Bu yazıyı okuyunca bazı kişilerin şaşkınlık yaşayacağını düşünüyorum. Borislav “Bora” Stankovic, FIBA emekli Genel Sekreteri, bir koç mu? Eğer size koç olarak OKK Belgrade ile üç Yugoslav Ligi şampiyonluğu, bir Yugoslav Kupası şampiyonluğu ve Orasonda Cantu ile bir İtalyan Ligi şampiyonluğu kazandığını söylersem, ki bunu İtalya’da yapan ilk yabancı koç olmayı başardı, şaşkınlığınızın biraz daha artacağını düşünüyorum. 13 sezon boyunca çalıştırdığı Zeleznicar Belgrade, Partizan Belgrade ve elbette OKK takımları ile Yugoslavya Ligi’nde toplamda 241 maça çıktı. İtalya’da ise kupa ve uluslar arası maçlar dışında 66 maçta takımının başında görev aldı.
Borislav, henüz bir oyuncuyken de koçluk yapmaya oldukça yetenekli olduğunu göstermişti. Partizan’da oyuncu-koç olarak görev yaptı. Asıl koçluk kariyeri ise 1953’te OKK’nin başına geçtiğinde başladı. Yugoslavya’da ilk kez yabancı koçların eğitim verdiği kurslarda Bora, en gözde öğrencilerden biriydi. Bulgaristan’dan Veselin Temkov, Macaristan’dan Istvan Kamaras ve Ferenc Nemeth, Fransa’dan Henri Hell gibi isimlerin söylediği her kelimeyi not alıyordu. Bunun yanı sıra eski Yugoslav Milli Takımı koçu Bora Jovanovic’in düzenlediği fiziksel eğitim kurslarından da başarıyla geçti. Sonuç olarak OKK Belgrade’de mükemmel bir takım yaratmaya başladı.
Korac
Bora, oyuncu seçme konusunda oldukça yetenekli olduğunu kanıtladı. Miodrag Nikolic ve Trajko Rajkovic gibi isimleri başka takımlardan alıp kadrosuna kattı. Asıl kilit olay ise Radivoj Korac’ın ortaya çıkışı oldu. Genç takım koçu Dragan Glisic, bir konuşma sırasında Stankovic’e genç bir oyuncudan bahsetti:
“Dinle Bora, takımımda muhteşem bir çocuk var. 56 sayı attığımız bir maçta sahadan galibiyetle ayrıldık ve bütün sayılarımızı bu çocuk attı! Adı Korac, Radivoj Korac.”
Stankovic’in bu sözlerin kendisine tekrar edilmesine ihtiyacı yoktu. Bora, 1958 sezonunun ilk bölümünde son şampiyon Union Olimpija Ljubljana’yı 105-67 yendikleri maçta Korac’ı oynattı ve Korac 25 sayı üretti. Yeni bir yıldız artık doğmuştu. Sezon sona erdiğinde OKK, 18 maçın 16’sını kazanarak şampiyonluğa ulaşırken Korac da toplamda 633, maç başına ise ürettiği 37.2 sayıyla takımın en skorer ismi oluyordu. Birkaç yıl sonra Bora 14-4’lük galibiyet oranıyla ikinci şampiyonluğunu yakalamış, Korac da maç başına 39.2 sayıyla takımın en skorer ismi olmayı sürdürmüştü. Aynı yıl OKK, finalde Olimpija Ljubljana’yı yenerek Yugoslavya Kupası’nı da müzesine götürmeyi başardı.
Bora, OKK’nin başındayken aynı zamanda hem veterinerlik yapıyor hem de Yugoslav Basketbol Federasyonu Genel Sekreterlik görevini üstleniyordu. Sürdürdüğü bütün bu görevler sebebiyle Bora, bazı federasyon yöneticilerinden aldığı uyarı sonrası OKK’deki görevinden ayrılarak yerini arkadaşı Aleksandar Nikolic’e bıraktı, Nikolic sonrasında 1963 senesinde lig şampiyonu olmayı da başardı. 1964 senesi için ise Bora OKK’ye geri döndü ve 15-3 ile bir şampiyonluk daha kazandı. Korac ise kaldığı yerden devam ediyordu, maç başına 33.8 sayı.
Stankovic, Buenos Aires’teki 1950 Dünya Şampiyonası’nda FIBA Genel Sekreteri Williams Jones ile tanıştı ve ikili arasındaki ilişki zaman geçtikçe güçlenmeye başladı. Jones, Stankovic’i zeki, birden çok dili konuşabilen, yetenekli, sıkı çalışan biri olarak görüyordu. Stankovic 1958 yılındaki ilk Şampiyon Kulüpler Kupası’nın kurucularındandı, sonraki sene ise koç olarak OKK’nin başında katıldığı turnuvaya yarı finalde Akademik Sophia’ya 7 sayı farkla yenilerek veda etti. 1960-64 sezonundaki ikinci deneme de Antwep’e elenen OKK için mutlu bitmedi. Belçika takımı Antwep maçı oynamak üzerek Belgrad’dayken Kongo Başbakanı Patris Lumumba’nın gizemli ölüm haberi gelince maça çıkmak istemedi. Belgrad polisi de rakip takımın güvenliğini sağlama konusunda garanti veremeyince, Antwep maçı hakem kararıyla 0-2 kazandı ve bir üst tura yükseldi.
Bora, 1964-65 sezonundaki üçüncü denemesinde de şanslı değildi çünkü yarı finaldeki rakipleri güçlü Real Madrid oldu. OKK, üzerinde biraz oynama yapılmış maç saatinin de yardımıyla ve Korac’ın 56 sayısıyla Los Blancos’a karşı 23 sayı geriden gelerek maçı 113-96 kazanmayı başardı (Turu atlayan taraf ise o sezon şampiyonluğa uzanan Real Madrid oldu). Korac’ın göz kamaştıran performansı sadece bu değildi, Sırp oyuncu sekizli finaller sırasında İsveç temsilcisi Alvik’i 155-57 yendikleri maçta tam 99 sayı attı.
İtalya
OKK’deki başarısıyla Orasonda Cantu Genel Menajeri Gianni Corsolini’nin dikkati çeken Bora, İtalyan yöneticiden aylık 1000$, bir ev ve bir araba teklifi aldı. OKK’de kazandığının yanında önerilen bu teklif Bora için bir servet anlamına geliyordu ama para için teklife evet demedi. Bora herkese, özellikle de kendine, çok iyi bir koç olduğunu, evden uzaktayken bile büyük başarılar kazanabileceğini göstermek istiyordu. Zor bir sorumluluk alsa da bu aynı zamanda önemli bir fırsattı. Bu hafta içinde, zamanında Bora’nın Cantu’daki asistan koçu olan Arnaldo Taurisano bana şunları söyledi:
“Bora hepimiz için bir esin kaynağıydı. Zeki, nazik, özel ve tartışmayı seven birisiydi. Takımın başıne geçtiğinde tek kelime bile İtalyanca bilmiyordu ama üç ay sonunda bizim gibi İtalyanca konuşabiliyordu. Sadece büyük bir lider değildi, aynı zamanda oyuncu kişiliklerini yönetebilen çok iyi bir idareciydi. Herkesi en iyi olduğu görevde kullanma konusunda tam bir ustaydı. Her maç boyunca gergin olurdu ama molalarda en iyi fikirleri verebilmek için nasıl konsantre olacağını da bilirdi.”
Bora, kısıtlı oyuncu kadrosuyla oldukça rekabetçi bir takım yarattı. Üç uzun; Alberto Melati, Alberto Simone ve Bob Burgess ile oynuyordu. Takımın üç kısa oyuncusundan biri olan Carlo Recalcati ise maç başına 18.4 sayıyla takımın en skoreriydi. Cantu 18-4 ile İtalya Ligi şampiyonu olurken, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ise çeyrek final grubunu üçüncü sırada tamamlıyordu.
Kısa bir süre önce Stankovic’i Belgrad’da ziyaret ettim ve kendi sözleriyle kendi koçluk felsefesini şu şekilde açıklıyor:
“Oyunculuk günlerimden beri farkındayım ki hepimiz aynı değiliz. Aynı yapıya ve aynı özelliklere sahip değiliz, bu yüzden de hepimiz aynı işi yapamayız. Bir koç oyuncuları hakkında gerekli çalışmayı yapmalı ve her oyuncunun en iyi şekilde uyum sağlayabileceği rolleri bulup, onları kendi koçluk felsefesinde birlik içinde kullanabilmeli. Bu yüzden benim oyun felsefem de bu şekildeydi, en yetenekli oyuncu her zaman şutu kullanan isim olmalı. Korac’ı ilk gördüğümde en iyi oyuncumuz, hücum silahımız olacağından hiç şüphe duymadım.”
“Hayatının Oyunu”
Belgrad’ın sokaklarında Stankovic’e yaptığım ziyaret sırasında adı “Game of my Life” (Hayatımın Oyunu) olan otobiyografisinin taslak halini gördüm. Kitap için aygın bir Sırp gazeteci olan Aleksandar Miletic ile çalışıyor. Size kitabın içeriği hakkında çok fazla bilgi veremem ancak sizi temin ederim oldukça değerli bir kitap olacak. Bora’nın özel yaşamından da hikayeler barındıran, bir oyuncu olduğu yıllardan, dünya basketbolunun en önemli yöneticilerinden biri haline gelişinin 70 yıllık sürecini birinci ağızdan anlatan oldukça önemli bir eser. Kitabı okuduğunuzda, Bora’nın basketboldan önce tenis ve masa tenisi oynadığını, annesinin bir Çek olduğunu, adını aynı isim ve soy isme sahip büyük Sırp yazardan aldığını, II. Dünya Savaşı sırasında ailesinden 14 kişiyi kaybettiğini, babasının komünistler tarafından idam edildiğini ve daha birçok farklı detayı öğreneceksiniz. Kitabı kendi hikayesinin yanında aynı zamanda Yugoslav, Avrupa ve Dünya basketbolunu da anlatıyor çünkü Bora Stankovic, essiz bir isim ve dünya basketbol mirasının bir parçası.
Kaynaklar |
*THY Euroleague / Twitter (@Euroleague)
*Nedeljnik / nedeljnik.co.rs
*Yazının orijinal hali Vladimir Stankovic tarafından yazılmış olup, Türkçe’ye Murat Akcan tarafından çevrilmiştir.
Borislav Stankoviç iyi bir koçmuş eyvallah ama biz onu her zaman FİBA GENEL SEKRETERLİĞİ yaptığı dönemdeki tamamen Sırp ayrımcılığı temelli uygulamalarıyla hatırlayacağız..