ÇEVİRİ | 15 yaşında bir basketbol dehası, Nico Mannion ile tanışın!

İyi beslenme de aynı şekilde önem verilen bir husus. Evde tatlı gerçekten nadir bir şekilde yeniyor. “Atıştırmalık alıyor fakat Nutri-Grain tarzı şeyler.” diyerek yakınıyor Nico. Ev işleri de opsiyonel değil. Nico her sabah yatağını yapmalı, köpekleri beslemeli, hafta sonları çamaşırını yıkamalı, çöp dolduğunda onu dışarı çıkartmalı, ve haftada bir gün de tuvaleti temizlemeli.

Gaia bahaneleri hiçbir zaman kabul etmiyor. Nico ne zaman bir antrenörüne veya takım arkadaşına karşı ön yargıyla ve kötü yaklaşsa Gaia her zaman aynı şeyi söylüyor: “ Ya acı çekersin ya da daha iyi olursun.”

Nico’nun iyi yaptığı şeyler de var. Dışarıdan bir yetişkin gibi görünüyor, düşünceli ve bir ergene göre oldukça temiz. Birçok açıdan oldukça şanslı, genetik ve sosyoekonomik açıdan adeta kutsanmış durumda. Bu onu yaşındaki diğer 15 yaşındaki yeteneklerden farklı kılıyor. Pace ve Gaia’nın ikisi de kendi atletik hayallerine çoktan ulaşmış durumdalar ve bu yüzden bu emellerini çocukları üzerinden yürütmek zorunda değiller. Bir basketbol antrenörüyle özel olarak idman ayarlamayı finanse edebilecek durumdalar. Ve Pace Jazz için bir yayıncı olarak çalıştığından Nico NBA hayatına da hiç uzak değil. En çok aklında kalan anısı dokuz yaşındayken Kobe Bryant’ın onun yanında diz çöküp onunla İtalyanca konuşmasıymış. “Dünyanın en iyi oyuncusu, size normal bir insanmışsınız gibi davranıyor.” diyor Nico.

Günümüzün sporda uzmanlaşma çağında bir çok arkadaşı gibi, Nico da sadece basketbol oynuyor. Bir süre Amerikan futbolu da oynamayı denedi fakat yere indirilmeyi sevmediğinden bıraktı. Baseballdan da nefret ediyor. Basketbol dışındaki hobileri sorulduğunda bir süre düşünüyor. Sonunda, balık tutmak diyebiliyor. Evet, balık tutmaktan hoşlanıyor. NBA dışında, gelecek hakkında kariyer hedefleri? Aklına hiçbir şey gelmiyor. En sevdiği ders? Muhtemelen, matematik. Hayatının ne kadarını basketbola oynamaya, düşünmeye veya izlemeye ayırdığı sorulduğunda bir süre duraksıyor ve “85%, gerçekten çok.” diyor.

Bu odaklanma ergen olmanın getirdiği tünel görüşüyle de birleşince daha da artıyor. Biriyle basketbol hakkında konuşurken eğer biri herhangi bir 9. Sınnıfta oynayan yetenekli bir oyuncuyu tanımazsa şoka uğruyor ve utanıyor.

“Gerçekten mi?” diyor ve yüzünde bir acıma duygusuyla “WOWWWWW.” diyerek şaşkınlığını gösteriyor.

FOTOĞRAF: JOHN W. MCDONOUGH
FOTOĞRAF: JOHN W. MCDONOUGH

W,W,W,W,W,L… Bu Pinnacle’ın 6 Aralık’taki sezon açılışından önceki serisi. Pioneers’in deneyim ve büyüklük eksiklikleri göz önünde bulundurulduğunda sürpriz bir şekilde iyiler. Wilde üç oyun kuruculu bir hücum oyunununu üst sınıf (Mason) biri, üç ikinci sınıf ve Nico ile birlikte oynuyorlar. Nico ilk beş başlayan ikinci ilk sınıf oyuncusu. Birincisi ise şu anda ikinci sınıf oyuncusu olan Trent Brown.

Ev sahibi olarak oynanan her maçtan önce oyuncular Majerle’s Sports Grill’de maç öncesi yemekleri için buluşuyorlar. Kapıdaki bir tabelada Arizona’da olduğunuzu unuttuysanız diye İÇERİ SİLAH SOKMAK YASAKTIR yazıyor. Birçok oyuncu arabasıyla buraya geliyor fakat Nico sürücü testinden iki kere sadece bir puanla kaldığı için özel şoförü olan Pace tarafından getiriliyor. Maç ısınma kıyafetleriyle büyük bir masanın etrafında toplanan oyuncular birçok konu hakkında konuşuyor –kızlar, diğer yetenekli oyuncular ve Mason’un göğüs kaslarının olmaması gibi- ve sonra da söz kesiliyor.

Birinci oyuncu: “Kardeşim, Shadow Mountain’ın senin hakkında araştırma yaptığını söyledi ve seni hedef aldıklarını. Geçen sene bu takımdaki herkese DM attıklarını ve senin çirkin olduğunu söylediklerini.”

İkinci oyuncu: “Bu çılgınca!”

Üçüncü oyuncu: “Bizim sadece biz oynarken öğrencilerin çoğunluğunun üstlerini çıkarmasına ihtiyacımız var. Üstü çıplak bir grup öğrencinin önünde oynamak istemez misin?”

Nico: “Ne?!”

Üçüncü oyuncu: “Hayır istemezsin. ‘Üstü çıplak şu çocuklara bakın.’ gibi tepkiler gösterirsin muhtemelen.”

Dördüncü oyuncu: “Kapa çeneni dostum.”

Sonra da Pinnacle’a gönül vermişlerin üstlerini çıkarmadıkları spor salonuna gidiliyor. Ayağa kalkıyorlar ve “NI-CO MANN-ION!” diye bağırıyorlar.

Üç kişi maçı filme alıyorlar; biri ise canlı yayınlıyor. Pace ve Gaia taşınabilir sandalyede oturuyor ve tezahürat yapıyorlar. Nico eğer maç esnasında ailesini duyabilseydi duyacakları şunlar olacaktı:

“Nico, onu soluna gitmeye zorla!”

“24 numara savunma yapamıyor. Ona yüklen!”

“Faul! Bu bir faul!”

“İş yap oğlum!”

“Dünyanın en iyi oyuncusu, size normal bir insanmışsınız gibi davranıyor.”

2 YORUMLAR

  1. İngilizcesi gayet iyi olan ve yazının orijinalini okumuş biri olarak, çevirmen-yazarımızın ellerine sağlık. Eksik veya hatalı çeviri olmadan orijinali neyse çevirisini okuyınca da aynı anlamı ve keyfi verdi bana.
    Tebrikler, çevirilere devam…

    • Merhaba Oğuzhan Bey,
      Sizin gibi okuyucularımızın geri dönüşleri sayesinde, işimizi elimizden gelen en iyi şekilde yapmaya ve siz okuyucularımızı mutlu etmeye çalışıyoruz. Böylesi yorumlar bizim için gerçekten büyük bir keyif ve motivasyon kaynağı. İlginiz ve güzel sözleriniz için teşekkürler.

      İyi haftalar.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler