Fenerbahçe, 2013 yazında hem o temeli atabilecek hem de ince iş gerektiren inşayı yapabilecek en iyi ismi takımın başına getirdi: Zeljko Obradovic. Dört farklı takımla toplam sekiz Avrupa şampiyonluğu yaşamış bu Sırp basketbol dehası, o günlerde kendisini “tanımayanlar” olsa da Fenerbahçe ve Türk basketbolunun kaderini değiştirecekti. Yapılması gereken, Obradovic’in istediği çalışma ortamını yaratmak, yapacağı planlamaya sabırla destek vermekti. Keza işi hiç de kolay değildi. Fenerbahçe Başantrenörü olarak çıktığı ilk basın toplantısında “Size basketbolun Mourinho’su deniyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuyla karşılaştığı bir “basketbol ortamına” gelmişti. Düzeltilecek çok fazla şey vardı.
Obradovic, ilk sezonundan itibaren oyuncusundan yönetimine, taraftarından medyaya kadar herkesi eğitmeye başladı.
“Buraya ikinci olmaya gelmedim” dedi, çıtayı EuroLeague’in zirvesine koydu.
“Taraftar olmadan olmaz. Salonun dolması gerekiyor” dedi, maçlara ilgi arttı.
Saha dışı organizasyonun, ofisteki çalışmanın önemini yönetime kavrattı.
Belki de en önemlisi, bir şampiyonun zihniyetini hepimize gösterdi. Kariyeri kupalarla dolu bir efsane olmasına rağmen çıktığı her maçı kazanmak için gösterdiği tutku, her pozisyonun doğru oynanması için harcadığı çaba ve iş ahlakıyla “farklı olduğunu” gösterdi. Bunlar bize yabancı şeylerdi.
Obradovic’le ilk sezonunda Cumhurbaşkanlığı Kupası ve Türkiye Ligi’ni kazansa da EuroLeague’de Top 16’nın ötesine geçemedi Fenerbahçe. O yaz “tepki gösterenler” de oldu hatta: “Bunun için miydi o kadar tantana?” Geçmişte düşülen hataya düşmemek çok önemliydi. Ünlü bir söz vardır hani, “Roma İmparatorluğu bir günde kurulmadı ama bir günde kül oldu.” Koçun arkasında durmak, vizyonuna ve kurmakta olduğu yapıya güvenip sabır göstermek gerekiyordu.
Cok guzel bir sezon ozeti olmus,elinize saglik.
Müthiş bir değerlendirmeye yazısı olmuş, eline koluna, aslında, duygularına sağlık!