali oynayan ilk oyuncu olması anlamına geliyordu.