Bu bizim hikayemiz… | #Fener4Glory – Köşe yazısı

2016-2017 sezonu başlamadan önce Fenerbahçeliler’i stres dolu günler bekliyordu. Udoh, Vesely, Bogdanovic gibi takımın taşıyıcı isimlerinin kontratı bitmişti ve NBA takımları bu oyunculara ilgi göstermekteydi. Branş fark etmeksizin, uzun yıllardır Fenerbahçe taraftarıyla bu kadar bağ kurabilmiş tek takım, bu Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı’ydı. Dolayısıyla kadronun dağılmasını kimse istemiyordu. İşin kötü yanı, Ülker’in büyük mali desteği de artık yoktu. Fenerbahçe yönetiminin belli fedakarlıklar yapması şarttı. Başkan Aziz Yıldırım’ın desteğiyle Fenerbahçe mali konuları hiç düşünmeden kadrosunu korumaya odaklandı. Rotasyonun sonlarına kadar düşen Ricky Hickman hariç fire de vermedi.

Kadrosunu koruyarak yarım kalan işi tamamlamak için yola çıkan Fenerbahçe, sezona düşük viteste başladı. EuroLeague’in yeni formatı gereği maç sayısı artıp, fikstür iyice sıkışınca hem fiziksel hem zihinsel yorgunluk bu sezon çok daha fazla olacaktı. Aynı zamanda Fenerbahçe artık üst üste iki kez Final Four yapmış, şampiyonluğu kıl payı kaçırmış bir takımdı. Büyük takımdı artık sarı lacivertliler, onlarla karşılaşan her rakip kazanamak isteyecek, iddiası olmasa bile her şeyini verecekti. Ayrıca Avrupa’nın rekabet seviyesi en yüksek yerel liginde mücadele edilecekti. Normal sezonu ilk dört sırada tamamlayıp, playoffa saha avantajıyla girmek ana hedefti. Keza saha avantajı olmaksızın Fenerbahçe’yi beş maçta üç kez yenebilmek çok zor, hatta bana kalırsa imkansız. Belki de bunu düşünerek kimya oluşturmak ve rotasyon belirlemek konusunda en ufak derdi olmayan sarı lacivertliler, “yavaş yavaş ritmi yükseltiriz” diye düşündü. Sezonun ilk iki maçında Barcelona ve Brose’yi mağlup etmelerine rağmen yalnızca bir sayıyla kazanmış ve zorlanmışlardı. Devamındaki Zalgiris ve Galatasaray maçları daha rahat skorlarla kazanılmış olsa da yer yer S.O.S vermişti Obradovic’in takımı. En can sıkıcı nokta, Bogdan Bogdanovic’in Zalgiris karşısında sakatlanmasıydı. Tam olarak odaklanmamış bir Fenerbahçe’nin hücum liderini kaybetmesi, tehlike çanlarını harekete geçirebilirdi. İlk mesaj, beşinci hafta oynanan Unics Kazan maçında geldi. Düşük konsantrasyon nedeniyle karşılaşmanın büyük bölümünü skorda geride götürdü Fenerbahçe. Maçın sonlarına doğru vidaları sıkmaya başlasa da Keith Langford’a küçük çaplı bir kahramanlık hikayesi yazma şansını vermişti sarı lacivertliler. Amerikalı skorerin zorluk derecesi yüksek basketleriyle Unics Kazan, uzun zamandır sahasında yenilgi yüzü görmeyen Fenerbahçe’yi 81-73 mağlup etmeyi başarmıştı. “Yol kazası” dedik hepimiz, bu takım güvenimizi çok önceden kazanmıştı.

Kazan mağlubiyetinin ardından Baskonia deplasmanına gitti Fenerbahçe. Geçen yılki yarı final maçından sonra bu iki ekip ilk kez karşı karşıya geliyordu. Baskonia taraftarı, bu karşılaşmayı bir intikam şansı olarak görüyordu. Fernando Buesa Arena’yı dolduran 14 bin 128 taraftar (evet, resmi sayıya baktım) ne kadar motiveyse sahadaki oyuncuları da o kadar agresifti. Fenerbahçe hazırlıksız yakalanmıştı. Zeljko Obradovic döneminde alınan en ağır yenilgi geldi o akşam: 86-52.

9 of 18

Yeni sezon, yeni format, aynı hedef

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler