Beş Sahnede Chris Bosh | ÇEVİRİ

Beni yatırdıkları sedye MR cihazının içine doğru kayarken camın arkasında iki tane doktor vardı. 

Bir bilgisayara bakıp benimle bir mikrofon aracılığı ile konuşuyorlar. Gerçekten korkunç. Cihaz da kendi üstüne düşeni yapıyor, tuhaf sesler falan çıkarıyor.  

Cihazdan çıktığımda ise camın arkasında dört doktor olduğunu görüyorum. Bir araya toplanmış bir şeyler konuşuyorlar. Durum gerçekten ciddi gibi. Sonra bir başka doktor daha geliyor, bir tane daha… Kendi kendime şöyle diyorum: “Tamam, yeter. Hadi bakalım.” 

Yerimde doğrulup doktora “Sorun ne? Ne oldu?” diyorum. 

Altı doktor aynı anda bana bakıyorlar ve bir anda irkildiklerini görebiliyorsunuz. O an kendimi maçta mola esnasında diğer takımın toplantısını arkadan dinleyen rakip oyuncu gibi hissettim. Nihayet doktorlardan biri parmağıyla bilgisayar ekranını gösteriyor ve diyor ki: “Şunu görüyor musun? O bir kan pıhtısı.” 

O bir kan pıhtısı. 

O bir kan pıhtısı. O bir kan pıhtısı. O bir kan pıhtısı. Kafamın içinde birkaç kez tekrar ediyorum. Kan pıhtısı. Yani kulağa çok da kötü gelmiyor. Kulağa nasıl geldiğini de bilmiyorum ya. Kötü bir şey sanırım? Bilmem gereken her şeyi öğreneceğim ve bunu halledeceğiz. Şu an böyle söyleyince tuhaf gelebilir ama o an ben hala Goran Dragic’in takasını düşünüyordum, cidden aklım oradaydı. Kafam kötü giden sezonu nasıl iyiye çevirebileceğimiz hakkındaki düşüncelerle doluydu. Sanırım şok ve inkar arasında gidip geliyordum. 

Sonra aniden aklıma bir şey geldi. 

Eşimi aradım. 

Kan pıhtısı sözcüklerini sesli bir şekilde ona söyledim ve bunun üstüne Adrienne… Bir saniye bunu şöyle anlatayım: İkimiz de doktor değiliz sonuçta. Ama karım? Hiç zorlanmadan televizyonda bir doktoru oynayabilir çünkü Google kullanmakta işte o kadar hızlı. Ben bunu söyler söylemez Google’da kan pıhtısının ne olduğunu araştırdı. Zamanlama da çok kötü çünkü eski NBA yıldızı Jerome Kersey kan pıhtıları yüzünden çok yakın zamanda hayatını kaybetmiş ve karım bunu gördü. O andan itibaren basketbolla alakalı hiçbir şey umurunda değildi, Goran Dragic dahil. Daha çok şöyleydi: Chris, hayatım, hemen tedavi programına başlamak zorundasın. HEMEN. Durum gerçekten ciddi.” 

Hemen ardından ise başka bir odaya götürüldüm. Burnuma bir oksijen tüpü bağladılar ve bana kan sulandırıcı vermeye başladılar. Akciğerimdeki sıvıyı boşaltmak için göğsümden bir iğne batırdılar. “En iyi ihtimalle birkaç gün daha” hastanede kalacağımı söylediler ama bu belirsizlik insanı delirtiyor. Her gün “Acaba bugün eve gidecek miyim? Veya bana bağladıkları bu makine bir anda ötmeye başlayacak ve ben… Ne olacak yani? Ne kadar daha kalacağım burada?”diye kendi kendimi yiyorum. 

Ne kadar daha var? 

Tabii ki her gün en çok sorduğum sorunun cevabı en az duymak istediğim şey oldu. Sorduğum sorunun cevabı için tam olarak bir takvimden bahsetmek mümkün değil. Birkaç gün bir haftaya, bir hafta iki haftaya dönüştü. Sonra ise o iki hafta tüm kariyerime döndü.  

Sahne 4 – İç mekan – Hastanenin radyoloji laboratuvarı – Gündüz

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler