David Blatt: “Basketbol hayatımın merkezinde” | ÇEVİRİ

Yazı: David Blatt, euroleague.net
Çeviri: Buse Nur Küçe, TrendBasket

Her ne kadar bir spor şehri olan Boston’da doğmuş olsa da Olympiacos’un koçu David Blatt kendini Avrupalı bir koç olarak görüyor. Ancak bu spora aşık olduğu yer Amerika Birleşik Devletleri. Basketbol oynamaya, ondan önce kız kardeşleri oynadığı ve bir sonbahar dönemi boyunca hiç futbol oynayamadığı için başlamış ve o günden sonra basketbol futbolun yerini tamamıyla devralmış. Kariyerindeki en etkili isim olan Koç Phil “Smokey” Moresi’nin başantrenörü olduğu Framingham South High School’da oynadı. Blatt’in kariyeri lisenin ardından Princeton University’de devam etti. Daha sonra ise 1981’den 1993’e kadar profeyonel kariyerini İsrail’de devam ettirdi, bir yandan da genç takımlara koçluk yaptı. Hikayenin geri kalanında ise tarih yazdı. Maccabi ile 2004 yılında asistan koç olarak 2014 yılında ise başantrenör olarak iki EuroLeague şampiyonluğu; 2018’de Darüşşafaka ile bir Eurocup şampiyonluğu; Rusya milli takımı ile üç adet olimpiyat ve EuroBasket madalyası kazandı. Ayrıca Cleveland ile NBA finallerine ulaşma başarısını da göstermesi Blatt’i bu spordaki en çok gezmiş ve en başarılı koçlardan biri konumuna getirdi.

Basketbolla ilgili ilk anım çok küçük yaşlarımdan kalma. Muhtemelen altı ya da yedi yaşımdaydım, aynı tipte kıyafetler giymiş çocukların basketbol oynadığı bir salona gittiğimi hatırlıyorum. Topu elime alıp ilk atışımı yapmıştım ama yanlış potaya! Ki bu bana çok fazla şey öğretmiştir. Yaptığınız şeyi anlamanız gerektiğini mesela. Doğru şeyi yapmak elbette ki güzel ancak önemli olan bunu doğru zamanda ve doğru yerde yapmak. Ve son olarak da tabii ki hayal kırıklıklarınızın bir şeyi sevmenize engel olmasına izin vermemeniz gerektiği. İkincisi ise ablalarımın basketbolcu olmaları. Evin önünde basketbol oynarlardı. Onları sürekli antrenman yaparken görürdüm bu yüzden ben de kendi kendime çalışmaya başladım. Son derece hızlı bir şekilde basketbol konusunda rekabetçi bir kişiliğe büründüm. Ablalarımdan daha iyi olmak istedim, kendimi sürekli gelişmeye adamış olmamın ve onlara yetişmeye çalışıyor olmamın temel sebebi bu.

Çocukken her türlü sporla uğraşıyordum. Boston bölgesinde büyüdüm ve biliyorsunuz ki Boston oldukça meşhur bir spor şehri. Bir sürü büyük takımın ev sahibi. Tabii ki Boston Celtics’in de. Yedi veya sekiz yaşlarımdaydım, Celtics’i radyoda dinlerdim. Maçları Johnny Most anlatırdı. Bill Rusell dönemindeki o muhteşem hanedanlık zamanları. Her spora aşıktım: Basketbol, Amerikan futbolu, beysbol, hokey… Hepsini oynadım. En nihayetinde lisede ikinci sınıftayken tamamen basketbola döndüm çünkü o yaz sakatlandım ve sonbahar döneminde hiç futbol oynayamadım. O sene sadece basketbol oynayabiliyordum ki oynadım ve başarılı da oldum. Sonra fark ettim ki basketbol hem lise kariyerimin devamı için hem de üst seviyede spor tecrübesini de içeren bir üniversiteye girebilmek için üstüne düşmem gereken şeydi. Tam da bu yüzden her şeyimle basketbola odaklandım.

Lisede 14 yaşımdan 18 yaşıma kadar koçum olan kişi Phil “Smokey” Moresi’ydi. Gerçekten hem oyunu öğrenme hem de genel olarak öğrenme konusunda basketbol hayatımın en önemli ismi. Hem oyun hakkındaki önemli şeyleri hem de genel olarak hayatla alakalı şeyleri öğrenmem konusunda. Bana bir akıl hocası, bir baba figürü olmuştu çünkü babam ben çok küçükken evi terk etmişti. Birinin beni böyle etkilemesine ihtiyacım vardı ve o da hem bir koç olarak hem de yetişkin bir erkek olarak bu etkiye sahipti. Gerçekten basketbol kariyerimdeki en etkili karakter o.

Dediğim gibi, her sporu seviyorum. Her sporla iç içeydim çünkü spor bana bir amaç, bir disiplin anlayışı ve birlikte oynadığım veya rakip olduğum insanlarla kurduğum bir yoldaşlık ilişkisi veriyordu. Basketbol bunun çok büyük bir parçasıydı ve en sonunda spor hayatımın merkezine yerleşti. Büyürken hayatımın merkezindeydi ve bu bütün hayatım boyunca böyle devam etti.

İlginç olan şey şu ki 22 yaşında profesyonel olarak ilk oynadığım takım Maccabi Haifa’da aynı zamanda genç takımın da antrenörlüğünü yapıyordum. Bundan sonra profesyonel bir oyuncu olarak geçirdiğim her sene gittiğim her yerde organizasyondaki herhangi bir takıma koçluk yapıp yapamayacağımı mutlaka sordum. Çocuklar, gençler, altyapı… Ne olduğu hiç fark etmeden. Bütün kariyerim boyunca bunu yapmaya devam ettim. 33 yaşımda sakatlandığımda –aşilim tamamen kopmuştu ve kariyerimin sonu demekti bu-  her ne kadar uzun süreli kariyer planlarım arasında yer almıyor olsa da yaşadığım sakatlığın ardından profesyonel olarak koçluk yapmaya başladım. Dürüst olmak gerekirse 33 veya 34 yaşımda size koçluğun hayatım boyunca yapmayı planladığım iş olduğunu söyleyemezdim. Özel olarak böyle bir planım yoktu. Başka düşüncelerim vardı ama tahtı basketbol devraldı.

Basketbol futbolun önüne geçti çünkü o yaz sakatlandım. Bundan dolayı da çok mutluyum çünkü basketbol kariyerim muhtemelen futbol kariyerimin süreceğinden çok daha uzun sürdü. Ancak farkı yaratan daha önce de dediğim gibi lisedeki koçumdu. Hem bir basketbolcu olarak hem de bir birey olarak beni çok geliştirdi. Bir diğer sebebi de basketbolda iyi olmamdı ve bu durum kendime olan özgüvenimi artırdı. Aynı zamanda bir takımın parçası olmak bana aidiyet hissini kazandırdı. Basketbolun takım çalışması kısmını seviyorum. Bu beni oldukça derinden bir yerden yakalıyor ve muhtemelen hala sporla ilgileniyor olmamın sebebi de bu.


Kaynak | Memories: ‘Basketball took over’

K

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler