Eurobasket 2013 ileride dönüp baktığımızda orta şekerli bir turnuva olarak akıllarda kalacakmış gibi gözüküyor. Hiç sevmediğim 24 takım uygulaması devam ederken, bu uygulamayı müthiş bir kura çekimiyle taçlandırarak (Makedonya’nın 1., Büyük Britanya’nın 2., Türkiye’nin 5. ve Sırbistan’ın 6. torbadan giriş yaptığı müthiş bir sistem) turnuvayı biraz daha tatsızlaştırmayı başardı FIBA. Ne kadar can sıksa da bu tip uygulamalar, bir basketbolsever olarak en dandik hazırlık turnuvasından bile hikâye çıkartıp keyif alabildiğim için hava atışıyla beraber turnuvaya odaklandım. Bu yazının konusu ise turnuvadaki küçücük bir hikâyeden ibaret olacak. Genel değerlendirmeleri, istatistikleri benden çok daha detaylı ve iyi yazacak arkadaşlar var, sağolsunlar yazıyorlar da.
Aslında bu yazıyı yazmaya 8 Eylül’de karar verdim, Möttölä önderliğindeki Finlandiya, Rusya’yı iki uzatmaya giden muhteşem bir maç sonrasında yendiğinde. Hatta ikinci uzatmada, Möttölä’nın herkesin elinin titrediği anda tereddüt etmeden kaldırıp üçlüğü soktuğu anda karar vermiştim (bkz: yukarıdaki foto). Dolayısıyla baya geç kalmış bir yazı bu. Neyse, en baştan başlayayim.
Basketbol anlamında uluslarası turnuvalarda pek esamesi okunmayan bir ülke olan Finlandiya’nın 2000 yılında NBA yapmış oyuncusu Hanno Möttölä. Utah’ta 4 senelik bir kolej kariyeri var ve NCAA’de de hatırı sayılır istatistikler yapmış, sonrasında ise Atlanta kendisini 2. Tur’dan draft etmişti. NBA’de tutunamadı ancak sonrasında (o zamanki adıyla) Skipper Bologna’da Final Four oynayarak, NBA olan ilk Fin basketbolcu olmasının yanında Euroleague Final Four’u gören ilk Fin olmayı da başardı.
NCAA, NBA ve Avrupa’da Tau Ceramica, Skipper Bologna ve Zalgiris Kaunas gibi üst düzey takımlarda geçen bir kariyer onu Fin basketbolunun efsanesi yapmaya yetti. 2008 yılında hala üst düzey denilebilecek bir yaşta (32) basketbolu bırakacağını açıklaması bu yüzden çoğu kişiyi şaşırttı. Ailesine vakit ayırmak istediğini ve elden ayaktan düşmeden basketbolu bırakmak istediğini söylüyordu ama basketbolsuzluğa çok dayanamadı ve bırakma kararından sadece 9 ay sonra tekrar milli takıma ve basketbola geri döndü. O zaman bir tükenmişlik yaşadığını ve şimdi ihtiyacı olan motivasyonun ve arzusunun geri geldiğini söyleyerek.
Döndükten sonra ise Finlandiya ile iki tane daha Eurobasket oynadı (İlkini daha 19 yaşındayken 1995’te oynamıştı). Büyük ihtimalle son Eurobasket’i olacak olan 2013’te, doğumgününden (9 Eylül) bir gün önce oynanan ve Finlandiya’yı kazandığı takdirde üst tura çıkaracak olan Rusya maçında normal sürenin son anlarında maçı uzatmaya götürecek olan serbest atışları kullanırken acaba 5 sene önce basketbolu bıraktığı bir an olsun aklına geldi mi diye düşünüyor insan. Maç sonu röportajında “çizgiye geldiğimde o atışları sayı yapacağımı biliyordum, o yüzden rahat hissediyordum” diyor (Röp: https://www.youtube.com/watch?v=CNixZW0rMYM). Maçı izleyen herkes zaten bunu hissediyordu. O serbest atışları atarken de, ikinci uzatmada herkesin eli titrerken (skor 79-79 iken) üçlüğü kaldırıp attığında da. O basketin gireceğini herkes hissediyordu. Möttölä takımıyla beraber en güzel doğumgünü hediyesini kendine veriyordu. Bir gün sonra Yunanistan maçında oyuna girdiği gibi sakatlanıp maça devam edemedi. Ama asıl doğumgünü hediyesini başta Koponen olmak üzere takım arkadaşlarından alacaktı. Finlandiya üst tura çıkmayı başarmanın yanında bir de galibiyet taşıyordu.
İşte bunlar olurken Möttölä’nın kariyeri, basketbolu bırakıp dönmesi vs. vs. benim gözümün önünden hızlıca geçti ve bu oyunu, genel olarak sporu neden sevdiğimi tekrar hatırladım. Hep kazananlar konuşulur, şampiyonlar, insanüstü sporcular ama Möttölä’nın sadece o üçlüğü kaldırdığı andaki kararlılığı, arzusu, gözlerindeki inanç ve ertesinde yaşadığı sevinç hangi şampiyonluktan daha az değerli olabilir ki?
Foto: eurobasket2013.org
—-
Okan Yılmaz