Pekala, şimdi son sahnemiz ne olacak bakalım.
Mart ayının sonunda formamın emekli edilmesinden bir hafta önce düzenlediğimiz emeklilik yemeğimi çekebiliriz aslında son sahne olarak. Adrienne bu yemeğin organizasyonunda dillere destan iş çıkarmış. Arkadaşlarımı, ailemi, sevdiğim herkesi davet etmiş. Çevremizi tamamen sevgiyle doldurmayı başarmış. Takımımla son bir güzel akşam gibiydi. Basketbol takımıyla değil, benim takımımla. Anlatabiliyor muyum? Bosh’un Takımı. Bir kutlama, geçmişten yansıyanları izleme akşamıydı. Özel bir akşamdı.
Belki de forma emekliliği seremonim de olabilir son sahne. Komik olan şuydu: O gece belli bir ana kadar kendimi hep o salona giderken takip ettiğim rutinimi tekrar ederek sakinleştirdim. Şöyleydim: “Arena’ya her zaman gittiğim yol işte ya, hep park ettiğim yer, oynadığımda hep birlikte vakit geçirdiğim muhteşem Heat çalışanları…” Sanırım bu rutini kendi içimde tekrarlamak o akşam yaşayacağım duygu seline karşı korumamdı benim. Bunun son sefer olduğu düşüncesine karşı kendimi koruma şeklimdi. Koruma içgüdüsüyle yaptığım bir şeydi.
Ama neye şükrediyorum biliyor musunuz? Parkeye adımımı atar atmaz Heat taraftarları beni o içgüdüden çekip aldı. Salondaki atmosfer ÇILGINCAYDI. Yirmi bin insan orada, benimleydi. Anın tadını çıkarmam gerektiğini hatırlatıyorlardı bana. Sanki bana şöyle diyorlardı: “Chris, seni seviyoruz ama bu gece takımın rutinine uyacağın gece değil. Bu gece SENİN gecen.”
Dürüst olmak gerekirse taraftarlarımızın bana yıllar içerisinde verdiği onca hediyenin arasında bu an direkt zirveye oturuyor. Beni sadece düzgün bir şekilde uğurlamadınız, aynı zamanda benim de kendimi düzgün bir şekilde uğurlayabilmemi sağladınız. Size her zaman minnettarım.
Ancak her ne kadar bu anlar muhteşem geçmiş olsa da ben son sahne için daha mütevazı bir hatıra seçeceğim.
Tüm bu yaşananlardan birkaç hafta öncesine döneceğim.
Bunlardan yaklaşık bir buçuk ay önce babamla aramızda geçen bir konuşma olacak son sahnem.
İkizlerimin doğum günü Mart’ın on beşi. Kendi aramızda küçük bir kutlama için toplandık, onların arkadaşları da geldi. Havuz partisi gibiydi. Babam da oradaydı. Çocukların hepsi havuzda oynuyor. Babamla ben de havuzun kenarında oturup ikimizin de artık yaşlı adamlar olmamıza gülüyoruz. Ben 35 olmak üzereyim, o ise 60 yaşında.
Bir anda sessizlik oluyor.
Babam bir anda bana dönüp şöyle diyor: “Oğlum hiç 60 yaşına geldiğini düşünüyor musun?”
Zor soru değil mi?
Düşünüyorum aslında, ona da böyle dedim. Onun benim yaşımda olduğu dönemleri sıklıkla düşündüğümü söyledim. Babam 35 yaşındayken ben 10 yaşındaydım. Benim en büyük çocuğum Trinity de 10 yaşında şu an. Bu da şu demek ki bundan 25 yıl sonra o 35 yaşındayken ben 60 olacağım, tıpkı ben ve babam gibi.
Sonra bir sessizlik daha oldu. Bu seferki daha uzun sürdü. İkimiz de bu düşünceyi sindirmek için biraz duraksadık, biraz kendimize bunu her şeyiyle kabullenmek için süre verdik.
Ardından, konuşmaya devam ettik. Gülmeye, anılarımızı paylaşmaya, eskiyi hatırlamaya, çocukları izlemeye devam ettik. Ama bu kısacık anı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hayatımız boyunca nasıl kendimize hedefler koyup sonra bu hedeflere ulaştığımızı, beklentileri karşıladığımızı, A noktasından B noktasına geldiğimizi, nasıl oradan oraya koşturup durduğumuzu düşünmeden edemiyorum. Geriye dönüp baktığımızda hayat gerçekten çok kısa görünebiliyor. Her şey gerçekten çok hızlı ilerliyor. Bir andan öbür ana, bir sahneden öbür sahneye… O kadar hızlı ilerliyor ki kendi hikayenizde bir misafir gibi hissedebiliyorsunuz. Kendi filminizin yan rolü gibi.
Ama bir yanda da böyle anlar oluyor elinizde tıpkı benim havuz kenarında yaşadığım gibi. Babamın bir yanımda çocuklarımın diğer yanımda olduğu ve benim 35 yaşımda olduğum. Harika bir kariyeri geride bırakmışım, muhteşem bir kadınla evlenmişim. Attığım adımları görebiliyorum. Babamın benim için hazırladığı hayattan benim kendi çocuklarım için hazırladığım hayata doğru attığım adımları… Hayatımda hissettiğim en tuhaf his olabilir. Bir anda her şey birbiriyle ilişkili gibi görünüyor. Bir anda her şey sonsuzluğa gidiyormuş gibi hissettiriyor.
Her şey önemliymiş gibi.
25 sene sonra en büyük kızım 35 yaşında, babam ise 85 yaşında olacak.
Ben 60.
Hayal edebiliyor musunuz bunu?
Dürüst olayım, sanırım Spike’ı aramamın vakti geldi çünkü artık nihayet bunu yapabilirim.
Kaynak | Chris Bosh in Five Scenes
Sahne 5 – Dış mekan – Yüzme havuzu – Gündüz